İrlanda’da ‘su hakkı’ için yapılan gösteriler büyüyerek yayılıyor. 1 Kasım’da ülkenin yaklaşık 100 şehir ve kasabasında eylemler gerçekleşti. İrlanda resmi televizyonu ve resmi makamlar bu eylemlere katılımın toplamda en az 150 bin kişi olduğunu duyurdu. Oldukça coşkulu geçen ve mücadele iradesi güçlenerek büyüyen 1 Kasım eylemlerinin başarısı, Su Hakkı kampanyasının örgütlenme biçimi ile doğrudan ilişkili.
2008 yılında İrlanda’da öncelikle banka ve inşaat sektöründe patlak veren ve ardından da giderek derinleşen ekonomik krize karşı, dönemin hükümeti, Troyka (AB, IMF ve Avrupa Merkez Bankası) ile yaptığı anlaşmalar gereği bir dizi önlemler aldı. Bu önlem paketi sosyal güvenlik, sağlık, eğitim, ücretler gibi pek çok alanda kesintilerin yanında yeni vergiler ve kimi kamu hizmetlerinde özelleştirmeyi de içermekteydi. Getirilen yeni vergiler içerisinde en ağır olanları, öncelikle yeni konut vergisi ve ardından da suyun ücretlendirilmesi idi. İşsizliğin yüzde 14’lere yükseldiği, evsizlerin ve fakirlik sınırında yaşayanların giderek arttığı ülkede konut vergisine karşı onbinlerce insanın katıldığı uzun süreli gösteriler yapıldı. Ancak hükümet bu vergiyi, gelir vergisi gibi doğrudan maaşlardan keserek boykot girişimini başarısızlığa uğrattı. Hemen ardından uygulamaya konan suyun ücretlendirilmesi ile ülkede yeniden hükümete karşıtı gösteriler başladı.
Son altı ayda, bir yandan konutlara su saatleri takılırken, diğer yandan da ‘su hakkı’ için yürütülen kampanya giderek büyüdü. İrlanda’da su ücreti genel vergi sistemi içerisinde toplanmakta ve su için ayrıca bir ücret alınmamaktadır. Suya getirilen ücretlendirme, Troyka anlaşması gereği özel banka borçlarının geri ödenmesini vaadeden neoliberal hükümetin dayattığı yeni bir ‘kriz vergisi’.
‘Su Hakkı’ (Right2Water) kampanyası bu yeni kriz vergisine karşı koymak için beş sendika, siyasi partiler, bağımsız sivil toplum ve yerel örgütlerin öncülüğünde örgütlenmiş bir kampanya.
Ekim ayında İrlanda tarihinin en büyük protesto gösterisi
Uzunca bir dönem yerel protestolar ve örgütlenmelerce yürütülen kampanya, ilk ulusal protesto eylemini 11 Ekim 2014’te Dublin’de gerçekleştirdi. Son altı yıldır krize karşı büyük toplumsal hareketlenmeler, grevler vs. ile karşılaşmayan hükümet, bu gösterinin küçük kalacağını ve Su Hakkı kampanyasının, konut vergisinde olduğı gibi, giderek yok olacağını düşünüyordu. 11 Ekim’de, beklenen 15-20 bin kişinin çok üstünde, İrlanda tarihinin en büyük protesto eylemi gerçekleşti. Dublin’deki eyleme 100 bin kişi katıldı. Eylemden çıkan karar, 1 Kasım’da tüm bölgelerde hayatı durduracak yerel eylemlerin yapılması idi.
1 Kasım’da ülkenin yaklaşık 100 şehir ve kasabasında eylemler gerçekleşti. İrlanda resmi televizyonu ve resmi makamlar bu eylemlere katılımın toplamda en az 150 bin kişi olduğunu duyurdu. Oldukça coşkulu geçen ve mücadele iradesi güçlenerek büyüyen 1 Kasım eylemlerinin başarısı, Su Hakkı kampanyasının örgütlenme biçimi ile doğrudan ilişkili.
2014 başlarında Sosyalist İşçi Partisi’nin (SWP) en büyük bileşeni olduğu Kârdan Önce İnsan Birliği (People Before Profit – PBPA) ve diğer kimi siyasi gruplar, sivil toplum örgütleri ve bazı sendikaların öncülüğünde Dublin’de bir ‘su hakkı’ konferansı düzenlendi. Bu ve buna benzer diğer konferanslar, Su Hakkı kampanyasının fiili olarak hayata geçirilmesini sağladı. Değişik siyasi ve bağımsız örgütler sendikalarla birlikte tek bir çatı altında demokratik yöntemlerle örgütlenmeye başladılar.
Mayıs 2014 yerel seçimleri sonrasında hükümet su saati takma faaliyetlerini hızlandırırken, bölge bölge halk direnişleri de hızlandı. SWP ve PBPA üyeleri bu mahalle direnişlerinde etkin rol oynadılar. Bu direnişler ve protestolar, merkezi bir komitenin ya da birkaç küçük sosyalist örgütün denetiminde/direktifleri doğrultusunda değil, mahallelerde kurulan, aşağıdan örgütlenmiş olan bölge/mahalle gruplarınca organize edildi. Bir yandan da tüm bölgeleri bir araya getirecek ulusal bir gösterinin planları yapılmaya başlandı. Polis kimi yerlerde mahalle sakinlerini gözaltına aldı ancak bu daha da çok tepkinin doğmasına yol açtı.
