Çin’de ülkenin kuzey ve doğusunda bulunan Hıbey, Hınan ve Şanşi eyaletlerinde hafta başından bu yana süren şiddetli yağışlar sonucu meydana gelen sel ve heyelanlarda 200’e yakın kişi hayatını kaybetti, 111 kişi kayboldu. Şiddetli yağışların etkili olduğu bölgelerde 9 milyona yakın kişi olumsuz etkilendi, 400 bine yakın kişi güvenli bölgelere tahliye edildi, 100 bine yakın evde hasar oluştu. Bazı bölgelerde aşırı yağışlar, iletişim ve elektrik hatlarında kesinti yaşanmasının yanı sıra altyapı ve yolları kullanılamaz hale getirdi. Diğer yandan ülke genelinde, 1,5 milyon hektarın üzerinde ekili tarım arazisi zarar görürken, yağışlara bağlı doğrudan ekonomik kayıp 3 milyar dolara ulaştı.
Temmuz ayının başlarında da Çin’in yedi eyaletinde etkili olan sellerde 180’den fazla kişi hayatını kaybetmişti. O sırada en az 45 kişinin de kayıp olduğunu açıklanmıştı. Sellerden olumsuz etkilenenlerin sayısı ise 33 milyon civarında olduğu belirtilmişti. Çin’in merkezini ve güneyini etkileyen yağışlar sonucu Yangtze Nehri taşmıştı. Sağanak yağışlar ve 1,600 km2’lik bir alanda etkili olan şiddetli rüzgâr, demiryolları başta olmak üzere ulaşım sisteminde de aksamalara neden oldu.
Çin sel felaketlerinde dünya birincisi
Çin’de en büyük sel felaketi 1931 yılında oldu. Bu yıl 3,7 milyon kadar insan sellerden hayatını kaybetti. Dünyada en fazla sayıda insan ölümüne neden olan ilk beş büyük sel de bu ülkede yaşandı. Bırakın binleri yüz binleri mağdurların sayısı tek bir olayda milyonları buldu. Ancak buna rağmen Çin’de her sel olduğunda benzer sorunlar yaşanıyor.
Ölü sayısı | Felaketin adı | Senesi |
2,500,000–3,700,000 | 1931 Çin Selleri | 1931 |
900,000–2,000,000 | 1887 Sarı Nehir Selleri | 1887 |
500,000–800,000 | 1938 Sarı Nehir Selleri | 1938 |
Çin şehirlerinde seller artık rutin hale geldi. 2008 yılından bu yana selden etkilenen kent sayısı iki kattan fazla arttı. Hem de aynı dönem içinde ülkenin büyük nehirlerinde herhangi bir seviye artışı vs. olmamasına rağmen. 2013’te örneğin 200’den fazla Çin kentinde sel ve su baskını olmuştu. Peki, Çin’in kentlerini neden bu kadar sıklıkla su basıyor?
Çünkü ülkenin kentselleşmesi, kentlerde altyapı inşasından daha hızlı. Aslında hükümet 1990’ların sonlarında sel sorununu kabul etmeye başladı. Bunun Ynagzi nehrinin taşmasından sonra ölen binlerce insanla da çok ilgisi var tabi. Ancak Pekin’deki politikacılar bunu kırsal bir sorun olarak görmeye devam etti. Ve hükümet devasa barajlara para dökerken, kentsel kanalizasyon ve altyapılara yönelik doğru düzgün bir bütçe ayırmadı. Her sene yağacağı belli olan bu yoğun yağmurları kaldırabilecek bir kanalizasyon sistemi ve altyapı pek çok kentte mevcut değil. Yani benzer sorunların yaşanacağı biliniyor ama hiçbir önlem alınmıyor. Hatta önlem almayı bırakın, daha fazla sayıda insan kentlere göç ettikçe ve kentler genişledikçe sorun daha da büyüyor. Bu nedenle de bazı şehirler nehir yataklarında veya taşkın yataklarında yayılmaya başladı. 1998 yılından bu yana Çin’deki kentsel alan iki kattan fazla büyüdü. Çin’deki asfalt ve betonla örtülü alanlar 2014 yılında 50 bin km2’ye ulaştı.
Çin’in bu kentleşme coşkusunun sonucu hayatını kaybeden on binlerce, yaralanan ve yoksullaşan milyonlarca insan ve milyarlarca dolar mali kayıp oldu. Çin’in kentlerinde birkaç on yıl öncesinde kurulan alt geçitlerin çoğunu “biz yaptık, oldu” demek için ve daha ucuz olduğu için yaptılar. Pekin’de böyle 149 adet alt geçit var. Buralar ne zaman yoğun yağmur alsa kanalizasyon ve drenaj sistemi tıkanıyor, adeta havuza dönüşüyor ve trafiği felç ediyor.
