Kelebek etkisi

Kaynak: Güven Eken, CNN, 20 Aralık 2011
Türkiye’de yalnız Kaçkar dağlarında 2000 metrenin üzerindeki alpin çayırlarda yaşayabilen bir kelebek türü var. Adı, Korubeni Kelebeği…

Bu nadide canlının yaşam döngüsü ise oldukça ilginç.

Önce dişi Korubeni Kelebeği bitkinin üzerine yumurtasını bırakır.

Yumurtadan çıkan tırtıl yaşamının ilk aşamasını üzerine konduğu bitki ile beslenerek geçirir. Tırtıl, biraz büyüdükten sonra kendisini toprağa bırakır ve bir tür koku salgılayarak beklemeye başlar…

Myrmica cinsine ait olan bir tür karınca da bu kokuyu alır ve tırtılı kendi yavrularından sanarak yuvasına taşır.

Gelişimini karıncanın yuvasında tamamlayan tırtıl, kışı karıncanın yuvasında kozasında geçirir ve bir sonraki yaz kelebek olarak dışarı çıkar…

Yani bu kelebeğin devamlılığı karıncanın devamlılığına bağlıdır.

Ancak karıncanın yaşaması için de yuvalarının üzerindeki bitkilerin çok fazla uzamaması gerekiyor.

Burada da Karadeniz yaylalarındaki hayvancılık devreye giriyor.

Çünkü hayvancılığın tükendiği bölgelerde bitki örtüsü alıp başını gidiyor ve karıncaların azalan varlığına paralel olarak bu kelebeklerin sayıları hızla azalıyor.

Sonuç olarak Karadeniz’in yüksek yaylalarında yaşayan insanların şehirlere göçmesi ve hayvancılığın giderek azalması nedeniyle bugün Korubeni Kelebeği’nin nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya.

Sözün özü bir canlının varlığı başka bir canlının varlığına bağlı.

Yaşamak istiyorsak yaşatmak zorundayız…

Çünkü doğanın hızla yok olduğunu ve bu yok oluştaki insanın payını bugün bilim bize net olarak söylüyor. (Dünya Sıfır Yok Oluş İttifakı)

Diyor ki: Her 13 dakikada bir tür yok oluyor ve bu yok oluş dinozorların bile yeryüzünden kaybolduğu dönemin 1000 katı hızla gerçekleşiyor. Nedeni  ise İnsanlığın sanayi dönemine geçişiyle şekillenen yaşam biçimi.

Peki biz ne yapıyoruz:

Anadolu’yu Anadolu yapan zengin biyolojik çeşitliliği yok etmek için kalkınma adı altında elimizden ne gelirse yapıyoruz. Maden ve HES’lerle Anadolu’da ki yaşamın devamı için yaşatmak zorunda olduğumuz birçok canlının yaşam alanlarını ve tabi ki içinde yaşayan canlılarla birlikte geri dönüşü olmayan bir biçimde yok ediyoruz. Yetmiyor, Anadolu’da ki kırsal yaşamı da bitirmek için ne gerekiyorsa yapıyoruz. Onların suyunu, toprağını  ve ormanını elinden alarak şehirlere göç etmek zorunda bırakıyoruz.

Durban’da İklim Konferansı’nda açıklanan İngiltere Meteroloji Dairesi’nin daha dumanı üstünde raporuna göre Türkiye nüfusunun yüzde 45’i 2100’de ciddi su sıkıntısı yaşayacak.

Peki biz ne yapıyoruz: Göllerimizin kurumasına ya göz yumuyor ya da bizzat kendi ellerimizle kurutuyoruz. Anadolu bunun örnekleriyle dolu. Yetmiyor, tüm derelerimizi, akarsularımızı enerji üretim bahanesiyle şirketlere satıyoruz.

Ha, bütün bunların karşısında ağzı, dili olmayan ve kendi hakkını savunmadığını düşündüğümüz doğa ne mi yapıyor…

Onu öğrenmek için de yeryüzündeki son Korubeni kelebeğinin kanadından çıkacak fırtınayı bekleyin.