Prof. Görür: Marmara depremi minimum 7.2 şiddetinde olacak, içme suyunu kaybedebiliriz

istanbul-depremiKaynak: Kübra Par, HaberTürk, 17 Ağustos 2015

17 Ağustos depreminin üzerinden 16 yıl geçti. Peki bunca zamanda ne yaptık? İstanbul’da meydana gelmesi beklenen büyük deprem için hazır mıyız? Konuyu Türkiye’de bu alanda isim yapmış önemli iki isme; Prof. Dr. Naci Görür ve Kandilli Rasathanesi Müdürü Prof. Dr. Haluk Özener’e sordum…
Yine 17 Ağustos geldi ve depremi hatırladık… En basit soruyla başlayayım. İstanbul’da büyük bir deprem olasılığı devam ediyor mu?
1999 depreminden sonra yaptığımız hesaplara göre 30 yıl içinde büyük bir deprem olacağını söylemiştik. 15 yıl gecikebilir ya da 15 yıl daha erken olabilir. Şu an o 30 yıllık periyodun içindeyiz. Marmara’nın altındaki kabuk, şiddetli bir gerilim altında. 1999 depreminde, 250 senede birikmesi gereken enerji 55 saniyede ortaya çıktı. Yani Marmara’nın altındaki kabuk büyük bir enerjiyle dolmuş durumda. Rahatlaması ve gerilimin boşalması için yeni bir deprem olması gerekiyor.
Bu enerji giderek artıyor mu yoksa durağan mı?
Gittikçe daha da birikiyor. Anadolu levhası yılda 2.5 santimetre Ege’ye doğru hareket ediyor. Bu da her yıl Marmara’nın altındaki kabuğa 2.5 santimetre baskı yapıldığı anlamına geliyor. Dolayısıyla risk artıyor.
Depremin ne zaman olacağına dair net bir tahminde bulunabilir misiniz?
Bunun tarihini kesin olarak kimse bilemez. Ancak periyot olarak söylenebilir.
Kaç büyüklüğünde bir deprem bekleniyor?
Minimum 7.2 büyüklüğünde.
Peki oturup bekleyecek miyiz?
Depremden korunmanın en çağdaş yolu oturduğunuz binaya dayanıklılık testi yaptırmak ama İstanbul’un yüzde 95’i paraya kıyıp yaptırmıyor. Vatandaş, önlem alacağına deprem olunca en ilkel şekilde davranıyor. Sırtına battaniyesini alıp çayıra çimene çıkıyor, vıdı vıdı dedikodu yapıyor. Bizi de piyon gibi televizyona çıkarıp ‘Korkmayın bir şey yok’ dedirtiyorlar. Ne demek bir şey yok, bal gibi var!

‘MARMARA’NIN GÜNEY KESİMLERİ ÖZELLİKLE BURSA RİSK ALTINDA’
İstanbul için konuşursak hangi bölgeler daha çok risk altında?
Bütün Marmara risk altında. Fakat kıyıya yakın bölgeler göreceli olarak daha çok risk altında. Marmara’nın güney kesimleri, olacak depremden ciddi şekilde etkilenir. Buradaki zemin sorunu İstanbul’a göre daha fazla. Özellikle Bursa taraflarından bahsediyorum. İkinci köprüden doğu-batı yönünde hat çizdiğimizi düşünürsek hattın kuzeyinde kalan alanlar olacak depremi İzmit depreminin şiddetinde, güneyinde kalan alanlar ise daha şiddetli hisseder.

‘TSUNAMİ OLACAK’
Tsunami tehlikesi var mı?
Elbette olacaktır. Marmara’daki bütün depremler tsunamiyle birlikte olmuştur. Marmara’nın kuzey kıta kenarında deniz heyelanları meydana geliyor. Bu su hareketlerinin nedeni, depremden çok deniz heyelanları. Bu heyelanlar su deplasmanına neden oluyor ve tsunamiler oluşturuyor.

‘DEPREMDE TÜM İÇME SUYUNU KAYBEDEBİLİRİZ’
Beni en çok İstanbul’un içme suyu barajları endişelendiriyor. Barajlar, denizle iç içe ve izole edilmiyor. Olası bir depremde barajlar tahrip olursa tüm içme suyu stokunu kaybedebiliriz. Susuzluk ve hastalık baş gösterir. Barajlar üzerinde deprem güvenliği açısından bir çalışma yapıldığını hiç duymadım.
Kanalizasyon sistemleriyle tatlı su şebekeleri içi içe. Depremde kanalizasyon sisteminde kırılmalar olursa büyük hastalıklara neden olabilir. Depremde pek çok ölüm doğalgazdan çıkan yangınlardan kaynaklanıyor. Sorsanız “Bir sorun yok” derler ama en büyük yangınlar doğalgazın evlere bağlandığı yerlerde oluyor.
Şu an İstanbul’da binlerce ton patlayıcı madde var. Üretiliyor, depolanıyor, naklediliyor. Deprem beklenilen bir kentte bu maddeler nasıl taşınıyor ya da muhafaza ediliyor? Bunlar üzerinde de çalışmalar yapılmıyor.
Çevreyi de depreme hazırlamak gerekiyor. Depremden sonra çevrede bina yıkıntıları ve molozlar olur. Evsel atıklarla birleşince yağmur altında çevreye zehir saçar. Bu atıkların nasıl depolanacağı üzerine çalışmalar yapılmış olması gerekirdi.
İstanbul’daki hastanelerin büyük kısmının deprem güvenliği yok. Nasıl olacak bu iş?