Su hakkı için hayat durduruldu
Bugün artık İrlanda’nın her köşesinde su hakkı eylem ve örgütlenme grubu var ve bunlar halkın doğrudan katılımı ile yürüyor. Bu mahalle gruplarınca sosyal medya çok etkin kullanıldı ve ülke çapında bir haberleşme/dayanışma ağı oluştu. 11 Ekim protestosunda eylemlerin yol haritası daha da netleşti ve 1 Kasım için yerel eylemler kararı alındı. Halkın, hükümete su vergisinde geri adım attırma konusunda kendine olan güveni her geçen gün biraz daha arttı. 1 Kasım’da 100 bölgede, en az 150 bin kişinin katılımı ile dev gösteriler düzenlendi ve her yerde hayat durdu.
Tüm bölgelerde giderek somutlaşan talep ve öneriler şunlardı:
– Boykot: Su kayıt formunu doldurma, su faturasını ödeme.
– Mahalle direnişleri: Su saati takılmasına izin verme
– Hükümetten talepler: Hükümet suyu ücretlendirmeyi durdursun. Hükümet geri adım atana kadar yerel ve ülkesel eylemlere devam.
– Mücadele: Kazanmak için yeni bir iktidarı bekleme.
Özellikle son madde, politik olarak zihinlerin netleştiğinin göstergesiydi ve ‘bizi iktidara getirin, biz sizin için bu sorunu çözeriz’ diyen, seçimlere ve oya endeksli siyasi çevreleri tavırlarını değişmeye zorladı. Alttan gelen bu talepler, halkın bu siyasi popülizm ve muhafazakârlığın çok önünde olduğunu göstermekteydi. 1 Kasım eylemlerinde ‘öncelikle seçimleri hedef alalım’ diyen siyasi örgütlerin boykot ve ‘çözüm şimdi’ çağrıları dikkat çekiciydi.
Aralık ayında meclis kuşatılacak
Her eylem aynı zamanda yeni ve bir sonraki adımların da başlangıcı da olmalıdır. 1 Kasım eylemleri de, ülke tarihinin, son onlarca yıldır ilk defa gördüğü bir kararı doğurdu. Sendikaların öncülüğünde, bir iş gününde ve çalışma saatinde ikinci ulusal gösterinin kararı ve tarihi açıklandı. 10 Aralık 2014’te saat 1’de yapılacak gösteride meclisin etrafı kuşatılacak. O tarihe kadar yerel kampanyalar çeşitli eylemlere devam edecek.
Hükümete verilen bu ultimatomun gelecek günlerde nasıl bir sonuç doğuracağı henüz belli değil ama son bir haftadır başbakan ve bakanlar su ücretlerinden indirim, ödeme zorluğu çeken ailelere destek vs. gibi havada ve somut olmayan konulardan bahsetmeye başladılar. Başbakan “Suyu ücretlendirmezsek gelir vergilerini arttırmak zorundayız” diyerek yeni bir tartışmayı başlattı. Bütün bunlar hükümetin giderek daha da köşeye sıkıştığının göstergesi.
Sıradan insanlar örgütlüyor
Bu eylemlerin çok önemli bir yanı daha var. Hemen hemen tüm yerel kampanyalarda başı çekenlerin arasında işçi sınıfından bireyler, işsizler ve kadınlar var. Bu kampanyalar, ellerinden mikrofonlar eksik olmayan siyasetçilerin değil, bu sıradan insanların konuşmaları, kararları ve talepleri üzerinden gelişiyor. Demokrasinin doğrudan ve alttan işlediği kampanyalar bunlar. Kampanyaların kimi zaman yaşadığı siyasi, taktik sorunlar bu çoğulculuk ve işçi sınıfının refleksleri ile aşılmakta.
Bir başka önemli konu ise bu kampanyalara gençlerin katılımı. Pek çok mücadelede gençlerin kayıtsız kaldığını söyleyen ve ‘bunlar adam olmaz’ diyen eski tüfekler şimdilerde gençlerin enerjisini ve etkinliğini hayretlerle izliyorlar.
Her büyük toplumsal harekette olduğu gibi bu kampanyalarda da kimi zaman milli heyecanları olan, ırkçı düşüncelerden etkilenmiş, yabancıları suçlayan küçük bir azınlık ortaya çıkıyor. Bunun panzehiri de bu kampanyalara ülke nüfusun yüzde 10’u olan göçmenlerin de katılması. Bu konuda da ileri adımlar atılıyor. Yürüyüşlerde azınlıklardan insanları, göçmen işçileri de giderek artan sayıda görüyoruz.
Evet, bir sonraki adım bugünden belli. Ara hedef 10 Aralık’ta meclisi kuşatmak, ana hedef ise su hakkımızı geri almak… Sorun artık sadece işsiz, fakirlerin değil, bankacı, patron dostları için işçileri, halkı kurban eden neoliberal hükümetin de sorunu…
Memet Uludağ
Kaynak: Marksist.org