Kaynak: Atlas, Yusuf Yavuz, 9 Ocak 2014
Türkiye’nin en büyük dördüncü gölü olan Eğirdir Gölü, 30 yıl öncesine kadar Türkiye’nin istakoz, sazan ve levrek ihracını karşılayan önemli göllerinden biriydi. İçme suyu rezervi olarak da bölgenin su ihtiyacını karşılayan Eğirdir Gölü, insan eliyle yapılan yanlışların bedelini ödüyor. Bugün adını aldığı gölün kıyısındaki Eğirdir’de tüketilen sazan ve çapak balıklarının büyük bölümünün yakınlardaki Karacaören Baraj gölünden getirilmesi gelinen durumu özetliyor. Yard. Doç Dr. Erol Kesici, kirlilik kıskacındaki gölün korunması için yetersiz de olsa özel hüküm kurallarına uyulması çağrısında bulundu.
1980’li yıllarda göle bırakılan İsrail ve Çin sazanı ile gümüş balığı gibi türler, gölün yerli balıklarını yok ederken önemli ihraç kaynağı olan tatlı su ıstakozunun avlanması da 1986 yılında yasaklandı. Bugün adını aldığı gölün kıyısındaki Eğirdir’de tüketilen sazan ve çapan balıklarının büyük bölümünün yakınlardaki Karacaören Baraj gölünden getirilmesi gelinen durumu özetliyor.
YILDA 500 BİN TON BALIK VEREN GÖL CAN ÇEKİŞİYOR
1950’li yıllarda yılda yaklaşık 500 bin ton balık avlandığı belirtilen Eğirdir Gölü’nde, 1960’larda Avrupa ülkeleri, ABD ve Japonya gibi ülkelere tatlı su ıstakozu ihraç edilmesiyle önemli bir ekonomik gelir sağlanıyordu. 1980’lerde ise yılda 2 bin ton civarına ulaşan ıstakoz üretimi, son yıllarda yeniden geliştirilmeye çalışılsa da bir kaç tonu geçmeyen üretim balıkçılara eski günlerini aratıyor.
YEDİ RENKLİ GÖLÜN RENKLERİ SOLUYOR
Ancak yoğun av baskısı, yapılaşma ve tarımsal kaynaklı kirlilikten gölü korumak için 1983 yılında çıkartılan koruma yasaları da “yedi renkli gölü” eski günlerine döndürmeye yetmedi. Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nca hazırlanan ve Haziran 2012 tarihinde yürürlüğe giren “Eğirdir Gölü Özel Hüküm Belirleme ve Havza Koruma Planı”nın ardından ise tartışmalar bitmiyor. Gölün su havzasını da kapsayan özel hüküm sınırları bir dizi yeni önlemler getirirken, geçtiğimiz yıl yeni koruma şemsiyesini “hem gölü koruyacağız hem de yatırım ve konut yapacağız” şeklinde müjde gibi duyuran siyasilerin bilimsellikten uzak ve popülist tavırları konunun uzmanlarının da tepkisini çekiyor.
‘EKONOMİ ÖNE SÜRÜLEREK GÖLÜN KORUNMASI ENGELLENİYOR’
Süleyman Demirel Üniversitesi Eğirdir Su Ürünler Fakültesi Öğretim Üyesi Yard. Doç Dr. Erol Kesici, pek çok eksiği bulunmasına karşı bu haliyle bile özel hüküm planına karşı çıkmanın gölün geleceğinin tamamen yok edilmesi anlamına geldiğini söylüyor. “Ekonomi-para öne sürülerek gölün korunması bu günde istenilmiyor ve engelleniyor” görüşünü savunan Kesici, yaklaşık 30 yıldır Türkiye’nin göllerinin korunması için bilimsel çalışmalar yürütüyor. Ancak Eğirdir Gölü’ne her yıl milyonlarca yavru balık bırakılmasına karşın eskisi gibi doğurgan olmayan gölün adeta bir kara deliğe dönüştüğünü ve bırakılan yavru balıkları geri vermediğini söylüyor.
TARIM MÜDÜRLÜKLERİNDEN ÇELİŞKİLİ AÇIKLAMALAR
Gölün yerli türlerini yok eden ve hakim türler haline gelen takoz, Çin ve İsrail sazanlarının iç ve dış pazarda ekonomik değeri olmadığının altını çizen Kesici, “Eğirdir de satılan sazan ve çapak balığının yüzde 90’ının Karacaören Barajından geldiğini, balıkçılarımız belirtmekteyse; yıllardır göle bırakılan milyonlarca balığa ne oldu? Eğirdir Gölü balıklarında çok önemli bir sorun olan ‘nematod’ cinsi bir parazit olan ‘Eustrongylides excisus L.’ türü, öncelikle son yıllarda gölde artış gösteren sudak balıklarının tüm organlarına yayılmış vaziyettedir. Bu nedenle, İlçe Tarım Müdürlüğü Kasım ayında balıkların avcılığının, satılmasının yasaklandığını belirtti. Ancak daha sonra il müdürlüğünden yapılan açıklamaya göre, sudak balığı avlama yasağının nedeninin parazit kaynaklı olmadığı, olağan av yasakları kapsamında olduğu belirtildi. Bu açıklamalardan haigisi doğru? ‘Sus!’ Olan göle oluyor” diye konuştu.
