Kaynak: ANF, 5 Kasım 2010
Uluslararası Su Hakkı Sempozyumu’nda konuşan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanvekili Metin Kılavuz, ekolojik yaşamı savunmanın gittikçe riskli olduğunu kaydederek, “Ilısu Barajı’na karşı çıkmak, ömür boyu hapis cezası talebiyle yargılanmayı gerektirmiştir” dedi.AMED – Uluslararası Su Hakkı Sempozyumunun ilk gününde konuşan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanvekili Metin Kılavuz, ekolojik yaşamı savunmanın gittikçe riskli olduğunu kaydederek, “Ilısu Barajı’na karşı çıkmak, ömür boyu hapis cezası talebiyle yargılanmayı gerektirmiştir” dedi.
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde, DİSKİ, Güneydoğu Anadolu Belediyeler Birliği (GABB) ve Su Hakkı Kampanyası tarafından düzenlenen Uluslararası Su Hakkı Sempozyumu Sümerpark Ortak Yaşam Alanı’nda bulunan Resepsiyon Salonu’nda başladı. Aralalarında dünyada ve Türkiye’de mücadele veren su aktivistlerinin ve akademisyenlerinin de bulunduğu ve suyun ticarileşmesi, barajların ekolojik çevreyi yok etmesi karşısında var olan alternatifleri tartışmak amacıyla yapılacak olan sempozyum iki gün sürecek. Sempozyumun ilk gününe Siirt Belediye Başkanı Selim Sadak, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Netin Kılavuz, DİSKİ Genel Müdürvekili Fahrettin Çağdaş, Doğader Başkanı Güven Eken, Allianoi’de uzun yıllar kazı çalışmalarının başında bulunan Dr. Ahmet Yaraş, Küresel Eylem Grubu’ndan Gökşen Şahin, Su Hakkı Kampanyası’ndan Serhat Resul, Hasankeyf’i Yaşatma Girişimi’nden Ercan Ayboğa’nın yanı sıra Bolivya’dan Oscar Olivera, İtalya’dan Tommaso Fattori, İspanya’dan Jaime Morell ve Irak’tan Bakhtyar A. Othman katıldı.
KILAVUZ: DOĞAYLA BARIŞARAK VAROLACAĞIZ
Sempozyumun ilk günü açış konuşmalarıyla başladı. Açış konuşmalarının ilkini yapan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanvekili Metin Kılavuz, ekolojik sorunların yerkürenin her karışında büyük veya küçük oranda yaşandığını kaydederek, “Buna karşın mevcut siyasal sistemler ne yazık ki ekolojik sorunların üstesinden gelme konusunda bütünlüklü bir politika ortaya koymadılar, koymak da istemediler” dedi.
DOĞAYI SAVUNMAK BOMBA ATMAKLA EŞDEĞER GÖRÜLÜYOR
Kılavuz, ekolojik yaşamı savunmanın gittikçe riskli hale geldiğini kaydederek, Hasankeyf’i savunmanın bunlardan biri olduğunu söyledi. “Ilısu Barajı’na karşı çıkmak, ömür boyu hapis cezası talebiyle yargılanmayı gerektirmiştir. Bugün Diyarbakır Adliyesi’nde görülen KCK davasının içeriğine bakıldığında bu açıkça görülecektir” şeklinde konuşan Kılavuz, ekolojik yaşamı savunmanın, Ilısu Barajı’na karşı çıkmanın “bomba patlatmakla” eş değer görüldüğüne dikkat çekti. En temel ihtiyaç olan suyun kar elde edilecek kalem olarak görüldüğünü kaydeden Kılavuz, “Tabi ki hayır diyeceğiz buna. Su ticarileştirilemez, kar elde etme aracına dönüştürülemez. Çünkü insanların yaşamlarını sürdürmesi için en temel gereksinimdir” dedi.
EN UCUZ SUYU SEVİYORUZ
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin, suyu kar elde etme aracı olarak görmeyerek, en temel gereksinim olan suyu işletme maliyetine yurttaşlarına verdiğine dikkat çeken Kılavuz şöyle konuştu: “Türkiye’nin en temiz ve ucuz suyunu kente veriyoruz. Keşke ama keşke kurum olarak işletme maliyetini de üstlenebilseydik de yurttaşımıza suyu ücretsiz verebilseydik. Çünkü biz temiz ve içilebilir suya ulaşımı yurttaşın temel bir hakkı olarak görüyoruz.”
“Peki doğayı nasıl koruyacağız?” şeklinde bir soru yönelten Kılavuz, “Kanımca bugüne kadarki bakış açımızı, paradigmamızı sorgulayarak bu mümkün olabilir. Bütünlüklü bir siyasi bakış açısıyla, bütünlüklü bir felsefeyle mümkün olabilir. Bence bunun en temel ilkesi de insanın doğa üzerinde tahakküm kurmadığı, onunla demokratik ilişki kurduğu bir sistem olabilir. Demokratik ekolojik bir sistem!..” şeklinde konuştu.
