1999’da ABD’nin Seattle şehrinde toplanan Dünya Ticaret Örgütü zirvesinin onbinlerce aktivist tarafından engellemesi küresel bir Antikapitalist hareketin doğmasına neden olmuştu. Ardından Irak’ın işgali nedeniyle tüm dünyaya yayılan savaş karşıtı hareket yine Amerikalı savaş karşıtlarının başlattığı bir hareketti. 2011’de “occupy” (işgal et) hareketi ise Orta Doğu devrimleri ile başlayan meydan işgallerinin tüm dünyaya yayılmasını sağlamıştı. Bu hareket sayesinde 2013 yerel seçimlerinde New York Belediye Başkanlığı’nı Demokrat aday ve occupy hareketi sempatizanı Bill de Blasio kazanmıştı. Şimdi ise Başkanlık seçimleri için yarışan adaylardan biri olan Bernie Sanders yine occupy aktivistlerinin desteklediği, Wall Street karşıtı söylemleri olan, muhtemelen Amerikan tarihinin şahit olduğu en sol aday olarak ortaya çıktı. Geçtiğimiz yıl polisin siyahlara yönelik şiddeti nedeniyle “black lives matter” (siyahların hayatı önemlidir) hareketi yükselmişti. Son birkaç aydır ise Flint’te ortaya çıkan içme suyu kirliliği ülke çapında su hakkı meselesini tartışmaya açtı.
Dünyada çapında küresel şirketlerin suyu ticarileştirme kampanyalarının en güçlü savunucu olan ABD’de, Circle of Blue (Mavi Halka) isimli internet sayfası için bir yazı kaleme alan Brett Walton, ABD’de su hakkı üzerinden yeni bir sosyal hareketin doğmakta olduğunu anlatıyor. Walton’un yazdığı gibi bir su hakkı hareketi ortaya çıkıyor ise bu tüm dünyadaki su hakkı savunucularını ilgilendiren bir gelişmedir. Bu nedenle Su Hakkı Kampanyası olarak Walton’un yazısının bir özetini sizlerle paylaşıyoruz.
Yazıya geçmeden önce Türkiye’de musluklardan içilebilir, uygun miktarda suyun ücretsiz olarak kamu aracılığıyla sağlanması gerektiğine dair kampanyamıza da bir dakikanızı ayırıp imza vermeyi unutmayın: Susarak Yaşanmaz, susuz Hiç Yaşanmaz! Ayrıca Su Hakkı Kampanyası aktivisti olmak için bize yazabilirsiniz.
Walton’ın makalesinin tamamına şuradan ulaşabilirsiniz.
ABD’de içme suyu ve kanalizasyon hizmetleri maliyetinin enflasyonun ortalama iki katı oranında arttığını söyleyen Walton, yoksullar için suya ulaşım ve hıfzıssıhha konusunda yeni bir sivil haklar hareketinin oluşmasına neden olduğunu yazısında belirtiyor. Birçok yerelde gelişen mücadelelerin zamanla birleşmeye başladığını anlattığı yazısında, Flint’te yaşanan su krizinin önemli bir dönüm noktasını olduğuna vurgu yapıyor. Yerel hareketlerin birleşmesi sürecini şöyle açıklıyor:
“Hareketin temelleri özellikle Rust Belt ve New England’daki taban örgütlenmelerinde yer alan yerel aktivistlere dayanıyor. Ülke genelinde yoksulluktan, yanlış yönetimden ya da eski altyapıdan canı yanan Boston’daki Massachusettes Küresel Eylem’in Suyun Rengi Projesi (Massachusetts Global Action’s Color of Water Project), Detroit’teki Halkların Su Kurulu (People’s Water Board), Michigan’daki Refah Hakları Örgütü (Welfare Rights Organization), Kaliforniya’daki Su için Çevresel Adalet Koalisyonu (Environmental Justice Coalition for Water )gibi düzinelerce daha topluluk bu harekete dahiller.
Massachusetts’in Cambridge şehrinde Üniteryan Evrensel Hizmet Komitesi’nde (Unitarian Universalist Service Committee) on yıldır su hakkı programını yürüten Patricia Jones “Su ve kanalizasyon hizmetleri yoksullar için ödenebilir olma noktasının ötesine geçti” diyor.
Suya ekonomik erişebilirlik hareketi, Amerika’nın ekonomik ve politik hayatındaki büyük kabarmanın bir belirtisi. 9 milyon kişiyi işsiz bırakan 2007 resesyonundan bile önce Amerika ekonomisi ikiye bölünüyordu. Zenginlik, kurnaz şirketlere ve en fazla kazanan kesime doğru akarken, gelirinin çok üzerinde gıda, konut, tıbbi bakım ve hatta su giderleriyle karşılaşan en alttakileri terk ediyordu.”
