Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven’in Konuşması

I.Atölye çalışmasının açılışında yaptığı konuşma.
Değerli katılımcılar, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Van’daki bu toplantıya beni davet ettiğiniz için teşekkür ediyorum. Büyük sermaye sahipleri tröstler artık kendi işlerini bıraktılar ve suya yöneldiler. Suyu nasıl ticarileştiririz, suyu nasıl ticari meta haline getiririz ve sudan nasıl kâr ederiz diye hesaplar yapmaya başladılar. Gördüğünüz gibi dünyamızda yüzlerce, binlerce su şirketi türedi ki bunlara daha sonra arkadaşlarımız değineceklerdir. Birkaç tanesi dünyanın en büyük tröstleri, kuruluşları haline geldiler. Su zengini oldular. Oysa bize göre, kullanılabilir temiz içme suyuna erişme hakkı “insan hakkıdır”. Hakkımız olduğuna göre suyun para ile satılmasına ben karşıyım. Bize bu konuda bilgilendirmeler geldiğinde suyun bir yığın masrafı oluyor, enerji masrafı var, işletme masrafları var. Bu masraflar dururken suyu nasıl ücretsiz vereceksiniz deniyor. Ama ülkemizde başta olmak üzere tabi dünyanın her ülkesinde de aynı şeyler var birçok hizmet halka başka türlü nedenlerle ücretsiz ulaştırılırken suyun ulaştırılamaması da ayrıca düşündürücüdür.
Su yaşamsa, su bir yaşam hakkıysa su ticarileştirilmemelidir. Su para ile satılmamalıdır. Biz bunun mücadelesini 10 tona kadar suyu ücretsiz vererek sadece suyu halka ücretsiz götürmekle kalmadık. Aynı zamanda da bulunmuş olduğumuz o küçücük kentimizde ki nüfusu normal olarak 20.000 ama yaz aylarında 200 bine ulaşıyor.  Geçmişte yetiştiremediğimiz suyu halkımıza yetiştirir hale geldik. Çünkü suyu 10 tona kadar daha sonra 13 tona kadar ücretsiz olarak ulaştırdığımızda suyun kullanımının daha tasarruflu biçime geldiğini, gereksiz kullanımlardan kaçınıldığını gözlemledik. Ve bunlarında ciddi olarak suda tasarruf sağladığını ve suyun yettiğini gördük. Tabi ki yaşamı sürdürülebilir kılmak için bunları yaptık. Daha başka uygulamalarımızda var ama bizim konumuz tabiî ki su.
Suya erişim haksa, su yaşam hakkıysa 10 tona kadar ücretsiz verdik. Ama karşımıza yasalar çıktı, karşımıza iktidar çıktı. Köprüler bedava olurken başka yerlere başka türlü aktarımlar yapılırken suyla ilgili olarak 4736 sayılı yasaya göre “belediyeler ürettikleri mal ve hizmetlerin üzerine yüzde ondan az olmamak üzere kâr ekleyerek ürettikleri malları satarlar” deniyor. Oysa dünyada üretilmeyen üç maddeden birisi su, toprak ve hava üretilmiyor. Üretmediğimiz bir şeyden de para istemekte zaten onların koymuş oldukları yasalara göre de çok da uygun değildi. İki yıl süreyle bu konuda yargılandık. Sonuçta aklandık. Ama dava sonucunda “su bir insan hakkıdır, su bir yaşam hakkıdır, yerel yönetimler bunu ücretsiz olarak halka ulaştırır” diye bir karar çıkmadı. Daha sonra tabi biz suyu ücretli yaptık.  Suyun ücretini 1 kuruş olarak belirledik. Suyu 1 kuruş yaptığımızda halktan ücret almış oluyoruz ama bedava götürdüğümüz zamanda ücret almış olmuyormuşuz. Biz de 1 kuruş yaptık. 13 ton suyu bir ailenin kullanabileceği su miktarı olarak kabul ederek halka ulaştırdık.
