İzmir sık sık su faturalarına yapılan zamanlar ve bu zamlara karşı açılan davalarla gündeme gelir. Ankara’nın içme suyu sorunları oluştuğunda da karşılaştırılan şehir hep İzmir olur. Yaklaşık 4 milyonluk bir şehre kaliteli su temin etmek başlı başına bir iş iken, bu temini olumsuz yönde etkileyecek her türlü uygulamaya devam edildiği için de İzmir’in bitmeyen sorunu hep gündem. İzmir’in tek su toplama havzası olan Çamlı Baraj havzası etrafında 5 baraj (Tahtalı, Kavaklıdere, Balçova, Seferihisar ve Ürkmez Barajları) ve 7 gölet (Segen, Yeniköy, Çatalca, Balaban, Ulamış, Urla Bademler ve 9 Eylül Göletleri) var. Ve bu gölgeye maden işletme iznileri verilmesinden dolayı İzmir su açısından özellikle madenlerin ciddi tehdidi altında. Bir tarafta Efemçukuru, bir tarafta Çaldağı nikel madeni, öbür tarafta Gördes nikel madeni. Hepsi İzmir’in su kaynaklarını çok ciddi boyutlarda tehdit ediyor. Çaldağı işletmeye geçtiği zaman Sarıkız su kuyularını kirletecek, Gediz havzasını yok edecek. Gördes nikel madeni çalışsa, Gördes Barajı’nın su toplama havzasının içinde ve aynı şekilde kirletme potansiyeli olan bir alanda yer alıyor. Ağır metallerle kirlenen suyun temizlenme süreci hem çok maliyetli hem de farklı arıtma prosedürleri gerektiriyor. İzmir Belediyesi suyun arsenikten temizlenmesi için 25 milyon dolarlık bir yatırım yaptı. Ama farklı madencilik alanlarından cıva, kurşun, kadmiyum açısından kirlenen suyun temizlenmesi için farklı tesisler kurulması gerekiyor, çünkü tüm bu ağır metal kirlilikleri tek bir arıtma sistemi içinde yapılamıyor.
Bu durumda İzmirlilerin ciddi bir su sorunu oluşmakta. Geçtiğimiz günlerde ise iki yıldır süren ve yeni açığa çıkan bir damacana su skandalı basına yansıdı. İzmir’in Şaşal Köyü’nde bir karı koca 2 yıl boyunca akan suyu borular yardımıyla kurdukları tesise getirdiği, sonra da burada tanınmış markaların damacalarına doldurup, sattığı tespit edildi. Derme çatma bir tesiste, suyu tülbentle süzerek damacanalara dolum yaptıkları, mavi kapakları da fönle ısıtıp presledikleri söyleniyor. Gözaltına alınan çift şimdiye kadar sular hakkında hiç şikâyet almadıklarını söylemişler.
Vatandaşların yeter miktar ve kalitede ücretsiz su ihtiyaçlarını musluklardan karşılayamaması temel insan haklarına aykırı bir durum. İnsanlar, musluk suyundan daha fazla para vererek almak zorunda kaldıkları damacana suyunun güvenli olduğunu düşünüyorlar. Ama birkaç yılda bir ya Türkiye genelinde ya da lokal olarak patlak veren ambalajlı su skandallarıyla bunun böyle olmadığı açığa çıkıyor. İzmir’in Şaşal Köyü’nde yaşan bu skandal da bu sektörün ne kadar denetimden uzak çalıştığını gösteriyor. İki yıl süren bir dolum ve satış süresinden bahsediliyor. İki yıl boyunca bu yasa dışı satış hiçbir denetim ağına takılmadan faaliyet sürdürebilmiş.
Ambalajlı su sektörü yerine musluklardan temiz ve kaliteli su temin görevi devletin asli görevleri arasındadır, bu hizmetin uygulanması ise belediyelere verilmiştir. Belediyelerin de başta yerleşim birimlerinin su ihtiyacını temin eden su havzalarını koruması, imara açmaması, maden işletmelerine izin vermemesi gerekir.Ve aynı zamanda musluklardan içilebilir nitelikte su temin etmesi.