Nestle: Dünya çapında Sıvı Altın arayışı

Kaynak: Urban TimesKelly Price, 11 Haziran 2013
Gıda ve içecek üreten çok uluslu Nestle şirketi, Pure Life[1] ve Poland Springs[2] markalarıyla su kaynaklarını hem ulusal hem de uluslararası düzeyde sömürerek, kârını kararlı bir şekilde arttırmaya çalışırken yereldeki pek çok insanı olumsuz yönde etkiliyor.

Mart 2000’de Hollanda’da yapılan Dünya Su Forumu’nda gündemdeki temel konu, suyun ‘ihtiyaç’ mı, yoksa bir ‘hak’ mı olduğu üzerineydi. Tahmin edebileceğiniz üzere, tartışma Birleşmiş Milletler (BM) ya da hükümet yetkililerince değil, dünyanın en büyük şirketlerinden bazıları tarafından yönetildi.

En büyük oyunculardan biri suyun ‘ihtiyaç’ olarak nitelendirilmesinde ısrar eden Nestle’ydi. Hükümet yetkilileri bir açıklama yapıp kamu yararı merkezli bir tutum benimsemek yerine, şirketlerin yanında yer alarak suyu evrensel bir ‘hak’tan ziyade bir ‘ihtiyaç’ olarak etiketlemiş oldu. O zamandan beri su açıkça ‘ihtiyaç’ olarak tanımlandığından, büyük şirketler bu yaşam kaynağını bir mal olarak özel sektöre açıp onu kapitalist pazar ilişkilerine ve müşterilerin alım gücüne tabi kıldılar.

Nestle’nin başkanı ve eski CEO’su Peter Brabeck-Letmathe’nin meşhur “suya ulaşım kamusal bir hak olmamalı” ifadesinin ardından, bir sonraki büyük su kaynağını bulmak için dünyaya kendi hidrojeologlarını gönderiyor. Şirket Poland Springs ve Pure Life markalarını –aslında ‘zenginleştirilmiş’ yeraltı suyu– toplayıp tam da akiferlerini kuruttukları insanlara fahiş fiyatlarla satıyor.

Nestle, Post-kolonyalist bir şekilde, tüzel gücünü Maine ve Ontario gibi Kuzey Amerika bölgelerinden Etiyopya, Pakistan ve Nijerya’ya uzanan pek çok yerdeki küresel su kaynaklarını sömürmek ve kurutmak için kullanıyor.

Su, artık yeni altın. Bir sonraki büyük su kaynağını bulmak için Maine’in kırsal kesimleri gibi yerlerde koşuşturan Nestle hidrojeologları, eski çağın altın arayıcılarının yerini aldı. Nestle, Maine eyaletinin yeraltı sularına erişimini düzenleyen yasasını özellikle toprağa kim sahipse o toprağın altındakilerin de ona ait olduğunu dikte eden yasadaki boşluğu istismar etti.

Böylece şirket alım gücünü, büyük arazileri doğrudan satın almak ve su kaynaklarına erişim sağlamak için kullandı. Maine’deki Fryeburg kasabasının devasa bir akiferin üstündeki yeri dolayısıyla mükemmel bir saha olduğu ortaya çıktı. Fryeburg sakinlerinin musluklarını açarak ücretsiz eriştikleri su, sonunda onlara üzerinde ‘Poland Springs’ markalı şişelerde satılmaya başlandı.

2004’te kentte gerçekleşen bir pompa arızası, Fryeburg’un su şebekesinin kurumasına yol açtı. Bu sırada durumdan hiç etkilenmeyen İsviçre merkezli Nestle’ye karşı bir kampanya ön plana çıktı. Bir grup yurttaş Kırsal Yaşamı Destekleyen Batı Maine Sakinleri (WMRFRL) adı altında birleşerek Nestle’nin kasabalarındaki yaşam kalitesini düşürmesine karşı imza topladı.

