Su hukuken bir insan hakkı olarak tanınmalı mıdır? El Salvador’dan Endonezya’ya kadar dünyanın dört bir tarafındaki kampanyacılar bu soruya “evet” yanıtını veriyor.
“Gördüğüm bir grup yabancıya ne yaptıklarını sordum. Maden aradıkları yanıtını alınca son derece naif bir şekilde onlara burada hiç kara mayını* olmadığını söyledim” diyor San Jose Las Flores’in belediye başkanı Felipe Tobar.
Bu, onun Salvador’daki bir kasabada 2005 yılında maden aramaya başlayan büyük bir şirket olan Aurora Mineral Resource Group ile ilk karşılaşmasıydı. Hükümetin onlara danışmaksızın şirketin bölgede altın aramasına izin verdiğini öğrendikten sonra, bölge halkları su varlıklarını madenlerin doğuracağı tehlikelerden nasıl koruyacakları konusunda kaygılıydı. Latin Amerika’da su kıtlığının en derin yaşandığı ülkede, tatlı suyun %98’i kirlenmiş vaziyette; madencilik bu kirliliğin oluşmasına etki eden faktörlerden biri olagelmiştir.
Köylüler inisiyatifi ellerine aldılar. Maden arayıcılarının yerleştirdiği işaretleri söktüler ve şirket temsilcilerini püskürttüler. “Halkla ilişkiler yetkililerini bizimle konuşmak üzere gönderdiler fakat her defasında köylüler tarafından kuşatıldılar ve en sonunda şirket vazgeçmek zorunda kaldı” diyor Tobar. Bu halk için, El Salvador’da yaşayan diğer insanlar için olduğu gibi, su varlıklarını koruma ihtiyacı madenlerin üretebileceği her türlü istihdam fırsatından çok daha hayati bir öneme sahip.
BM’nin 2010 yılında yayınladığı bir rapora göre, suya erişim açısından, El Salvador Latin Amerika ve Karayipler’de en çok sıkıntı yaşayan üçüncü ülke konumunda. Ancak şu günlerde çeşitli topluluklardan ve STK’lardan oluşan güçlü bir koalisyon suya erişimin anayasada bir insan hakkı olarak tanınması için girişimde bulunuyor. El Foro del Agua adındaki 100’den fazla organizasyon ve topluluğun oluşturduğu su koalisyonu, maden aramalarının yasaklanması, suyun insan hakkı olarak tanınmasını içeren bir anayasa değişikliğinin yapılması ve su varlıkları ve hizmetlerinin hukuken toplumsal kontrolünü mümkün kılacak genel bir yasanın çıkarılması konularında çağrıda bulunuyor. Su hareketinin ön saflarında mücadele eden toplumlar ile yapılan danışma ve araştırma faaliyetleri aracılığıyla, bu stratejiler ile kısmen Salvador halkının tatlı su konusunda kendi kaderini tayin etme egemenliğini güçlendirmek için iktidar dinamiklerini dönüştürmek hedefleniyor.
Toplumun su varlıkları üzerindeki haklarını koruyacak bağlayıcılığı olan ulusal kanunların oluşturulması, suyu zararlı gelişmelerden korumak için verdikleri mücadelelerde daha az başarılı olmuş diğer yerel topluluklara yardımcı olacaktır. Taban örgütleri düzeyinde geliştirilmiş çevresel stratejilerin Salvador’un yasama organında tartışmaya açılmış olması bir mucize değil. Ancak, iktidarda olan Farabundo Marti Ulusal Kurtuluş Cephesi partisinin desteğine rağmen, uluslararası şirketlerin çıkarlarını savunan muhalefet partileri yasama meclisinde bu stratejilerin geçmesini engellediler.
Şu günlerde El Salvador’da su ve gıdaya erişimin insan hakkı olarak tanınmasına yönelik anayasa değişikliğinin yapılması için süre dolmak üzere. 2012 yılında Salvador Meclisi oybirliğiyle değişiklik lehine oy kullandı. Ancak, Salvador hukukuna göre anayasal reformun gerçekleşebilmesi için anayasa değişikliğinin ardı ardına gelen iki parlamento tarafından onaylanması gerekiyor-yasa tasarısı mevcut meclis tarafından sunuluyor ve bir sonraki meclis tarafından onaylanıyor. Değişiklik şimdiki meclis tarafından 30 Nisan 2015’e kadar onaylanmazsa, geçersiz olacak. Yeni meclis tasarıyı yeniden sunsa bile, onaylanması 4 ila 6 yıllık bir zaman dilimini alacak.
Diğer taraftan tasarı geçerse suya ve gıdaya erişimin insan hakkı olarak resmen tanınması, El Salvador’da su varlıklarını koruma mücadelesi verenlerin ellerini güçlendirecek. Bu, yerelin su varlıklarına erişiminin ve ekosistemin ihtiyaçlarının şirketlerin ihtiyaçlarından önde geldiği gerçeğinin bir onaylaması olacak. Şu anki hükümet maden arama çalışmalarını fiilen ertelediğini taahhüt etmesine rağmen, çevre mücadelesi veren gruplar, bağlayıcı bir yasal düzenleme olmaksızın bu geçici tedbirin ülkenin ihtiyaç duyduğu uzun vadeli su stratejisinin oluşturulmasını engelleyeceğinden korkuyorlar.
Su hakkı, giderek tüm dünya toplumları için bir araç olmaya başladı. Uruguay’da suyun ve hıfzıssıhhanın insan hakkı olarak resmen tanınması, özel hıfzıssıhha ve su hizmetlerinin yasaklanmasıyla sonuçlandı. Endonezya’da 24 Mart’ta, Anayasa Mahkemesi’nin Dünya Bankası’nın dayattığı su kanununu suyun özelleştirmesine müsaade ettiği için anayasaya aykırı bulmasından haftalar sonra, Jakarta Merkez Bölgesi Mahkemesi 17 yıllık eski bir özel-kamu iştirakını su hakkını ihlal ettiği gerekçesiyle fesh etti. El Salvador’da olduğu gibi, Uruguay ve Endonezya’da da kampanyalar insanların oluşturduğu koalisyonlar tarafından yürütüldü.
“El Salvador’da suyu savunmak için örgütlenen binlerce insan kıtanın ortak tarihini yazıyorlar” diyor La Red Vida’nın (Kuzey ve Güney Amerika’da suya ilişkin konularda çalışan grupları temsil eden bir koalisyon) koordinatörü Marcela Olivera. “Tüm dünyaya şunu gösteriyoruz: El Salvador ve Meksika’dan Arjantin ve Uruguay’a bizler sadece neoliberal gündeme direnmiyoruz, aynı zamanda somut alternatifler de inşa ediyoruz”.
Tüm bunlar olurken, San Jose Las Flores ve Nueva Trinidad halkları su varlıklarını tehlikeye atacak hiçbir riske girmiyorlar. Onlar, kendilerini belediye yasaları aracılığıyla madencilikten arınmış bölge ilan eden Chalatenango’daki artan sayıdaki belediye arasında bulunuyor. Orta Amerika’da, çevre sağlığı ve kamu politikası kararlarına büyük maden şirketlerinin (en başta Kanadalılar) çıkarları hâkim olmuş durumda. Chalatenango gibi yerler yerelin gücünü göstermenin ve “kurtarılmış bölgeler”in varlığını sürdürmenin hala mümkün olduğunu gösteriyor”.
*İspanyolca’da maden ve mayın aynı kelime ile anılıyor.
Kaynak: The Guardian