3 BİN BALIKÇIDAN GERİYE PARMAKLA SAYILACAK KADAR KALDI
Yaptığı araştırma sonuçlarına göre balıklardaki parazitin ciddi boyutlara ulaştığının altını çizen Kesici, bunu gizlemenin ve söz konusu parazitin kuş türlerinde kaynaklandığını söylemenin önlem olmadığını belirterek, “Gölün doğal balıklarının geri gelmesi olanaksızdır, göl balık için akvaryuma, tarım için su-atık deposuna dönüştürülmüştür. Eğirdir Gölü’nde 1960-1980 yılları arasında kayıtlı balıkçı sayısı 3 binin, kooperatif sayısı ise 30’un üzerindeydi. Bu gün balıkçı ve kooperatif sayısı parmakla sayılacak kadar azalmıştır.
‘SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK MASALINDAN VAZGEÇİLSİN’
TÜBİTAK tarafından yürütülen proje kapsamında Eğirdir Gölü’ndeki kirliliğin ciddi boyutlara ulaştığının belirlendiğine de işaret eden Kesici, göle politik değil, bilimsel ve akılcı bakış açısıyla yaklaşılması gerektiğinin altını çizerek, “kıyı iyileştirilmesi ve tarım toprakları kazanmak için taş, çöp ve toprakla dolgu yapılmamalı. Evsel ve endüstriyel atıklar içme suyu kaynağı olan göle atılmamalı. Göl işgal edilmemeli. Gölün doğasını, ekolojisini bozarak, ‘çılgın projelerle’ bilgi sahibi olmadan fikirler öne sürerek hangi turizmi artıracaksınız? Lütfen ‘turizmde sürdürülebilirlik’ masalından da vazgeçiniz artık. Turizimde gelişme kıyı işgalleriyle, yapılaşmalarla değil, doğanın korunmasıyla artırılır. Göl yoksa çevresindeki tarım da, turizimde yok olacaktır.
EKOKÖY İŞGALİN BAŞKA ŞEKLİ OLMASIN
Gölü koruma kullanma dengesini sağlamak amacıyla hazırlanan özel hükümlerin yetersiz olduğu noktalar olduğuna değinen Kesici, tavsiye niteliğindeki iyi tarım uygulamalarının popülizm olduğu görüşünü savunarak, Göl su kotunun 919’da tutulması göl kıyı alanın işgali demektir. Bu su seviyesinde gölün kıyısında ‘yeni rant alanları’ oluşacaktır. Göl kıyısında ‘ekolojik köy’ ve ‘mavi-yeşil kuşak’ oluşturulması çok önemlidir ancak göl iyileştirilmeden sadece isim olarak ‘ekolojik köy’ oluşturulması çok sakıncalıdır. İşgalin başka bir şeklidir. Ekolojik köyler doğanın koruyucularıdır ama gerçek olursa.
80’LİK MEHMET AMCA: ‘GÖL BİZİM HER ŞEYİMİZDİ, ELDEN GİTTİ’
80 yılı aşkın süredir Eğirdir Gölü’nün kıyısında yaşamını sürdüren Mehmet Amca’nın gölle ilgili görüşlerini de aktaran Kesici, Mehmet Amca’nın “göl bizim herşeyimizdi” ifadelerini kullandığını belirterek yaşlı göl tutkunun ibretlik cümlelerini şöyle aktardı: “Büyüklerimiz bilir dedik. İyi şeyler olacak dediler. Gölden çok para kazanacaksınız dediler. Ak balığı (dişli-sudak) attılar göle. Önce yemedik,sonra alıştık. Dişli, böçek bollaştı. Gölde tekne kaynıyordu. Çok kısa sürdü bu bolluk, balık bitti. Gölde ot çoğaldı, su koktu. Balıklar yok oldu. Gölün otunu temizleyecek diye takoz (Çin ve İsrail sazanı) attılar. Takoz balık otu yiyeceğine, biçti. Gölde ot depreşti. Balık yerine ot çıkmakta ağlardan. Takoz da bizim çapak gibi değil, yenmiyor. Kavinneler varken sinek yoktu, yazın gözümüzü, camımızı açamıyoruz sinekten, kokudan. Torunlara içimiz sızlayarak gölün çapaklarını, sırazlarını, kavinnelerini ve sandal sefalarımızı masal gibi anlatıyoruz. Peki ne oldu dediklerinde ise, gözüm yaşarıyor, boğazım düğümleniyor. Yutkunuyorum. Laf çok siyasilere de, hani göl hazinemizdi. Göl namusumuzdu, göz bebeğimizdi. Geçsinler bunları. Hazineyi, balıkları kim nasıl tüketti? Böyle hazine mi olur? Dilberim gölün öncesini bilmesek, yutturacaklar. Göle temiz demek için vicdan ister. Cüzdanı düşünenler yok etti gölü. Çok şeyleri kaybettik ve biz de seyrettik. Kimse kimseyi kandırmasın. Bizim suçumuz günahımız çok. Sahip çıkmadık göle. Birilerinin düzeltmesini bekledik, göl elden gitti.”