Ertesi yıl Nestle Fryeburg’da bir su çıkarma tesisi kurmayı planladığını açıkladığında, WMRFRL buna direnmeye hazırlandı. Fryeburg Planlama Dairesi başlangıçta Nestle’nin iznini onayladı ancak mahallede yaşayan endişeli yurttaşlardan güçlü bir tepki aldı. WMRFRL Planlama Dairesi’nin onay kararını böyle bir çıkarma tesisinin şehir üzerinde yapacağı etkiyi – ki bu etkiye kasabanın ana planında da yer veriliyor – dikkate almadığını savunarak temyize götürdü ve karar bozuldu. Bunun sonucunda Nestlé kasabayı dava etti.

Son beş yılda, çok uluslu gıda ve içecek devi Nestle, kasabaya beş kez dava açtı ve temyize başvurdu. Sonunda WMRFRL’nin elinden geleni yapmasına rağmen Mart 2010’daki beşinci denemesinde amacına ulaştı. Mahkeme Fryeburg ana planının bir düzenlemedense bir tavsiye niteliği taşıdığını gerekçe göstererek Nestle’nin lehine karar verdi.

Bölgede yaşayanların tüm çabalarına rağmen Nestle’nin elinde davalara harcayabileceği sınırsız gibi görünen fonlar var ve bunlar küçük bir kasabayı kolaylıkla iflas ettirebilir. Direniş asla faydasız değil. Varlıklı bir rakibe karşı çıksa da Freiburg’un çabaları, insanın kâr hırsından önce geldiği düşüncesi için yürütülen mücadelede şirketi mahkemeye gitmeye mecbur etti.

Nestle’nin su araştırmaları kuzeye; Kanada’ya da uzanıyor. Geçtiğimiz aylarda Kanadalılar Konseyi, iklim değişimi yüzünden giderek yaygınlaşan kuraklık koşullarında gerçekleştirilen Nestle’nin Hillsburgh, Ontario’daki su çekme işlemleri konusundaki endişelerini dile getirdi.

Nestle’nin 2017’ye kadar Hillsburgh’dan günde 1,1 milyon litre su çekme izni var. Şirket, şişeleme işlemlerini yakındaki Aberfoyle kasabasında yürütüyor. Bu durum, civardaki diğer kasabaların kuru yaz koşullarında kendi sularına erişimi kısıtlamak için sözleşme yaptığı bir ortamda gerçekleşiyor.

Fryeburg’da olduğu gibi, Kanadalı yurttaş grupları ve STK’lar da direniyor. Kanadalılar Konseyi’nin ulusal başkanı Maude Barlow, tutumlarını “Ontario halkı, su hakkını özel bir şirketin kâr hırsının önüne koymalı” diyerek ifade ediyor. Hareket, etik olmayan şirketler hakkında farkındalık yaratan ve eylem çağrılarına ilham veren online bir aktivizm örgütü olan Sum of Us[3]’ın çabasıyla internete yayılıyor. Onların kampanyaları, katılımcıları online imza kampanyalarına katılmaları ve hikayelerini Facebook ve Twitter üzerinden paylaşmaları için cesaretlendiriyor. Herkese açık olan imza kampanyasıyla Nestlé’nin kuraklık koşullarında Ontario’nun suyuna el koymasına karşı çıkılıyor.

Nestle’nin Maine ve Hillsburgh’daki yaklaşımına benzer olarak, çokuluslu şirketin az gelişmiş ülkelerdeki faaliyetleri de aynı şekilde etik açıdan kuşku uyandırıyor. Ancak bu ülkelerdeki durum, temiz içme suyuna erişim bir ölüm kalım meselesi olduğu için çok daha ciddi boyutlarda. Güney Küre’de şişe suyunun kârlı bir pazar olduğunu keşfeden Nestle, güvenli musluk suyunun hemen hiç bulunmadığı Etiyopya, Pakistan ve Nijerya gibi ülkelerde kendisine bir pazar açtı.

