“Şimdi artık tüm sular zehirli”: Aileler su kriziyle boğuşurken Flint kenti bozguna uğramış durumda.
Pek çoğu yoksulluk sınırının altında yaşayan kentin sakinleri, yaşam şartlarının dramatik bir şekilde değiştiği Michigan eyaletine bağlı kentte yaşanan felaketin çocukları üzerindeki etkisinden endişe ediyor.
Sharell aylardır kulak enfeksiyonu, derisindeki döküntüler ve öksürükle boğuşuyor. Williams tüm yemeklerini ambalajlı su kullanarak pişiriyor ve altı yaşındaki en büyük torununa küçük kardeşinin yüzünü sabunlu bezle nasıl sileceğini gösteriyor. Ancak yine de kendilerini zehirli sudan tamamen izole etmeleri imkansız. Sharell hiç kimse yokken ıslak havluyu emmek gibi bir huy edindi.
48 yaşındaki Williams, aile bireyleri kirli suyla duş aldıkları için başlarına gelebileceklerden çok korkuyor. Yeteri kadar arıtılmamış suların Flintteki evlere verilmesi, 2014 Nisan ayından bu yana devam ediyor. Kentin eskimiş boruları zehir ve zehirli kurşun taşıyor. Kurşuna maruz kalmanın tolere edilebilecek bir sınırı da bulunmuyor: çok küçük miktarlar bile çocuklarda ömür boyu sürebilecek gelişimsel değişikliklere neden olabiliyor.
“Bunun yanlış olduğunu biliyorum. Evet, bu suyla banyo yapmamamız gerekiyor, ama elimizden ne gelir?” diyor Williams.
Geçtiğimiz günlerde kent genelini ilgilendiren bir halk sağlığı yönergesi, Flint’te bulunan 6 yaş altındaki 8657 çocuğun tamamının kurşuna maruz kaldığını varsaymak gerektiğini ifade ediyor.
Kentin olağanüstü hâl idaresinin Flint’in suyunu bölgedeki son derece kirli nehirden çekmeye karar vermesinden bu yana; Flint yerel, eyalet ve federal düzeydeki yetkililerce ve nerdeyse Amerika’nın geriye kalanı tarafından tamamen görmezden gelindi. 100.000 kişilik bu küçük şehir yalnız kalmıştı. Flint kenti dünyanın en büyük içme suyu kaynağı olan Michigan’ın büyük göllerinden sadece 70 mil uzaklıkta bulunuyordu.
Williams kentin kuzeydoğusunda bulunan yoksul mahallesindeki evinin oturma odasından nehri görebiliyor. Bir zamanlar kıyısında balık tuttuğu nehre tiksinerek bakıyor.
“Şimdi artık tüm nehir zehirli,” diyor.
Son iki yılda yaşam şartları dramatik bir şekilde değişti. Kentin sakinleri kendilerini aşağılanmış hissederken sürekli bir korku ve paranoya atmosferinde yaşıyorlar. Bazıları duş almayı reddederken bazıları da sadece kağıt tabaklarda yemek yiyor ve pek çok insanda da saç ve deri dökülmesi gibi sorunlar görülüyor. Yaşadıkları maddi ve manevi zararın yanı sıra, kentin şebeke suyunun ABD’nin en pahalı suyu olması Flintliler tarafından kendilerine yapılmış bir hakaret olarak algılanıyor.
Flint sakinlerinin %41’i gibi Williams da yoksulluk şartlarında bu krize karşı durmaya çalışıyor. Flint sakinlerinin %56’si gibi o da siyah. Hiç bir geliri yok. Ailesinin ihtiyaç duyduğu 70 litrelik ambalajlı suyu temin edebilmek için kendisi için çok değerli gıda pullarını bozdurmak üzere haftada üç defa otostop çekiyor. İki hafta önce ulusal muhafızların kente gelmesiyle işler biraz daha kolaylaşmış olsa da yardım suları henüz onun evine ulaşabilmiş değil. Williams’ın vücudunda her gün duştan sonra kızarıklar oluşuyor. Kimi suçlayacağını bilemiyor.
“Vali bizi yüzüstü bıraktı,” diyor. “Neler olup bittiğini hiç bir zaman bilemedik.”
Daha önce hiç kamu hizmetinde bulunmamış olan Cumhuriyetçi Rick Snyder valilik makamına 2010 yılında gelmişti. Snyder krize yanıt vermekte geciktiği için ciddi eleştirilere hedef olurken pek çok insan tarafından istifaya davet edildi. Kentte 2011 yılında olağanüstü hâl yönetimini getiren Snyder’in yönetimiydi. Bu kararla kentin kontrolü kent konseyinin elinden alınıyor ve kemer sıkma politikalarının önü açılıyordu. Kentin suyunu kirli nehir suyundan temin etmeye başlaması da bu uygulamalardan biriydi. Tam 18 ay boyunca yönetim, suyun kirli olduğu yönündeki işaretleri görmezden geldi. Geçtiğimiz ekim ayında suyun yönünün değiştirilmesine kadar sürdü bu durum.
Bu değişiklikten iki ay sonra Melissa Mays musluğundan sarı renkte suyun akmaya başladığını göründe bir şeylerin yanlış gittiğini anlamıştı. Su leş gibi kokuyordu. Saçları dökülmeye başlamıştı. Buna rağmen kent yönetimi hiçbir sorun olmadığını söyleyince, o kocası ve üç erkek çocuğu musluktan su içmeye devam etti.
