Kaynak: Dağ Medya, 19 Ağustos 2013
Hasankeyf, 9 bin yıldan beri sürekli yerleşim gören, Mezopotamya ve Anadolu kültürlerinin kesiştiği, kaynaştığı noktada yer alır. Günümüzde güneyindeki Midyat sıra dağları ile kuzeyindeki Raman sıra dağları arasında kalan bir vadide bulunmakta. Batman – Mardin, Mardin – Şırnak ana karayolları üzerinde. Hasankeyf, Dicle nehri kıyısında kurulmuş ve Dicle nehri de bölgeye hayat veren akarsudur.
Ortaçağ’da uygarlıklara başkentlik yapmış olup, Roma ve Bizanslılar döneminde önemli bir garnizon kentiydi. En az 20 kültürün de iz bıraktığı bu antik şehir günümüzde de çok önemli bir yere sahip. Fakat gerekli önemin ve duyarlılığın gösterilmemesi dolayısıyla yok olup gitmeye mahkum edilmiş durumda..
Hasankeyf’i 2013 yılının Mart ayında görme şansını yakaladım. Harran Üniversitesi’nde IV.sü düzenlenen Arkeoloji Öğrencileri Sempozyumu’na katıldığım sırada kendime zaman yaratıp Hasankeyf’e doğru yola çıktım. Eğer o sırada gitmeseydim kim bilir ne zaman gidebilirdim Hasankeyf’e bilemiyorum. Benim ve insanlık için çok önemli bir yere sahip olan bu antik kenti gördüğümde adeta büyülendim. İnsanın orada yaşayası geliyor.
Hasankeyf’i bir rehber eşliğinde gezdikten sonra rehber, arkeolog olduğumu öğrenince hemen Hasankeyfli ve orada arkeologluk yapan, hayatını oraya adamış Necdet Talayhan’dan bahsediyor. Ilısu Baraj projesi sürecinde Hasankeyf için elinden gelen tüm çabaları gösteren, böylesine doğa harikası, köklü tarihi olan bu eşsiz antik kenti kurtarma adına tüm gayretiyle yılmadan mücadele veren Necdet Bey ile tanışmamız işte böyle oluyor. 1 saatlik sohbetten sonra da duyarlı bir vatandaş ve arkeolog olarak kendisine elimden gelenin yazı yazarak Hasankeyf’in durumunu duyurabilmek olabileceğini söyledim ve röportaj teklifinde bulundum. Kabul ettiği için kendisine çok teşekkür ederim.
Hasankeyf’i Tanıyalım
Zuhal Tuzcu: Hasankeyf’in kısaca tarihinden ve sizin yaşam sürecinizden (Hasankeyf neler gördü geçirdi? Hangi kültürlerle bir arada yaşamakta şuan vb.) bahsedebilir misiniz?
Necdet Talayhan: Hasankeyf M.Ö. 9500 yılından bugüne, yani yaklaşık olarak 12000 yıllık bir tarihi serüvende sürekli yerleşim görmüş ve görmeye devam etmektedir. Yapılan arkeolojik kazılar ışığında Dicle’nin ilk köyü olarak adlandırılan Hasankeyf ilk yerleşime ve üretime geçen Neolitik Dönem insanlarından Kalkeolitik Çağ, Demir Çağ gibi birbirini takip eden çağlarda da yerleşim görmüştür.
Asur, Med, Urartu, Pers (Sasani) ve Roma medeniyetleri dışında; İslami uygarlıklar olan Emevi, Abbasi, Hamdani, Mervani, Selçuklu, Artuklu, Eyyübi, Akkoyunlu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerini kesintisiz yaşamış ve kültürlerini toprağında özümsemiştir.
Söz konusu biz Hasankeyflilerin Hasankeyf’teki yaşam süreci Hasankeyf kalesindeki yaşam ve bugünkü aşağı şehir ilçe yaşamıdır. Kale yaşamı sırasında Süryaniler, Müslümanlar ve az sayıda Museviler bir arada yaşarken; aşağı şehir yaşamında sadece Müslüman yaşantısı vardır. Bu yaşam sürecini de Araplar, Kürtler ve Türkler sorunsuz geçirmektedir.
Z.T.: Hasankeyf’i özel kılan şeyler nelerdir?