‘DEPREME KARŞI ÖNLEM BİNA YENİLEMEKTEN İBARET DEĞİLDİR’
“Kentsel dönüşüm bu haliyle İstanbul’u depreme dayanıklı bir kent haline getirmez. Depreme karşı önlem, bina yenilemekten ibaret değildir. Deprem odaklı bir kentsel dönüşüm yapılacaksa önce kentin altyapı, çevre gibi bütün bileşenleri depreme dayanıklı hale getirilmeli. Kentsel dönüşümü sadece yapı stokuna bağladılar. Yapı stokunu yaparken kullanılacak kaynağı da imar kolaylığına ve teşvikine bağladılar. En büyük yanlışlık burada başladı.”

“SAĞLAM BİNALAR RANT İÇİN YIKILIYOR”
“Bir de şu var… Acaba bu yıkılan binalar gerçekten depreme dayanıklı değil mi? Daha fazla para kazanmak için sağlam binalar yıkılıyor, bu ülkenin ekonomisine yazık değil mi? Bu kadar parayla lüks rezidanslar yerine daha ekonomik, insanları öldürmeyecek, daha uygun bir konut tipi neden yapılmıyor?”

‘KENTSEL DÖNÜŞÜM SADECE RANTIN YÜKSEK OLDUĞU YERLERDE’
“Kaynağı imar teşvikine bağlamak, ranta dönüştürmek demek oluyor. Nitekim kentsel dönüşümün en hızlı olduğu yerler, olası bir depremde en ciddi darbeyi yiyecek yerler değil, rantın yüksek olduğu yerler. Bu yanlış kaynaklandırma, kentsel dönüşümü amacından saptırdı. Olaya etik açıdan bakalım. Kentsel dönüşümün hiç uğramadığı yerlerde deprem sırasında binlerce insan hayatını kaybetse bunun vebalini kim yüklenecek?”

‘TOPLANMA MERKEZLERİNE AVM’LER YAPTILAR’
“1999 depreminden sonra göçük altından insanları kurtarmak için alet dolu konteynerler koymuşlardı, bir zaman sonra attılar. Her ilçede afet yönetim merkezleri vardı, acil yollar vardı; ne oldu onlara? Toplanma merkezlerine AVM’ler yaptılar.”

‘APARTMANDAKİLERİ EN İYİ KOMŞULARI KURTARIR’
“Bir apartmanda kimlerin bulunduğunu, odaların nerede olduğunu, o apartmanda yaşayanlar bilir. Kurtarma operasyonunu en iyi onlar yapabilir. Oysa insanımız depremde ne yapacağını, hangi fırından ekmek alacağını, suyunu nereden temin edeceğini, yaralısı varsa hangi hastaneye gideceğini bilmiyor. Yapıştık sadece yapı stokunun peşine, gidiyoruz. Bunun adını kentsel dönüşüm koyarsanız, siz depremi alet ederek başka şey yapıyorsunuz demektir!”

‘DEPREM SENARYOSU VAR, HALKIN HABERI YOK’
“Deprem araştırmalarını koordine etmesi için AFAD’ı görevlendirdiler. Fakat AFAD bunu yönlendirebilecek bir iç yapıda değil. Araştırmalar akademi çerçevesinde yapılmalı, TÜBİTAK ya da akademik bir kurum görevlendirilmeliydi. AFAD bir deprem senaryosu yapmış ama “Halka açıklamamıza gerek yok” diyor. Ölecek olan halk, malını kaybedecek olan halk, ama yapacak olan onlar! Gülünç bir durum… İstanbul’da sıkı bir yağmur yağsa şehir teslim oluyor. Büyük bir depremde o senaryoların hiçbiri işe yaramaz.”

‘DENİZ DİBİNDEKİ FAYLARI İNCELEDİM’
“Bir-iki yer hariç Türkiye’de deprem araştırması adına bir şey yapılmıyor. Televizyona çıkanlar da kulaktan dolma bilgilerle konuşuyor. 1999’dan bu yana en ciddi araştırmalar İstanbul Teknik Üniversitesi’nde yürütüldü. Marmara Denizi’nde bizden başka araştırma yapan olmadı. 8 uluslararası, 2 ulusal gemiyle çalıştık. Ben de denizaltıyla Marmara’nın bin 250 metre altına indim, günde 7 saatimi deniz dibindeki fayları incelemekle geçirdim. Biz o çalışmaları yapmadan önce Marmara’nın altındaki fay sistemi bilinmiyordu.”

