Mekong Nehri dünyanın en büyük nehirlerinden biri. Çin sınırları içerisindeki Tibet Platosu’ndan doğan nehir, en son Vietnam’da Mekong deltasını oluşturarak Güney Çin Denizi’ne dökülmeden önce altı kıtanın sınırları içerisinden geçer. Çin’in, Mekong Nehri’nin üst kısmına inşa ettiği büyük barajlara rağmen, nehir, aşağı kısımda yer alan Kamboçya, Laos, Tayland ve Vietnam’da şimdilik nispeten de olsa özgürce akmaya devam etmektedir. Bu bölgede 60 milyondan fazla insan gıda, gelir kaynağı, sağlık ve kültürel kimlikleri açısından Mekong’un sularına bağlı olarak yaşamlarını sürdürmektedirler.
Güneydoğu Asya’nın önemli bir kısmı yıllardır giderek şiddetlenen ve yakın zamanda son 20 yıldaki en ciddi seviyesine ulaşan kuraklığa karşı savaş veriyor. Laos, Tayland, Kamboçya ve Vietnam’da yaşayan milyonlarca insan, Mekong Nehri’nin düşen su seviyesinin bölgedeki başlıca gıda ve ticaret kaynağı olan pirinç üretimine verdiği zarardan büyük ölçüde etkilenmiş durumda. Dünyada pirinç tüketiminin ve ihracatının en fazla yapıldığı ülkelerden birisi olan Vietnam’da çok sayıda tarım arazisi tuzlu su istilası yüzünden mahsul veremez hâle geldi. Yine benzer şekilde, azalan su miktarları yüzünden Kamboçya, ve özellikle önemli bir pirinç üreticisi olan Tayland’da tarımsal üretim çok aza indirildi.
Küresel ölçekte, olağandan daha sıcak ve kuru hava dalgası oluşumundan sorumlu olan El Nino gibi iklim olaylarının yaşanan bu sıkıntılara etkisi olsa da; çevreciler ve bazı yetkililer, Çin’in Mekong Nehri üzerine son yirmi yılda inşa ettiği 10 barajın, durumun bu derece kötüleşmesinde büyük payı olduğu görüşünde. Bu barajlar, Mekong Nehri’nin su akışına müdahalede bulunarak doğal sel-kuraklık döngüsünü değiştiriyor ve nehir havzası ile bu havzayı çevreleyen kıyısal alanlara ulaşan su, sediment ve besin maddesi miktarını azaltıyor. Bu azalmanın etkileri yukarıda da belirtildiği gibi Mekong’un nehir aşağı deltasında yaşayan bölge halkı, özellikle de çiftçiler tarafından ciddi bir biçimde hissedilmekte.
Yaşanılan kuraklıkların, Güneydoğu Asya ülkelerinin önemli bir gelir kaynağı olan pirinç ticaretine yansıyan olumsuz etkisinden sonra bu ülkelerin hükümetleri de çareyi baraj projelerinde aramaya başladı. Çevre ve ekosistem tahribatı söz konusu olduğunda daha iyi seçeneklerin var olmasına karşın elektrik üretmek amacıyla ilk defa 1950’lerde öne sürülen ancak bölgedeki istikrarsızlıklar nedeniyle uygulanamayan Mekong Nehri üzerine bir dizi mega-baraj inşaası projelerini böylelikle yeniden gündemlerine aldılar.
Bu projeler ilk defa sunulduğunda, barajların Mekong Nehri’ne, nehir ekosistemlerine ve bu ekosistemler yardımıyla Güneydoğu Asya’da geçimlerini sağlayan milyonlarca insanın yaşamına etkileri ile ilgili somut bulgular yoktu. Yani, barajların ekonomik, sosyal ve çevresel riskleri henüz günümüzdeki kadar bilinmiyordu.
Bu noktada, Çin’de büyük bir hızla artan üretim faaliyetlerine bağlı olarak kullanılan kömür ve diğer fosil yakıtlar, özellikle büyük şehirlerde hava kalitesinin insan sağlığını tehdit eden seviyelere ulaşmasına sebep oldu. Bunun üzerine enerji politikalarını değiştirmeye başlayan Çin, 1990’lı yıllardan itibaren Mekong Nehri üzerine gitgide artan sayılarda mega-barajlar inşa etti. Hayata geçirilen bu baraj projeleri ile birlikte, daha önce net bilinmeyen çevresel, sosyal ve ekonomik riskler daha da netlik kazandı. Bu süreçte ise, baraj projelerinden kâr edecek gruplar ve etkilerine bizzat katlanacak gruplar arasındaki gerginlik iyice tırmandı.
Çin’in nehir aşağısında yer alan komşularına danışmadan inşa ettiği mega-baraj projeleri ile birlikte, Mekong’un su akışının özellikle nehir aşağısındaki ülkelerde büyük değişikliklere uğradığı bir gerçek. Aynı zamanda, Çin hükümeti, inşa edilen hidroelektrik barajların aktiviteleri ile ilgili bilgilere bir devlet sırrı anlayışıyla yaklaşmasıyla biliniyor. Çin tarafından yapılan veri paylaşımının bu derece kısıtlı olmasından dolayı nehir aşağısında yer alan ülkeler, basın kuruluşları ve hatta uluslarası organizasyonları temsil eden bilim insanları çoğu zaman nehrin akışındaki değişimlere ilişkin kaydadeğer ve tarafsız bilgiye ulaşamıyor.
En son yaşanan aşırı kuraklıklar sonrasında Çin’in işbirliği yaparak barajlarını açması büyük bir politik iyileşme olarak yorumlanırken, nehir aşağısındaki ülkelerin yöneticileri ve özellikle de halk arasında büyük bir sevinç yarattı. Kuraklık gibi çevre felaketlerinden dolayı insanların tüm birikimlerini ve geçim kaynaklarını kaybettikleri bir ortamda politik uzlaşma haberleri elbette mutluluk verici. Ancak, Çin’in Mekong Nehri üzerinde inşa ettiği barajlar ile birlikte, bölge üzerinde adil olmayan bir hakimiyet sağladığı göz ardı edilmemeli. Buna göre, Çin, herhangi bir sebeple barajlarını kapatarak, nehir aşağısındaki ülkelerde yaşayan milyonlarca insanın susuz kalmasına ve bunun beraberinde getireceği çok sayıda sosyal, ekonomik ve çevresel probleme sebep olabilir.
Ezgi Ercan
Kaynak: International Rivers, Financial Times, The Guardian,