N.T.: Hasankeyf’i özel kılan Hasankeyf’in kendisidir, ismidir, hoşgörüsü, tarihi, kültürüdür. Hasankeyf’te yaşayan Hasankeyfli Arapların sadece birbirlerini anladıkları Arapça lehçesidir (Hısmi), örf ve adetleri hem gelenekçi hem modernizeyi ele alan; Türk, Kürt, Arap kültürlerinin kaynaşmış olduğu farklı bir kültürün ortaya çıkmış olduğu Hısni kültürüdür. Ve Hasankeyf’i Hasankeyf yapan Dicle nehri ve o nehirde yaşayan endemik canlılar ve daha nicesidir.
Z.T. : Hasankeyf’in örf ve adetlerinden bahsettik. Ben bir de yemek kültürünü merak ediyorum.
N.T. : Birbirine entegre olmuş farklı kültürlerin yemekleri bir arada görülmektedir. Hem Arapların özel yemekleri hem de Kürtlerin yemek kültürü ve Türk mutfağı bir arada yer almaktadır. Siz bu tatları ancak ve ancak sadece Hasankeyf’te bir aileye misafir olursanız tadabilirsiniz. Bu tür yemekleri Hasankeyf’te yapan bir iş yeri yoktur.
Yemekler arasında; kaburga dolması (kapraxey), mumbar dolması (cof), meşhur ot sazanı (şabbot balığı), etli sac böreği (Şam börek), içli köfte (kıtel) ve meşhur kışlık dolması ile asma yaprağından yapılan yaprak sarma gibi birçok çeşit yemek olmakla beraber bu yemeklerin çeşidi ile arttırmak mümkündür.
Ilısu Baraj Projesi
Hasankeyf’i kısaca tanıdıktan sonra en önemli ve konuşulması, tartışılması gereken konu Ilısu baraj projesidir. Bu proje ile Hasankeyf ve Hasankeyf gibi en az 289 arkeolojik sit alanının yok olması söz konusu ve bu insanlık tarihi açısından çok büyük bir kayıp olacaktır.
2 kale kapısı, Zeynel Bey Türbesi, İmam Abdullah Türbesi, bir iki cami minaresi ve Hasankeyf Köprüsü gibi birkaç taşınmaz kültür varlığı parçalarının koparılarak taşınacağının planlandığı söyleniyor. Fakat bu binaların yapım malzemelerinin özellikleri nedeniyle bir başka alana taşınmaları mümkün değildir.
Taşınacağını var saysak bile; kalesi olmayan kapılar, camisi olmayan minareler, Dicle’si olmayan köprü, yaşadığı şehir ile kimlik bulan, ancak şehri olmadan yaşamaya mahkum edilen yapılar ile mi “Türkiye’nin ve Dünyanın Kültür ve Turizm Cazibe Merkezi” yaratılacaktır?
Z.T.: Ilısu baraj projesi ve yapımı ne zaman başladı ve şuan gelinen nokta nedir?
N.T.: Ilısu baraj projesi 1954 yılından beri gündemde olan ancak 2001 yılından beri çalışmaları hız kazanan ve bugün 2013 yılı itibariyle yapımı %75 tamamlanan dünya ve insanlık tarihinin ayıbıdır. Her ne kadar Türkiye Cumhuriyeti bağımsız üst mahkemelerinin Ilısu barajı yapımının yürütme kararını durdurmuş olsa dahi baraj yapımı devam etmektedir.
Z.T.: Barajın doğuracağı olumsuzluklar ve varsa (hiç sanmıyorum) olumlu diyebileceğimiz sonuçlar nelerdir?
N.T.: Baraj kendi kendine olumsuzluktur. Baraj bir kültür ve tarih soykırımıdır. Endemik bitki ve hayvan türlerinin yok olmasına sebep olmaktadır. Geçmiş ile bağı yok etmektedir ve bunun gibi nice insanın içini yakan değerler yok edilecek. Mutlaka iyi tarafları da vardır. Bazı özel şirketlerin kasalarını doldurması, bazı müdürlerin terfi alması gibi…
Z.T.: Hasankeyf bu proje ile birlikte resmen başka bir alana yeniden inşa ediliyor. Bu duruma halkın tepkisi nedir? Yeni yapılan TOKİ evlerinde eski hayat şartlarını bulamayacaklar. Halk bu süreçte ne kadar mücadele verdi?
N.T.: Halk sürekli bir mücadele içinde ve mücadeleye devam ediyor ama insanların çoğu buna gerçekten inanmış değil Hasankeyf’in taşınabileceği konusuna. Bu konu hakkında tek bir şey söyleyeceğim yaşlılarımızın kullandığı ve onlar için kullanılan.
Eğer ki biz Hasankeyf’in yaşlıları Hasankeyf’ten taşınırsak ve TOKİ’nin yaptığı konutlardan Hasankeyf’in boğuluşunu, kültürümüzün ve mezarlarımızın yok oluşunu izlersek en fazla bir yıl içinde gamdan ve kederken hepimiz ölürüz.