Tabi bu durum küresel iklim değişikliğinin bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Çarpık ve yoğun kentleşme, sorunu büyütüyor ve daha çetrefilli hale getiriyor. Seller Çin’in daha fazla sayıda kentinin sorunu haline gelecek ve daha büyük ölçekli sorunları beraberinde getirecek. Çünkü mevcut kentler büyüyen iklim değişikliğinin hem sıklaştırıp hem de daha da şiddetlendirdiği ekstrem hava olayları dikkate alınmadan kurulmuş durumda. Ve hala da dişe dokunur önemler alınmıyor. Örneğin Guangzhou metropoliteni dünyanın en hassas 136 büyük kıyı kentinden biri. Eğer önlemler alınmazsa 2050 yılında şehrin yıllık sel masrafının 13,2 milyar dolara mal olması bekleniyor. Bu durumun ironik bir yönü de var. Çin’in kentlerinin en önemli sorunlarından biri de aynı zamanda susuzluk. 600 büyük kentin en az 400’ü düzenli su kesintilerinden de muzdarip durumda.
Geçtiğimiz Mayıs ve Haziran aylarında seller Orta Avrupa’yı vurmuştu
Bu mesele sadece Çin’in meselesi değil. Bu yıl Almanya’da aşırı yağışlar önce ülkenin güneybatısını vurdu. Almanya’nın Bavyera ve Ren bölgesindeki sel felaketi yüzünden hayatını kaybedenlerin sayısı 6’ya yükseldi. Sel yüksek maddi hasara da yol açtı. Seller birçok kişinin de yaralanmasına neden oldu. Maddi hasarın boyutları ise milyonlarla ifade ediliyor. Bir hafta sonra Almanya’da bir müzik festivali alanına yıldırım düşmesi sonucu da 51 kişi yaralandı. Haziranın ilk haftasında ise Ukrayna’dan Fransa’ya kadar tüm Orta Avrupa’yı etkisi altına alan aşırı yağışlar ve sel felaketlerinde toplam 18 kişi yaşamını yitirmişti. Aşırı yağışlar ve seller Romanya, Belçika, Almanya ve Fransa gibi ülkelerde ölümlere yol açarken on binlerce kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı. Aynı günlerde Paris şehrinin içinden geçen meşhur Sen Nehri yoğun yağışlar nedeniyle bir gecede 6 metre yükseldi. Paris’te Sen Nehri civarında yer alan evler, dükkanlar ve metro durakları taşan sulardan olumsuz etkilendi. Dünyanın en önemli sanat müzesi olan Louvre Müzesi’nin en alt katlarında yer alan yaklaşık 250.000 eser ise tedbir amaçlı başka katlara taşındı. 17 bin eve elektrik hizmeti sağlanamadı. Sel sigorta şirketlerine 600 milyon Euro’ya mal oldu. Ülke genelinde sel felaketlerinde toplam 4 kişi öldü, 42 kişi ise yaralandı. Fransa’ya geçtiğimiz Mayıs içerisinde düşen yağmur miktarı 1873 yılında kaydedilen rekor seviyeyi bile aşmıştı.
Aslında küresel iklim değişikliğinin etkileri 2016 yılının daha ilk aylardan itibaren şiddetli bir şekilde görülmeye başlanmıştı. Şubat, Mart, Nisan ve Mayıs ayları arka arkaya tarihin en sıcak ayları olarak açıklandı. El Nino son 50 yılın en şiddetli kuraklığı ile güney Asya ve Afrika’da milyonlarca insanı olumsuz etkiledi. Daha birkaç hafta önce kuraklık ve aşırı sıcakları konuşuyorken bir anda Avrupa’da yaşanan sel felaketlerini konuşmaya başladık.
Dünyanın gündemini de seller belirliyor
Bu sene Suudi Arabistan’da bile sel felaketi yaşandı. Nisan ayında meydana gelen aşırı yağışların yol açtığı seller ve fırtına, en az 18 kişinin ölümüne ve binlerce kişinin evsiz kalmasına yol açtı. Başta başkent Riyad olmak üzere, Kassim ve Jazan, Najan ve El-Babah gibi güney şehirlerini vuran fırtına ve yağışlar nedeniyle binlerce ev ve otomobil sular altında kalırken, binlerce kişi de güvenlik amacıyla evlerini terk etmek zorunda kaldı.
