Kaynak: Taraf Gazetesi, 28 Mayıs 2011
Ümit Kıvanç
“Türkçe bilmem, yol yordam bilmem. Hızır şahidimdir ki buradan başka yer bilmiyorum. Ne dükkân bilirim, ne de başka bir yer bilirim. Yine de Hızır bize, iki kapıdan birini hayırlı olarak açsın. Bizi kimseye muhtaç etmesin.
Hiç kimseyi kendi kapısından çıkarmasın.
“Vali demiş ki; Ziyaret’i buradan kaldırıp yukarıya taşıyacağım. Ziyaret’i nasıl yukarıya taşıyacakmış? Nerede kuracakmış Ziyaret’i? Kim yerinden yurdundan vazgeçer? (…) Hızır’ı nasıl yerinden edip yukarıya taşıyacaklarmış? Mademki barajı önümüze koyuyorsunuz, suyu kısın baraj Ziyaret’imizi almasın. İsteğimiz budur.
“Bu belaları Tansu Çiller saldı başımıza. Üzerimize tırtıl bıraktılar, yılan bıraktılar, çekirge bıraktılar. Dediler ki; Tunceli yok olsun. Hızır’ın izni ile Tunceli yok olmayacak.
“Kenan Evren’e demişler ki; 1938’de kurtulan Demenan ve Haydaran aşiretlerindekileri öldür. O da demiş ki; orman filizlenip ayağa kalkmış ben nasıl onları öldüreyim. Onlar kesilen ormanın filizleridir. İnşallah Tunceli de öyle olur. Tunceli de filizler verip tekrardan ayağa kalkar. Onların amacı Tunceli’yi yok etmek. O da Allahın elindedir. Tunceli kurbanlar kesti, niyaz yaptı, ibadet etti.
“Onlar bu nehrin önünü tutarak, bizi öyle bir hale soktular ki… Önce Hopa Şiank Ziyareti’ni aldılar. Şu karşı tarafta Hızır’ın nişanı var, onu da aldılar. Şimdi de Anafatma Ziyareti’ni almak istiyorlar. Ziyaretlerin hepsi gitti! Hepsi hükümetin yüzünden dağlara gitti. Buyer Dağı’na, Zel Dağı’na, Düzgün Baba Dağı’na… Hepsi gittiler. Hızır burada olsaydı bir fiske ile yıkardı o barajı.
“Gelip Ziyaret’imizi yıkacaklar. Bu ağaçlarımızı kesecekler. Bu dut ağacı bizim ağacımızdı, kadınlar gelip burada dut yerdi. Ne olur gelin, artık kızmayacağım size. Şimdi bu ağaçları da kesecekler… İş işten geçmiş, elimizden ne gelir! Bu ağaçları odun yapıp yakacaklar, burada bırakmayacaklar. Bu ağaçları kesmeyin. Bunları, bunları kesmeyin yazıktır! Nasıl kıyarsınız bu ağaçlara?
“Bilmiyorum ki ne diyeyim; ortada kaldık. Neden bu barajı buraya getirdiler? Burada pamuk yok, burada pancar yok, fasulye yok, burada bağ-bahçe yok. Sadece dağlar var. Neden bu dağların doruklarını bizden alıyorlar! Bu kaçıncı yıkımdır?
“Baraj istemiyoruz, sadece Hızır’ımızı istiyoruz. Bize baraj lazım değil, biz baraj istemiyoruz. Bizi asın, öldürün ama barajı buraya getirmeyin!
“O kadar minnet eyledik, yürüyüşlere katıldık. Ne yaptıysak olmadı. Demek ki inançsızlarmış, inançları olsaydı Allah’tan korkarlardı. Derlerdi ki; bu kadar insan yürüyüşlere katılmış, insanlar ağlıyor, Hızır’larını bunlardan almayalım. Hızır’ımızı bizden aldılar, elimizden ne gelir artık…
“Nereye gidiyorsun? –Kendimi suya atacağım. –Tabiî tabiî… –Nereye gidiyorsun deli? –Gidip kendimi suya atacağım. –Barajı önümüze koymuşlar ki kendimizi atalım. Yoksa suyu neden getirsinler ki!
“Ne yaptılar? İmanlarını satıp yediler, Hızır’ı barajın içinde bıraktılar. O Hızır’dır, kimse onun işine karışamaz. O her zaman hazır ve nazırdır. Yükseklerdedir, hastanelerde dolaşıyordur. Henüz haberi yok evini sular altında bıraktıklarından. Henüz haberi yok. Gelip görsün ki, onun evini yıkıp gitmişler.
“Bize sebep olanlara Allah açlık ve yokluk getirsin. Onlar da suyun altında kalsın. Kimse artık açlıktan ölmüyor, onlar da suyun altında kalsın. Onlar da bu kedi yavruları gibi evsiz kalsın…
“Sen her şeyi görensin Hızır. Buraya gelir, sayende birkaç lokma ekmek yerdik. Gelip burada otururduk, sabrımız açılırdı. Kim seni su içinde bırakmışsa, Allah da onun çoluk çocuğunu su içerisinde bıraksın.”
***
Bunları ben söylemiyorum, tahmin edeceğiniz üzre; Dersimli kadınlar söylüyor. Ozan Munzur’un “Jiyare / Ziyaret” filminde. Ve görüyor musunuz, nasıl söylüyorlar!.. Munzur Vadisi’ni barajlarla perişan etme projesinin henüz ilk adımlarıyla insanlara nasıl bir zarar verildiğini olabilecek en sade ve etkili şekilde anlatan bu filmi lütfen izleyin. (Hep çok mühim işleri olan büyükşehir insanları! Film 13 dakika. Sizin bile mazeretiniz olamaz!) Nereden izleyeceksiniz? Şuradan: http://www.youtube.com/watch?v=lKSlIw7-oCE.
Ben Munzur Vadisi’ni görmeden de, bu memlekette yaşama tecrübesine sahip bir yurttaş olarak, ne büyük bir katliama hazırlanıldığını kestirebiliyordum, ayıptır söylemesi. Ama vadide dolaşıp Munzur’la azıcık haşır neşir olduktan sonra, engel olamazsak yaşanacak felaketin derinliği ve manası gözümün önünde bir başka türlü canlandı. İnsanlarla konuşa konuşa akan bir akarsuya bakınca aklına buradan para kazanmak dışında bir şey gelmeyen, insan suretindeki yaratıkları, temennim o ki, hep birlikte püskürteceğiz.
Sinemasız Dersim’de bu yıl ilk defa, film festivali yapıldı. Umarım arkası da gelir. “İnadına sinema” diye slogan atıldı. Umarım anlaşılır. Baraj canavarına (planlanan, bir tane de değil, yedi mi sekiz mi ne) karşı Dersimliler ayakta. Umarım görüp yanlarında saf tutan çok olur. Böylece insanlar kaynakla, suyla, ağaçla, kayayla dağlarla kurdukları, kendilerine özgü ilişkiyi sürdürebilirler.
Seçim belasına, Türkiye’nin dört bir yanında akarsulara karşı girişilen talan operasyonuna direnmeyi ihmal etmeyelim.