Bu cümle durumu anlatmak için yeterlidir bence.
Z.T.: Hasankeyf’te bildiğimiz gibi çok özel hayvan ve bitki çeşitleri var. Yapılacak baraj ile bu hayvan ve bitki türleri yok olacak. Doğanın dengesi bozulacak. Bununla ilgili neler söyleyebilirsiniz?
N.T.: Hasankeyf’in hayvan ve bitki çeşitleri hakkında fazla araştırma yapılmadığı için yok olacak olan türlerin Türkçe isimlerini bilmiyorum. Bunun için de pek bir bilgi veremiyorum. Sadece Fırat kaplumbağasını biliyorum isim olarak yok olacak nadir canlıların arasında olan.
Z.T.: Ben de bir yerde okuduğum bilgiyi paylaşayım. Şöyle yazıyor orada: “Ilısu barajı yapıldığı taktirde, Fırat yumuşak kabuklu kaplumbağası (Rafetus euphraticus). (Dünyada yalnızca Dicle-Fırat su sisteminde yaşayan ve soyu yüksek derecede tükenme tehlikesi altında olan bu tür tamamen akarsuya bağımlıdır) Fırat kavağı (Populus euphratica) gibi yöreye özgü bazı bitkiler de artık Fırat’tan çok Dicle kıyılarında yaşam alanı bulabilmektedir, yalnızca Hasankeyf ilçesi ve yakın çevresini kapsayan bölgenin kuşları, yakın yıllarda araştırılmış, bu araştırma kapsamında yöredeki 123 kuş türü gözlenmiştir ve bu kuşların hepsi Ilısu barajı ile yok olmakla karşı karşıyadırlar. Barajların çevresel etkileri bunlarla sınırlı olmayıp, yer altı suyunun çekilmesi, aşağı kesimlerdeki nehir yataklarının bozulması ve su akışının istikrarsızlığı gibi nedenlerle nehir adalarının yok olması, sulu tarımın yaygınlaşmasıyla karasal bölgelerde ani habitat ve iklim değişimlerinin ortaya çıkması, tropikal hastalıkların yaygınlaşması gibi daha nice olumsuz etkiler sayılabilir.”
Z.T.: Hasankeyf’in çok etkileyici doğası, manzarası, değişik bir havası var diyebilirim. Mutlaka gezilip görülmesi gereken bir yer (tabi yok olmadan önce). Ama çok turistik bir havası olduğunu söyleyemem ve böyle olmaması benim hoşuma gitti. Kendi özünü kaybetmemiş. Peki turistler çok sık geliyor mu? Sizce turistik bir yer diyebilir miyiz?
N.T.: Kendine özgü kültürünü ve doğasını korumuş durumda turistik bir yer ama sadece gezilip görülecek turistik bir yer.
Z.T.: Burası için aslında çok mücadele verildi, sanırım yabancı araştırmacılar da gelip konuyu araştırdılar, haber yaptılar. Sizin de onlara verdiğiniz röportajlar var. Onlar nasıl bakıyor bu projeye?
N.T.: Buraya gelen, burada araştırma yapan tüm araştırmacılar ve ziyaretçiler Hasankeyf’e hayran kalıp; Hasankeyf’ten üzgün ayrılıyor. Çoğu araştırmacı benim düşündüğüm gibi düşünmekte ve bunu dile getirmektedir.
Ilısu baraj projesi bir kültür, tarih ve doğa soykırımıdır.
Z.T.: Hasankeyfli biri olarak burayı çok iyi biliyorsunuz. Benim söylemediğim, eksik kalan şeyler varsa ve son olarak eklemek istediğiniz şeylerle bu güzel ama bir o kadar da baraj projesinin getirdiği üzüntüyle sohbetimizi sonlandırabiliriz.
N.T.: Hasankeyf’i iyi bildiğim doğru çünkü bu topraklarda doğdum ve bu topraklarda büyüdüm ve arkeoloji okuyarak bu topraklara yıllarca emek verdim. Emek vermeye de devam ediyorum. Ben Hasankeyf’i seviyorum ve Hasankeyf’i Hasankeyf’te yaşayarak mutluyum. Vurgulanacak ve söylenecek çok söz var ama fazla uzatmak istemiyorum. Sadece son olarak Hasankeyf’i görmeyenler gelip görsün ve Hasankeyf’e destek çıksın.
Hasankeyf sadece Hasankeyflilerin değil, tüm insanlığındır.