Basına ve Kamuoyuna 29 Mayıs 2013 İstanbul – İstanbul kapitalizmin hızla büyüyen baskıları altında eziliyor. Binyıllar boyunca kültürel ve biyolojik çeşitliliğin birlikteliğine mekan olan bu eşsiz kent, ekolojik ve sosyal sınırlarının eşiğine geldi. Birbiri ardına gerçekleştirilen sözde “kentsel dönüşüm” özdeyse “gasp” projeleri sayesinde, semtler insanlarından, mahallelerinden ve parklarından arındırılıyor. Sosyal ve doğal yapısından uzaklaştırılan yaşam alanları, ekonomik kazanç getiren tüketim merkezlerine dönüştürülüyor.
Yapımına tepeden gelen bir kararla, dev paravanlar arkasında başlanan Taksim Yayalaştırma projesi de bu gasp projelerinden biridir. Bu proje halkın betonlardan uzakta derin bir nefes alma hakkını, içindeki canlıların yaşama hakkını ve gelecek nesillerin bu parkta vakit geçirme hakkını gasp etmektedir. Taksim Gezi Parkı sıradan bir park değildir. Bu park, yeşil alan bakımından yoksullaştırılmış İstanbul’un kararlı bir toplumsal mücadele sonucunda koruyabildiği nefes alınabilecek bir kaç yaşam alanından biridir. Her temel atma töreninde ecdaddan ve onların yaptığı gibi eserler bırakmaktan bahsetmeyi gelenek haline getirmiş devlet yetkilileri, ecdadı korumak konusunda samimiyse önce toprağı korumakla işe başlamalıdır. Gerçek ecdad canlı ve cansız varlıklarıyla topraktır. Onun üzerindeki ağaçları, o ağaçların üstündeki kuşları ve böcekleri, gölgesinde serinleyen insanları düşünmeyen bir devletin ecdad söylemi ciddiye alınamaz. Bu sadece bir göz boyamaca ve zaman kazanma stratejisidir.
Herkesin İstanbul’un tarihi ve doğal dokusuna zarar veren veya yok eden her türlü projeye tek tek değil, topyekün bir mücadeleye katılması gerekiyor. Zira İstanbul’u kuşatma altına alan Kanal İstanbul (Çılgın proje), Üçüncü Köprü, Üçüncü Havalimanı ve yeni şehir projelerini de, Taksim Yayalaştırma projesini de yaratan aynı zihniyettir. Bu projeler gerçekleşirse İstanbul’un ormanlık ve sulak alanları üzerinden geri dönüşü olmaz tahribatlar olacaktır. Bu ekolojik yıkımdan değişik derecelerde de olsa herkes ve her canlı er ya da geç olumsuz olarak etkilenecektir. Doğanın ve insan emeğinin metalaşması ve piyasaya açılmasına neden olan bu projeler, yaşamın sonunun başlangıcıdır.
Taarruz altındaki doğayı ve insan emeğini savunmak için bu gasp projelerine karşı birleşelim. Su gibi harekete geçip akalım, birleşelim ve büyüyelim.
Su Hakkı Kampanyası, İstanbul