Kaynak: Sabah, 03 Şubat 2014
Coca Cola ekonomik kârlılığı küresel ısınmanın her zaman önünde tutardı. Fakat 2004’te, Hindistan’da yaşanan ciddi bir su kıtlığının ardından oradaki önemli bir faaliyet ruhsatını yitirince, durum değişmeye başladı.
Şirket, aradan geçen on yılda, ürünü için gerekli suyun küresel kuraklıklar yüzünden azaldığına ve bilançosunun bundan giderek etkilendiğine tanık oldu. Ve sonuçta iklim değişikliğinin ekonomik gidişatı bozan bir güç olduğunu kabul etti. Şirketin çevre ve su kaynaklarından sorumlu başkan yardımcısı, hem şeker kamışı ve şeker pancarı tedariğini, hem de meyve suları için gerekli narenciye tedariğini etkileyen sorunları, “artan kuraklıklara, değişkenliğin kestirilemez bir şekilde artışına, yüz yılda bir görülecek sellerin iki yılda bir yaşanmasına” bağlıyor. “En temel muhtevalarımızı bile bu olayların tehdit ettiğini görüyoruz” diyor. Küresel ısınmaya gayri safi yurt içi hasılayı düşüren, yiyecek ve emtia maliyetlerini yükselten, tedarik zincirlerini koparan ve mali riskleri artıran bir güç olarak bakan bu yaklaşım artık Amerikan iş dünyasının liderleri ve ana akım iktisatçılar tarafından da benimseniyor.
Üstelik onların duruşu, kömürcülük gibi sektörlerin nicedir ileri sürdüğü görüşlerle (karbon emisyonlarını azaltmaya dönük politikaların ekonomik olarak iklim değişikliğinin kendisinden daha zarar verici olduğu düşüncesiyle) şaşırtıcı bir tezat oluştuyor. İş dünyasından liderlerle politikacılar dört günlük Dünya Ekonomik Forumu için İsviçre’nin Davos kentinde bir araya geldiler ve orada koca bir gün, iklim değişikliği tehdidi hakkındaki panel ve konuşmalara ayrıldı. Amerikan Ekonomi Derneği’nde Yale Üniversitesi ekonomisti William D. Nordhaus, Philadelphia’daki bir törenle başkanlık görevine başladı.
İklim değişikliğinin ekonomisi üstüne dünyanın önde gelen isimlerinden biri olan Nordhaus, “Akademideki ekonomi camiasında genel bir bilinçlenme olduğu kesin” diyor. Washington’daysa Dünya Bankası başkanı Jim Yong Kim, iklim değişikliğini bankanın ana misyonları arasına soktu. Yong Kim’e göre küresel ısınma, dünyadaki yoksulluğun artışında ve kalkınmakta olan ülkelerdeki GSYİH düşüşünde başlıca etken. Avrupa’ya gelince, 34 sanayileşmiş ülkenin oluşturduğu Paris merkezli Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü, artan karbon kirliliğinin aşırıya varan maliyetine karşı uyarıyor.
Birçoğu Güneydoğu Asya’da olmak üzere, 49 ülkede 700’den fazla fabrikası olan Nike’ın tedarik zinciri, aşırı hava şartlarından olumsuz etkileniyor. 2008’deki sellerde şirketin Tayland’daki dört fabrikası geçici olarak kapanmıştı; spor giyimde kullanılan pamuğun üretildiği bölgelerdeki artan kuraklıklar da kaygılara neden oluyor. Şirketin sürdürülebilirlik ve yenileşmeden sorumlu başkan yardımcısı Hannah Jones, “Olumsuz şartlardan dolayı pamuk üretimi azalıyor, fiyatlar yükseliyor ve piyasalarda istikrarsızlık yaşanıyor” diyor. Nike da, Coca Cola da kendi içinde arayışlarını sürdürüyor; Coca Cola su koruma teknolojilerine başvururken Nike, hava şartlarına bağımlılığı azaltan sentetik malzemelerden daha fazla yararlanıyor. Fakat bu fikirleri, ucuz kömür enerjisiyle ekonomilerini kalkındıran ve milyonlarca insanının yoksulluktan çıkmasını sağlayan Çin ve Hindistan gibi ülkelere kabul ettirmek kolay değil. Avrupalı yetkililer bile maliyetinden dolayı çevre politikalarında ayak sürüyor. ABD’deyse devreye zenginler de giriyor. İklime duyarlı siyasi adayları desteklemek için servetinden milyonlar harcayan California’lı hedge fon milyarderi Thomas F. Steyer, iklim değişikliğiyle bağlantılı mali risklerin ekonomik analizi için bir çalışma yaptırıyor. Eski New York belediye başkanı Michael R. Bloomberg ve George W. Bush yönetiminin eski Hazine Bakanı Henry M. Paulson Jr.’un da yer aldığı çalışmanın adı, “Riskli İşler”. Amaç, iklim değişikliğinin Amerikan ekonomisindeki potansiyel etkilerini bölge bölge, sektör sektör değerlendirmek. P a u l s o n ‘ u n sözleriyle, “Bu çalışmanın bir konusu var, ekonomi”. “Riskli İşler” raporuna danışmanlık veren isimlerden biri de Cl inton yönetiminin eski Hazine Bakanı Robert E. Rubin.
“Dünya ekonomisi birçok önemli ve büyük sorunla karşı karşıya, ama iklim meselesi hepsini gölgede bırakıyor. Ekonomi ve iş dünyasında anlamlı bir gelişme sağlanması için onlara somut şeyler göstermemiz gerekiyor” diyor Rubin. Geçen sonbahar yedi ülkenin hükümeti (Kolombiya, Etiyopya, Endonezya, Güney Kore, Norveç, İsveç ve İngiltere) Küresel Ekonomi ve İklim Komisyonu’nu kurdu. Komisyon, hükümetlerle iş dünyasının iklim risklerine nasıl müdahale edebileceği ve ekonomik büyümeyi nasıl sağlayabileceği üstüne bir araştırma yaptırıyor. Hem bu araştırma, hem de Steyer ve diğerlerinin yaptırdığı çalışma bu sonbahar yayınlanacak; yani BM’nin iklim değişikliği zirvesinden hemen önce. ABD’de birçok Cumhuriyetçi karbon kirliliğine bir ücret konması veya vergi alınması fikrine karşı çıksa bile bazı muhafazakâr iktisatçılar öyle düşünmüyor. Bu isimlere birkaç örnek vermek gerekirse, eski Başkan Ronal Reagan’ın ekonomi baş danışmanı Arthur B. Laffer; Mitt Romney’in başkanlık kampanyasında onun ekonomi danışmanlığını yapan Harvard’lı iktisatçı N. Gregory Mankiw; muhafazakâr düşünce kuruluşu American Action Forum’un başkanı olan ve Arizona’lı Cumhuriyetçi Senatör John McCain’in 2008’deki başkanlık kampanyasında onun ekonomi danışmanlığını yapan Douglas Holtz-Eakin. Holtz-Eakin, “Bütün kanıtların da gösterdiği üzere, hava sıcaklığında ciddi değişiklikler olursa deniz seviyesinin artacağına şüphe yok. Bunun hem tarımsal, hem de ekonomik etkileri olacaktır, bu kaçınılmaz” diyor ve ekliyor. “İnsanların karbon vergisini desteklememesi beni dehşete düşürür”.
CORAL DAVENPORT