Belediyecilikte bizim on tane şartımız var. Bu şartların amaç insan olmalıdır, insan merkeze oturtulmalıdır dedik. Yoksul ve ezilen kesimler önceliklidir. Emeğe ve sosyal adalete saygı esas olmalıdır. Beslenme, su, barınma, eğitim, sağlık kolektif ulaşım insan hakkıdır, yurttaşlık hakkıdır. Kentin ve kentin insanının her sorunu yerel yönetiminde sorunu olmalıdır. Tüm altyapı yolu, parkı, evleriyle yaşanabilir bir kent inşası yerel yönetimin görevidir. Tüm canlılara doğaya ve çevreye saygı zorunluluktur, esastır. Rüşvetin yolsuzluğun olmadığı, eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik, katılımcı, açık, dürüst, temiz yönetim temel ilke olmalıdır. Herkese eşit hizmet ve farklılıklarımızla barış içinde bir arada yaşama ortamına katkı sağlamak zorunluluktur ve esas görevimizdir. Çocuklar, gençler, kadınlar, yaşlılar her alanda olumlu ayrımcılığa tabi olmalıdır. Engellilerimizi sosyal gündelik yaşama, üretime katmak insanlık görevimiz olmalıdır diyoruz. 13 tona kadar sudan da ücret almama uygulamamızı halen sürdürüyoruz. 13 tona kadar su parası almıyoruz, 13 tondan sonraki 14 tonda su ücreti alıyoruz. Bu da ciddi bir tasarruf getirdi.  Araba yıkama, sokak yıkaması, uzun banyolar, sık aralıklarla çamaşır, bulaşık yıkama gibi gereksiz su kullanımları yoksul halkımız, fakir halkımız tarafından kullanmamaya başlayınca ciddi bir artış sağlandı. Parklar temiz suyumuzla çeşme suyumuzla sulanmadı. Şebeke suyundan ayrıldı böylece sudan büyük bir tasarruf sağlanmış oldu. Geçmiş dönemlerde 15 güne kadar olan su kesintilerimiz artık yapılmaz hale geldi.
Uluslararası tekellerin payandası olan bazı belediyelerin katılarak destek verdiği suyun ticarileştirilmesine yönelik çabalarına kesinlikle karşı çıkıyoruz. Bu karşı duruşumuzu sonuna kadar da sürdüreceğiz. Ve diğer belediyelerin de sürecimize katılımını istiyoruz. Birlikte onlarla ortaklık kurmak, yeni deneyimler elde etmek, yeni deneyimlerimizi pratiğe yansıtmak istiyoruz. Suyumuzu, yaşamamızı sattırmayız diyoruz. Ancak bir şeyi açıkça itiraf etmek gerekir ki bazı tröstlerin, bazı tekellerin, belediyelerin yoksulluğundan, merkezi idarelerin ilgisizliğinden de yararlanarak belediyelerin şebekelerini değiştirme, belediyeleri ticarileştirme adına kontörlü sayaçları gündeme getirmekteler.  Sayaçları gerekirse belediyelere ücretsiz verme yolunu seçerek -kontörlü telefonlar gibi- paranız var ise suyu kullanacaksınız paranız yoksa suyu kullanmayacaksınız felsefesiyle belediyelerimize yaklaşmaktalar. Tüm bunları da göz ardı etmeden bunlara prim vermeden çabalarımızı sürdürmeliyiz. Biz yapmış olduğumuz mücadelede açık yüreklilikle söylüyorum “sudan kazanmış olduğumuz paralarla yatırım yapamadığımız” ön plana çıkarılarak çokça belediyenin suyun bedava verilemesine karşı çıktığını gözlemledik. Oysa bu karşı çıkış yatırımların yapılamaması yerine bugün enerjiden olağanüstü yüksek ücretler alan, enerjiyi su pompalarını çalıştırmak için bize satanlara karşı olmalı. Enerjiyi bize ücretsiz olarak vermelerini sağlık vermeliyiz, savunmalıyız ve bunun mücadelesini yapmalıyız. Enerjiyi bize daha ucuz vermelerini, bizim de halkımıza yaşam hakkı olan suyu ücretsiz olarak eriştirmeliyiz diye düşündük ve bu çerçeve içerisinde çalışmalarımızı yürütüyoruz. Atölye çalışması süresince bu çalışmalarımızı daha detaylı sizlerle paylaşacağız. Teşekkür ederim.