Etiyopya’da oturma izni almaya çalışan 20 bin Somalili göçmenin bulunduğu Kebrideyah mülteci kampında fırsatçı Nestle, kampa su şebekesi sağlanması programına sözde yardımsever çabalarda bulundu. Ancak 2004’te projeye destek vermeyi kesti. Su deposuna su sağlayan eski su pompalarını değiştirmekte ve bir kerelik ödedikleri 750 bin dolarlık bağışlarının ardından daha fazla maddi destek sağlamakta başarısız oldu. Bundan 3 yıl sonra bile Nestle internet sitesinde projeye hala destek verdiğini iddia ediyor, su sisteminin uzun vadede çalışmaya devam ederek bölgedekilere ve onların çocuklarına uzun yıllar boyunca su sağlayacağını umduklarını yazıyor.

Pakistan Lahor’da Nestle başka bir şişe su pazarına daha girerek, yoksul nüfus güvenli olmayan içme suyunun etkileri nedeniyle ıstırap çekerken, üst sınıflara Pure Life markasını satıyor. Varlıklı Pakistanlıları hedefleyen bir pazarlama kampanyasıyla Nestle bilerek Pakistanlılara cazip görünmenin yollarını arıyor. Lahor mahallelerinde Pure Life markası bir statü sembolüne dönüştürülüyor. Elde bir şişeyle yürümek, modaya uygunluğu ve sözde sağlık konusunda bilinçliliği çağrıştıran bir imaj çiziyor.

Pakistan’daki Bhati Dilwan köyünün etrafındaki su kaynakları, civardaki Nestle fabrikasının açtığı iki derin kuyu yüzünden kurudu. İnsanlar su çıkarmak için kendi araçlarından mahrum bırakıldılar ve temiz su için Pure Life marka şişe suyuna bağımlı hale getirildiler.

Kişi başına düşen gelirin göreceli olarak düşük olduğu bir ülke olan Nijerya’da Pure Life, gelirlerin büyük bir kısmını şişe suya harcayan üst sınıf müşterilere satılıyor. Pure Life’ın fiyatı ortalama bir Nijeryalı’nın günlük kazancından, hatta bir litre petrolden bile daha fazla. Bu senaryoda insanlar Nestle’nin suyuna yüksek fiyat ödeyemediklerinden dolayı kirli suç içip hasta oluyor, sağlık ve yoksulluk arasında adil olmayan bir seçim yapmak zorunda bırakılıyor.

Bugün Nestle dünyadaki şişe su markalarının %70’inden fazlasını kontrol ediyor. Bunların içinde Perrier, San Pellegrino ve Vittel de var. Bu durum, insan ihtiyaçlarını bastırıp üzerinde bir fiyat etiketi olmaması gereken şeyleri metalaştırarak milyonlarca insanı kontrolüne almaya çalışan Nestle gibi çokuluslu devlerin neoliberal ve postkolonyalist tutumunu ortaya seriyor.

2012 yapımı İsveç belgeseli Bottled Life[4] ve 2008 yapımı Amerikan belgeseli Blue Gold[5] gibi belgeseller – tıpkı Sum of Us gibi online aktivist sitelerinin yaptığı izleme faaliyeti gibi – Nestle’nin tüzel zorbalık taktikleri konusunda farkındalık yaratıyorlar. Eğer su eşitliği konusunda bir değişim olacaksa, uluslararası diyalog kanalları açık olmalı ve etik dışı korku tellallığı yapan şirketler mümkün olduğu kadar şeffaf davranmaları için izlenmeliler.

Çeviri: Onur Devrim Üçbaş

Kapak fotoğrafı: balazsgardi

Son notlar


[1] Saf Hayat

[2] Polonya Kaynağı

[3] Hepimizin Toplamı http://sumofus.org/