Mayıs ayında ise Güney Asya ülkelerinden Bangladeş kıyılarına ulaşan tropik kasırga ‘Roanu’nun beraberinde getirdiği şiddetli fırtına ve yağmur 24 kişinin ölümüne 500 bin kişinin tahliye edilmesine neden olmuştu. Birkaç gün sonrasında Sri Lanka’nın orta kesimlerinde şiddetli yağışların neden olduğu sel ve heyelanlarda 43 kişi hayatını kaybetmişti. Temmuzun başlarında Pakistan’ın kuzeyindeki Çitral bölgesinde başlayan muson yağmurlarının sebep olduğu ani sel baskınları sonucunda en az 43 kişi yaşamını yitirmişti. Haziran ayında ise ABD’nin West Virgina eyaletini etkisi alan yağmurun yol açtığı sel yüzünden yüzlerce ev ve işyeri sular altında kalmış, aralarında 8 yaşında bir erkek çocuğunun da bulunduğu 23 kişi ölmüştü.
Türkiye de Çin’in izinden gidiyor
Türkiye iklim değişikliğinden en fazla etkilenen yerlerden biri olan Akdeniz Havzası’nda bir ülke. NASA’nın bu sene yaptığı araştırmaya göre Doğu Akdeniz havzasında bulunan ülkeler son 900 yılın en şiddetli kuraklığını yaşıyor. Kuraklık demek yağış olmaması anlamına gelmiyor tabi. Aynı miktarda yağışın çok kısa sürede yere düşmesi de kuraklık tanımı içinde değerlendiriliyor. Yani suyun doğaya karışmak yerine sel olup akması hem kuraklığın bir sonucu hem de kuraklığı körüklüyor.
Türkiye’de de sadece son dönemlerde değil uzun süredir sel meselesi var. Nitekim Cumhuriyet döneminde en fazla can kaybının verildiği sel felaketi 11 Eylül 1957´de Ankara´da meydana geldi. Ama bunun iklim değişikliğinden çok, çarpık kentleşme olduğu herkesçe malum. Nitekim Hatip Çayı Vadisi´nin yerleşime açılması yüzünden çayın taşkın kapasitesi azalmış, havzanın doğal dengesi bozulmuştu. Meydana gelen selde 169 kişi hayatını kaybetmişti. Dere yataklarının yerleşime açılmasının nelere mal olacağını bu olay çok açık bir şekilde gösterse de dere yatakları yerleşime açılmaya tam gaz devam ediliyor. Türkiye’deki sellerin bu kadar cana ve mal kaybına yol açmasının en önemli nedenlerinin başında bu geliyor.
Sadece bu seneye bakacak olursak birkaç sel felaketini hatırlatalım. Haziran ayında Kars Ardahan’da, Batman’da, Muş’ta, Hatay Dörtyol’da ve daha medyaya yansımayan pek çok yerde seller oldu, tarım arazileri, sokaklar, evler, kamu binaları ve araçlar sular altında kaldı. İstanbul’da Beşiktaş’ta yoğun yağış yüzünden kaldırım taşları söküldü, Ihlamurdere Caddesi’nde işyerlerini su bastı. Temmuz ayının ilk haftasında ise Ordu’da dün etkili olan ve hayatı felç eden selde 3 kişi yaşamını yitirirken, 2 kişi kayboldu. Aynı günlerde Kayseri’nin Yeşilhisar İlçesi’nde 1 kişinin yaşamını yitirdiği sağanak yağış nedeniyle oluşan selde araçlar sürüklendi. Aynı günlerde İstanbul’da etkili olan sağanak yağış nedeniyle D-100 Karayolu Merter mevkii su altında kaldı. Göle dönen yolda çok sayıda araç mahsur kaldı. Araçlar güçlükle ilerlerken trafik çift yönlü olarak durdu.
Ve Meteoroloji Genel Müdürlüğü birkaç gündür yine uyarıyor. Özellikle Doğu Karadeniz’de yer yer kuvvetli yağışların beklendiği açıklandı. Yaşanabilecek olumsuzluklara karşı (sel, su baskını, heyelan, ulaşımda aksamalar vb.) vatandaşların tedbirli ve dikkatli olunması gerektiği belirtildi. Oysa biz vatandaşlar olarak ne kadar dikkatli olursak olalım, canımızı kurtarsak bile malımızı kurtaramıyoruz. Esas önlemleri belediyelerin ve devletin alması gerekiyor.
Ancak önlem almayı bırakın, yangına körükle gidiyorlar. Bunun en bariz örneği İstanbul’a bakalım. İstanbul’da kaç tane dere var biliyor musunuz? Bunu bilmeniz biraz zor çünkü derelerin nerde olduklarını artık eski İstanbulluların bile hatırlamasına pek ihtimal yok. Çoğunun üstü betonla kaplanmış, dere yataklarına binalar dikilmiş ya da artık kupkuru hale geldiği adeta yok olmuş durumdalar. Sadece yoğun yağmur yağdığında eski dere yatakları bir anda canlanıyor.