Suya erişebilme imkanlarında yaşanan bu sınıfsal uçurumun hareketin temelini oluşturduğunu anlatıyor Walton. Hareket, suya ekonomik erişebilirliğin garanti altına alınması için ülke çapında ağlar kurmaya çalışıyor.
“Kampanyanın önerileri eyalet politikalarında ve yerel politikalarda zemin bulmaya başladı. Detroit ve Flint sayesinde hareketin merkezi durumuna gelen Michigan eyaletinde, geçen Kasım ayında, meclis üyeleri 10 yasalık bir suya ekonomik erişebilirlik paketi geçirdi. Yasadan iki ay önce de Philadelphia, ülkede yoksullar için gelir durumuna göre su fiyatı belirleyen ilk büyük şehir olmuştu.”
Walton, hareketin kökenlerinin 2010 tarihine dayandığını, o yıl Birleşmiş Milletler’de su hakkının temel bir insan hakkı olarak kabul edilmesinin bir dönüm noktası olduğunu anlatıyor. Özellikle Flint’te yaşanan su krizi aynı zamanda sınıfsal ve ırksal sorunları da içerisinde barındırıyor. Walton Flint hakkında şunları yazıyor:
“Detroit ve Flint gibi şehirlerde suya erişim ve ırksal adalet hareketleri birleşmiş durumda. 1950’lerin erken dönemi olan savaş sonrası altın çağında, Detroit Amerika’nın en zengin şehri iken, şehrin nüfusu 1,8 milyon yerleşimciye çıkmıştı ki %80’i beyazlardan oluşuyordu. Bugün Detroit’in nüfusu 680.000 ve %80’den fazlası siyah. Halkın yüzde 40’ı yoksulluk içerisinde. Şehirde kalanlar, şehri terk eden 1 milyonun bıraktığı maliyeti miras almış durumda.”
2015’in Mayıs ayında Detroit’te yerel grupların birleşerek Erişilebilir Su Hakkında Yasa için Ulusal Koalisyon’u (NCLAWater) oluşturduklarını anlatıyor Walton:
“Bu gruplar istatistikleri biliyorlar: Bütçe ve Politika Öncelikleri Merkezi’ne ve ABD Nüfus Sayımı Bürosu’na göre 1980 ile 2014 arasında Amerikan hane halkının en zengin %5’inin geliri %60 artarken en yoksul %10’unun geliri ise aynı dönemde azaldı. Bazı California şehirlerinde ortalama su faturası en yoksul %10’nun hane gelirinin %17’sini veya fazlasını temsil ediyor. 17.000 Detroit’te 2014 yazında, 8.100 kişi de 2015’te Baltimore’da olmak üzere birçok insan komşularının sularının kesildiğine şahit oldular.”
Walton, 2015’in Ekim ayında Inter-Amerikan İnsan Hakları Komisyonu’nun (IACHR) ilk defa Amerika Birleşik Devletleri’nde su ve hıfzıssıhha erişimini konu alan bir organizasyon gerçekleştirdiğini ve burada birçok yerel hareketin dinlendiğini yazdı. Bu gelişmelerin somut kazanımları son birkaç yıldır sınırlı da olsa çeşitli eyaletlerde kendisini gösteriyor. Boston ve Philadelphia gibi şehirlerde gelir durumuna göre su faturası ödenmesi gibi alt gelir gruplarını koruyan yasalar yürürlüğe girmiş durumda. Michigan’da da benzer bir tasarı sunulmuş durumda.
Su kaynakları üzerindeki paylaşım mücadelesi giderek şirketler arası bir mücadele olmaktan, sınıflar arası bir mücadele alanı haline geliyor. Suyun ticarileştirilmesi konusunda başı çeken ABD’de su hakkı üzerinden yeni bir sivil haklar hareketinin yükselmeye başlaması umut verici. Ancak daha gidecek çok yol olduğu açık. Kampanyaların talepleri henüz son derece sınırlı ve bütüncül bir su hakkı ve su varlıklarının kamu yararına yönetilmesi gibi talepleri içermiyor. Yine de mücadele düzeyinin yükselmesi ve ülke geneline yayılması kaçınılmaz olarak taleplerin de somutlaşmasını ve radikalleşmesini getirecektir.
Kaynak: Circle of Blue