OLIVERA: BULUTLARI BİLE ÖZELLEŞTİRDİLER
Bolivya RED-VİDA’dan katılan aktivist Oscar Olivera ise suya el konulmasının insanın en temel hakkına el koymak anlamına geldiğini söyledi. Şirketlerin gölleri, nehirleri, kuyuları hatta yağmur sularını, bulutları bile özelleştirdiğini söyleyen Olivera, “Özelleştirme sürecine baktığımızda topluma hizmet veren sistemin de özelleştirildiğini görüyoruz” dedi. Olivera, suyun bir kamuya ait olduğunu bu nedenle özelleştirilemeyeceğini kaydetti. Bolivya’da Koçabamba’da 1999 yılında bir milyon kadın, erkek ve çocuğun başlattığı ve kazandığı mücadeleyi anlatan Olivera, “Dünya Bankası gibi çok güçlü örgütlere karşı savaştık. Edison gibi şirketlere karşı durabildik. Mücadele ederek kötü yönetime son verdik. Özelleştirmeye karşı 1 milyon kişiyi örgütledik. Ve suyun bir kamu ürünü olarak görülmesini sağladık” dedi.
SU DEMOKRASİNİN BİR PARÇASIDIR
Suyun canlı bir unsur olduğunu ve demokrasi açısından çok önemli olduğunu kaydeden Olivera şöyle devam etti: “Su hiçbir zaman hapsedilemez. Kimseye devredilemez. Suyun yönetimi tüm insanlar tarafından yapılmalıdır. Su doğanın ve demokrasinin bir parçası olmalıdır.”
Olivera, uluslararası ölçekte örgütlere ve şirketlere karşı uluslararası mücadele vermenin önemine işaret ederek, “Sadece suyumuzu, toprağımızı ticarileştirmiyorlar. Aynı zamanda kültürümüze, kimliğimize ve değerlerimize d’el koyuyorlar. Biz bu değerlerimizi kaybetmekle karşı karşıyayız” dedi.
Açış konuşmalarının ardından moderatörlüğünü Su Hakkı Kampanyası’ndan Nuran Yüce’nin yaptığı “Dünyada ve Türkiye’de Su Kaynakları ve İklim Değişikliğinin Su Kaynakları Üzerindeki Beklenen Etkileri” başlıklı panele geçildi. Küresel Eylem Grubu’ndan Gökşen Şahin Türkiye’de 2005’ten bu yana eylemler yaptıklarını ve dünyayı kurtarmak için yaptıkları eylemlerin agresifleşmeyi gerektirdiğini söyledi. İklim değişikliği konusunda bir adalet ve atalet sorunu olduğunu kaydeden Şahin, geçtiğimiz yaz Rusya’yı kavuran yangınların, Pakistan’daki sel felaketinin küresel iklim değişikliği ile doğrudan ilgili olduğunu söyledi. Şahin, Okyanus’ta 10 milyon nüfuslu bir ada ülkenin 20 yıl sonra sular altında kalacağını ve daha şimdiden bazı ülkelere göç ettirilmelerinin yolunun arandığını ifade ederek, dünyanın hiç bilinmeyen bir yöne doğru gittiğini kaydetti.
HASANKEYF’E BARAJ YAPTIRMAYACAĞIZ
Doğader Başkanı Güven Eken de Türkiye’de yapılan HES ve baraj politikalarını eleştirdi. Hasankeyf’e yapılmak istenen Ilısu barajına karşı mücadele etmenin bu bölgenin birinci meselesi olduğuna dikkat çeken Eken, “Ben Çanakkaleliyim. Müslüman ve Türküm. Ancak benim ve insanlığın kökenleri burada. Yazının, tarımın, ilk yerleşim yerleri ilk burada. Bu nedenlerle Hasankeyf’e sahip çıkmamız lazım” dedi. Hasankeyf için daha büyük protestolar yapılması gerektiğini kaydeden Eken, “Ancak gövdelerimizle burada olursak bu barajı durdururuz. Ve biz bu barajı durduracağız” dedi. TBMM’de 22 Kasım’da geçirilmesi düşünülen Tabiatı Koruma Kanunu’nun durdurulması gerektiğini de kaydeden Eken, “Yarın değil hemen şimdi örgütlenmeliyiz. Ankara’da büyük bir miting yapacağız. Bu yasa geçerse hem Hasankeyf’i hem de Türkiye’deki birçok tarihi bölgeyi, nehirlerimizi kaybedeceğiz” diye konuştu.
BİNLERCE SU ANALİZİ
DİSKİ Su Sağlığı Müdürlüğü’nden Serdar Kanaş da, Türkiye’de halen geçerli olan su yönetmeliklerini anlattı. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi olarak İçme Suyu Arıtma Tesisi yaptıklarını anlatan Kanaş, suyun arıtıldıktan ve şebekeye verildikten sonra da kirlendiğini söyledi. Bu nedenle suyun rutin olarak kontrollerini yaptıklarını anlatan Kanaş, suyun kalitesini yansıtan 30’a yakın noktada su numuneleri aldıklarını, 2009 yılı itibariyle 5168 adet su analizi yaptıklarını kaydetti. Kurdukları Su Analiz Laboratuvarı’nın uluslararası alanda akredite edildiğini kaydeden Kanaş, Diyarbakır’ın Türkiye’nin pekçok şehrinden farklı olarak, musluktan içilebilir suyu çok ucuza yurttaşlara verdiklerini belirtti. Yine Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne bağlanan mücavir alana giren köylere içme suyu şebekesi döşediklerini söyleyen Kanaş, aynı zamanda okul ve bina depolarında dezenfeksiyon çalışmaları yaptıklarını ifade etti.
ANF NEWS AGENCY