İstanbul’da onlarca dere var ya da “vardı” diyelim. Önemli bir kısmı çarpık kentleşme yüzünden üstleri betonla, asfaltla ve binalarla örtülü olduğu için artık yok olmuş vaziyette. Bir kısmı artık açık kanalizasyon kanalı vazifesi görüyor.
Bu derelerin artık sanki hiç var olmamış gibi yok olduğu, bazılarının sadece adlarının kalıp caddelere sokaklara verildiğini biliyoruz. 80’e yakın bu derelerin adları şöyle: Açmalar Deresi, Ağaçlı, Ağva Deresi, Akpınar, Alibahadır Deresi, Alibey Deresi, Amber Deresi, Arabacı Mandırası, Avcıkoru Deresi, Ayvalı Dere, Ayvalı Deresi, Baklalı Deresi, Balçık Deresi, Balıklı Dere, Balkız Deresi, Başakköy Deresi, Belgrat Deresi, Beykoz Deresi, Binkılıç Deresi, Boğaz Deresi, Büyük Dere, Büyükgöl Deresi, Çanta Deresi, Çavuşbaşı Deresi, Çayağzı Deresi, Çengel Deresi, Çiftalan, Çiftlik Deresi, Dedepınar Deresi, Değirmen Deresi, Delice Deresi, Dereköy Deresi, Dolap Deresi, Durusu, Eski Bağlar, Geçit Deresi, Göçbeyli Deresi, Göksu Deresi, Göller Deresi, Gürgenli Dere, Halayık Deresi, Hisar Deresi, Ilıcak Deresi, İnsaniye, Istranca Deresi, Kâğıthane Deresi, Kabakoz Dere, Kabakoz Deresi, Kanlıdereçayı, Karamurat Deresi, Karanlık Dere, Karasu Deresi, Kartal Deresi, Kayalı Dere, Kısırkaya, Koca Dere, Köy Deresi, Küçükhalkalı Deresi, Kula Deresi, Kurbağalı Dere, Kurt Deresi, Kuru Dere, Kuzulu Deresi, Menekşe Deresi, Meşeli Deresi, Mezarlık Deresi, Odayeri, Sazak Deresi, Sazlı Dere, Saztarla Deresi, Şeytan Deresi, Soğuksu Deresi, Tahtaköprü Deresi, Taşdelen Memba Suyu, Tatlı Dere, Turna Deresi, Yeniköy Deresi ve Yukarı Ağaçlı.
Kurbağalıdere meselesi
Bu dereler arasında hala aktığı için görebildiğimiz Kurbağalıdere’nin hikayesi durumu özetliyor. 1920’lerde Kurbağalıdere’nin her iki kıyısına sıralanmış çay bahçeleri, gazinolar, konaklar ve yalılar bulunuyorken durum 1950’li yıllardan itibaren değişmeye başladı. Çarpık kentleşme burada da kendini gösterdi ve önce Kadıköy Gazhanesi sonra da evlerin lağım suları nedeniyle Dereağzı kısa sürede doldu. Hızlı bir kirlenme sonucunda dereden yayılan kokular tüm bölgeyi sardı. Bu yüzden 1970’lerin başında kıyılarındaki çay bahçeleri kaldırıldı ve dere yalnızlığa terk edildi. Geçtiğimiz son birkaç on yılda ise dere birkaç kez rehabilite edileceği iddiaları ile ve de birkaç senede bir taşıp sele neden olmasıyla gündeme geldi. Mahalleli ve kent dayanışmaları birlikte protestolar düzenlendi, belediyeye muhtarların imzaları verildi. Ancak birkaç cana mal olduktan sonra belediye buraya doğrudan arıtılmadan kanalizasyon suyu verilmesini engellemek yerine üzerine beton örtüp kapamaya karar verdi. Yani, sorun bir kez daha çözülmemiş, sadece üstü kapanmış olacak. Üstelik dere yatağına bir de AVM inşaatından söz ediliyor. Kuşdili Çayırı, Salı Pazarı, Söğütlüçeşme Tren İstasyonu, Kadıköy Belediyesi hizmet binası, Kadıköy İtfaiyesi, Yoğurtçu Parkı ve Şükrü Saraçoğlu Stadı’nın da yer aldığı Kadıköy Kurbağalıdere Vadisi’nin yeniden projelendirilmesi kapsamında böyle bir proje gerçekten de var. Etrafında hiçbir yapılaşmaya izin verilmemesi gerekirken, yeni ve yoğun insan çekecek binalar yapılması cinayetlere davetiye çıkarmak anlamına gelir. Bir dahaki yoğun yağmurda ne acı felaketler yaşanacak gerçekten bilmiyoruz.