2014 kışında 11 yaşındaki oğlu Christian bisikletinden düşmüş ve son derece hassas bileğini kırmıştı. Mays de kemiklerinin ağrıdığını hissediyordu ki bu kurşun zehirlenmesinin şüphe götürmez bir belirtisiydi. Kent yönetiminin ilk defa utangaç bir şekilde suyu tüketmeden önce kaynatmayı tavsiye ettiğini fark ediyordu. General Motors da motor parçaları paslanmaya başlayınca suyunun yönünü değiştirmişti.
Daha sonra yaptırdığı testlerde tüm aile bireylerine ağır metal zehirlenmesi teşhisi konulmuştu. Mays kendini suçlu hissediyordu.
“Özellikle Christian her gece uyanıp da ağlamaya başladığında ve elimden hiçbir şey gelmediğinde çok suçlu hissediyorum kendimi. Biliyorum bunu başkaları yaptı ama onu korumak benim görevimdi ve ben bunu yapamadım,” diyor. “Bu hastalığın sadece erken dönem belirtilerini görüyoruz. Kurşun zehirlenmesinin tüm etkilerini görmek beş yılı buluyor.”
Tüm gününü evde bulundurduğu ambalajlı su miktarına göre ayarlıyor. Tüm yiyecekleri bu suyla yıkıyor, çocuklarına duş almak için nasıl oturmaları gerektiğini öğretiyor ve fincanla sıcak suyu vücutlarından aşağıya döküyor. Banyodaki buhar onu yerinden sıçratıyor. Gözeneklerden vücuduna zehir taşınmasından korkuyor.
Snyder kent sakinlerinden özür dilediğinde Mays eyaletin başkentindeydi. Snyder çevre memurlarını suçluyordu. Daha sonra iki memur göz altına alındı. Mays Snyder’i ikna edici bulmuyor.
Kentin kuzey yakasından yerel bir politikacının çalıştırdığı derme çatma bir ambalajlı su toplama noktasında, arabalar sıraya girdi. Kendi şehirlerinde mülteciler gibiydiler, gönüllüler arabaları dolu kutularla doldurdular. Ulusal muhafızların desteklediği sekiz dağıtım noktasında, kent sakinlerinin günde bir kutu su alabilmeleri için kimlik kartlarını yanlarında bulundurmaları gerekiyor. Askerler bazı insanları geri çeviriyor.
Kentin kuzey yakasında işsiz bir tarım işçisi olan Eric Davis iki ay önce musluktan su içmeyi bıraktı. Ancak bu suyla duş almaya devam ediyor ve göz kapaklarında kızarıklar var. 53 yaşındaki Davis oturma odasında otururken Kızıl Haç’ın verdiği su kutusunu, kurumuş tenini , dizlerindeki ve kollarındaki kanlı kaşıma izlerini gösteriyor.
“Derim daha önce hiç böyle olmamıştı,” diyor. “Tüm hücrelerim kirlenmiş gibi. Sanki bizi burada öldürmeye çalışıyorlar.”
Davis’in 58 yaşındaki ev arkadaşı yaşlı Jeffrey Moore ise iki hafta kadar duş almayı reddetmiş. Bunun yerine suyu kaynatıyor ve bu suyla bedenini temizliyor. “Burada bir başımıza kaldık,” diyor.
Birkaç blok ötedeki Randy Huyck da eşi ve altı çocuğuyla bu tecrit edilmişlik hissini paylaşıyor. İki katlı evlerinin küflenmiş boruları sızıntı yapıyor ve koku yayıyor. Kent yönetimi tarafından evde yaşanılamayacağına karar verilmiş. Aile zorla evlerinden tahliye ediliyor. Sokaktaki terk edilmiş ve yanmış evler kentin düşen nüfusunun ve ekonomik çöküşünün birer göstergesi.
Huyck duş almaya ve bu suyla yemek pişirmeye devam ediyor.
“Su almaya gücüm yetmiyor,” diyor. “Altı çocukla ve bu parasızlıkla ne yapmam gerektiğini hiç bilmiyorum.”
Birkaç hafta öncesine kadar Flint’teki su krizi ulusal medyada ya da ABD başkanlık kampanyasının gündeminde kendine hiç yer bulamıyordu. Bu ayın başında durumun kötüye gitmesiyle siyasetçilerin söylemlerinde geniş yer tutmaya başladı.
Barack Obama Flint sakinlerine 80 milyon dolar yardım yapılacağını duyurdu. Ancak kent sakinleri paranın kendilerine ulaşacağı konusunda kaygılılar ve Obama’ya kenti ziyarete gelmediği için öfkeliler.
Geçtiğimiz cumartesi günü yüzlerce kent sakini kurşun zehirlenmesine maruz kalıp kalmadıklarını öğrenmek için vücutlarını test ettirmeye gittiler. Ancak test materyalleri, ki bunlar devlet tarafından değil yerel bir avukat tarafından karşılanıyordu. Tüm test materyalleri bir saat içinde tükenmişti. Pek çok insan test yaptıramadan geri döndü.
26 Yaşındaki Ardis Porter ve beş yaşındaki oğlu Grant muayene olabilmek için erken gelmişlerdi. İki hafta önce dişlerini fırçalamak için musluk suyunu kullanmayı kesmişlerdi. Kasım ayında saçları dökülmeye başlayan Grant derisine batan iğneyle ağlıyordu. Ardis doğacak çocuğunun kurşuna maruz kalmış olabilme ihtimalinden dolayı endişeliydi.
“Herkesi test etmeleri gerekiyor. Çünkü başımıza bu belayı onlar açtı,” diyor Ardis Porter. “Bu sorun başka bölgelerde çıksaydı bu şekilde muamele edilmezdi. Yoksullar hiç kimsenin umurunda değil.”
Kaynak: Guardian