“Sahiller, kullanımın ücretsiz olduğu ve her keseden insanın varlığından memnuniyet duyduğu yerler olarak; kamusal mülkiyetin en açık biçimde tecelli ettiği mekanlardır.” Malesef, gerçek hayatta işler böyle yürümüyor. İnsanlar tarafından dokunulmamış bir sahil pek çokları için bir ütopyayı temsil ediyor: ne özel sektöre ne devlete ait bir gri alan.
Yunanistan Ekonomi Bakanı Yiannis Stournaras’ın ülkenin plajlarına erişim hakkını tehdit eden tasarısı gibi icraatlar, sahillerin -tıpkı meydanlar gibi- kamusal alan olmaktan çıkmakta olduğunun alarmını veriyor. Sahillerin özelleştirilmesi ile çoktandır süregelen sahil şeridine ücretsiz erişim hakkının sınırlandırılmasını getiren tasarı, ayrıca yatırımcılara sahillere el koyma hakkı sunmayı ve hali hazırda var olan yasa dışı yapıları affa tabi tutmayı öngörüyor.
Tasarıya karşı derhal bir toplumsal öfke açığa çıktı. Tabandan, bağımsız örgütlenen ve Yunanistan’ın eşi benzeri olmayan sahillerini ortak kamu yararı olarak savunmak amacıyla hareket eden “Yunan Kıyılarını Kurtarın” Yurttaş İnisiyatifi adlı grubun yardımı ile tasarı ile ilgili haberler sosyal medyada büyük bir hızla yayıldı. Muhalefet güçlüydü, tasarının rafa kaldırılmasını talep eden bir imza kampanyası 122 binden fazla imza topladı. Halkın ve çevre kuruluşlarının öncülüğünde gelişen hareket, büyük bir fırtına yarattı; o kadar ki iktidar partilerinden istifa edenler oldu.
13 Mayıs’ta Yunan Hükümeti beklenmedik bir biçimde tasarının durdurulacağını ve 25 Mayıs’taki Avrupa Parlementosu seçimlerinden sonra mümkün değişikliler ile birlikte yeniden gözden geçirileceğini duyurdu. Bu erteleme, hareket için küçük bir zafer teşkil etse de, sahil şeritleri hala tehdit altında çünkü Yunanistan’ın plajları özelleştirmekle ilgili girişimleri olduğu gibi devam etmekte.
2007’de Yunanistan’ın banliyölerinden biri olan Elliniko’nun vatandaşları ve belediye, bir halk plajına gelişigüzel çit çekerek insanların plaja ücretsiz erişimini engelleyen bir grup özel mafya-şirketine karşı başkaldırmıştı. Vatandaşlar ve belediye bariyerleri kaldırdığında bu küçük bir zafer olarak görüldü. Bununla birlikte özel şirketler toplam 85 tane dava açtı ve hala devam den davalarda yüz binlerce euro tazminat talep ediyorlar.
Mayıs 2012’de gerçekleşen bir başka vakada, Piraeus Belediyesi’nin kendisi belediyenin iki plajını özel şirketlere, toplam €134.000. karşılığında kiralamıştı. Yine karara direnen yerel bir muhalefet baş gösterdi. Plajın çitlenmesinin daha faydalı olacağını anlatmaya girişen Belediye Başkanı ise plajların kiralanmasının terk edilmiş halde bırakılmalarının ya da kötüye kullanılmalarının önüne geçecek bir iş olduğunu savunmaktaydı.
Fransa ve İtalya gibi diğer turist çeken Avrupa ülkelerinin sahillerine hücum eden “çimentokrasi”nin aksine, Yunanistan şimdiye kadar doğal sahil şeridini bu gözü dönmüş sömürgecilikten korumayı başarmıştı. Kemer sıkma tedbirlerinden fena halde darbe yiyen Yunanlıların kendi ütopyalarını olağanüstü doğal güzelliklerin olduğu mekanlarda bulmalarına izin vermişlerdi.
Halkidiki yakınlarındaki Skouries’te açık maden sahası yapımına karşı çıkan halk olayında* gördüğümüz gibi, insanlar altının fiyatı ile ilgilenmiyor, dağı kullanma haklarını talep ediyorlar. Ve benzer şekilde insanlar altın kumun ekonomik potansiyeli ile ilgilenmiyor, sahili kullanma haklarını talep ediyorlar.
Yunanistan’ın içinde bulunduğu ekonomik kriz ikliminde, ekonomik büyüme yönünde saldırgan bir çaba mevcut ve bu çaba şimdi neoliberal programı sağlamlaştırmak için kullanılıyor. Kamusal ve ortak faydanın özelleştirilmesi Yunan Hükümeti’nin listesinin tepesinde yer alıyor. Halkidiki’deki altın madenlerinden, suyun işletmesine; vatandaşlar sadece doğal çevrelerinden değil en temel yaşamsal gerekliliklerinden de mahrum bırakılmış durumdalar. Yunan Hükümeti ile şirketler altın kumun pazar potansiyelini fark ettiler ve en yüksek verimle sömürmeye çalışıyorlar.
Elimizde kalan son kamusal varlığın farklı şekillerde gasp edilme girişimlerine şahit oluyoruz. Kimi zaman devlet eliyle, kimi zaman yerel yönetimlerce kimi zamansa özel sermayenin dahliyle… Sermayenin hizmetkarları son ütopyamızı zapt etmeye ve üzerine beton dökmeye çalışıyorlar. Fakat ütopyalar insanlar için soludukları hava ve içtikleri su gibi yaşamsaldır.
Yazar: Maria Hadjimichael
Kaynak: ReclaimTheSea
—
*Çevirmenin notu: Halkidiki’de halk, istekleri dışında dağın tepesine kurulan ve sularını kirleten altın madenine karşı direnişe geçmişti.