OTURDUĞUNUZ EVİ NASIL TEST ETTİREBİLİRSİNİZ?
“Her insan olası bir depremde oturduğu evin nasıl davranacağını bilmeli. Bunu öğrenmeniz kolay. Bazı belediyeler, üniversiteler ve özel şirketler bu hizmeti veriyor. Başvurduğunuzda sizden binanın projesini istiyor ve binanın statik yapısını inceliyorlar. Sonra evinize gelip kolonlarınızdan küçük karot örnekleri alıyorlar. O örneklere laboratuvarda çekme, gerilme, basınç testleri uyguluyorlar. Kolon-kiriş bağlantı noktalarında küçük kırıklar açarak demirlerin paslanma durumunu kontrol ediyorlar. Sonra tüm bu bilgileri bilgisayarda bir programa yüklüyorlar. Olası bir depremin büyüklüğünü, geliş yönünü, zeminin özelliğini de ekleyerek binanın simülasyonunu yapıyorlar. Depremde hangi katların yıkılıp hangi katların sağlam kalacağı ortaya çıkıyor. Sonuçta nereleri güçlendirmeniz gerektiğini de söylüyorlar.”

istanbul-depremi1‘ERKEN UYARI SİNYALLERİNİ İGDAŞ VE MARMARAY’A İLETİYORUZ’
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Haluk Özener, geçtiğimiz günlerde bir basın toplantısı düzenleyerek deprem ile ilgili yeni teknolojiler sayesinde deprem tahmininde önemli gelişmeler olacağını söylemişti. Prof. Dr. Özener’e bu yeni teknolojilerin ne anlama geldiğini sordum…
Gerçekten büyük tehlike altında mıyız yoksa biraz abartıyor muyuz?
Hayır, abartmıyoruz. Tarihsel veriler ve en son bilimsel araştırma sonuçları yakında Marmara’da bir deprem olacağı olgusunu destekliyor.
Yeni teknolojiler sayesinde deprem olmadan yerini ve büyüklüğünü tahmin edebileceğinizi söylemişsiniz. Bu gerçekten mümkün mü?
GNSS tekniği yardımıyla, yer kabuğu hareketlerinin büyüklüğünü, yönünü, zaman içindeki değişimlerini belirleyerek, enerji birikimini test ederek nerede, ne büyüklükte bir deprem potansiyeli olduğu olasılıklarını hesaplayabiliyoruz.
Peki, bu teknoloji depremin tarihini net olarak tahmin etme olanağı sağlıyor mu?
Hayır, günümüzde depremleri önceden belirleyen bir yöntem veya teknoloji yok. Ancak, depremin sismik dalgaları yerleşim yerlerine ulaşmadan saniyeler önce haber vermek mümkün. Bunların genel adı deprem erken uyarı sistemleridir. Ana Marmara Fay Zonu’na yakın bölgelerde 10 adet kuvvetli yer hareketi istasyonu ve Marmara Denizi içerisine 5 adet deniz dibi istasyonu kuruldu.
Bu teknoloji sayesinde depremi ne kadar zaman önce tespit edebileceksiniz?
Erken uyarı sinyalinin gelişi, deprem kaynağının yerine ve sinyalin iletileceği konuma göre 2 saniye ile 16 saniye arasında değişiyor. Ortalama süre 7-8 saniye…
Bu süre, insanların binaları boşaltması, metroların tahliyesi gibi önlemleri almaya yetecek uzunlukta mı?
Buradaki en önemli problem, deprem üreten büyük fay sistemlerinin yerleşim bölgelerine olan uzaklığı. Örneğin, 2011 yılında büyük Doğu Japonya Tohoku depreminde deprem kaynağının Tokyo şehrine uzaklığı yaklaşık 350-360 kilometreydi. Deprem sinyalinin kaynaktan kente ulaşması 50 saniye sürdü. Böyle durumlarda SMS ile verilen deprem mesajları önemli olabiliyor. Ama İstanbul gibi fay hattının yakınında yer alan kentlerde erken uyarı sinyalleri ancak bilgisayar bağlantılı servo sistemler vasıtası ile kullanılması durumunda faydalı olabilir. Yani hızlı tren, metro, enerji santralı, kimyasal fabrikalar, büyük elektrik trafoları, doğalgaz depoları, petrokimya tesisleri gibi yapılarda servo sistemler vasıtası ile işletim emniyetli bir şekilde durdurulabilir. Acil durum şartları devreye alınarak depremin verebileceği zararlar en aza indirilebilir. Bu kapsamda biz erken uyarı sinyallerini İGDAŞ ve Marmaray’a iletiyoruz.

10 BİN HASARLI BİNA, 30 BİN CAN KAYBI, 100 MİLYAR TL MALİYET!
“Deprem kayıplarının tahmini konusunda yapılmış ve yayınlanmış en güncel çalışma 2009 yılında, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Kandilli Rasathanesi işbirliğinde yapıldı. İstanbul Deprem Senaryosu olarak adlandırılan bu çalışmada 7.5 büyüklüğündeki bir depremde 10 bin hasarlı bina, 30 bin can kaybı, 100 milyar TL maliyet olacağı ortaya çıktı.”