12-13 Kasım tarihlerinde Boğaziçi Üniversitesi’nde gerçekleştirdiğimiz Uluslararası Su Mücadeleleri Konferansı’nda dünyada ve Türkiye’de yaşanmakta olan su krizi çok boyutlu olarak aktivistler ve akademisyenler tarafından tartışıldı.
Konferansta Türkiye’nin dokuz ilinden su ve çevre hareketlerinin öncü aktivistleri ve beş ülkeden su mücadelelerinin aktivistleri konuşma yaptılar. Aktivistlerin yanı sıra Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Merkezi’nden Prof. Dr. Levent Kurnaz, Kadir Has Üniversitesi İstanbul Çalışmaları Merkezi’nden Prof. Dr. Murat Güvenç ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Göç Araştırmaları Merkezi’nden Doç. Dr. Pınar Uyan Semerci de konuşma yaptılar.
Konferans salonunun hemen dışarısında Su Hakkı Kampanyası, Hemşin Yaşam Derneği, Yeni İnsan Yayınevi, Alakır Nehri Kardeşliği, DAYKO Vakfı stant açarken Maltepe Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencilerinin “Çeşmeler” başlığı altındaki çalışmaları yer aldı.
Konferansın ilan edilen konuşmacılarının bir kısmı Türkiye’deki ve dünyadaki politik gelişmelerden dolayı katılım gösteremedi. Konferansın HDP Milletvekillerinin tutuklanmasının hemen ardına gelmesi sonucu HDP sözcüsü Ayhan Bilgen maalesef aramızda olamadı. Ancak sadece Türkiye’de değil dünyada da olağanüstü gelişmelerin yaşandığının küçük bir örneği olarak Filistin’den katılacak konuşmacı Dr. Ayman Rabi pasaport sorunu olduğu gerekçesi ile İsrailli yetkililer tarafından uçağa alınmadı ve dolayısıyla skype konferans ile katılım göstermek durumunda kaldı. İrlanda’dan gelecek olan sosyalist milletvekili Brid Smith ise son hafta ülkesinde çıkan bir göçmen krizi nedeniyle parlamentoda konuşma yapmak durumunda olduğunu belirterek konferansa katılım gösteremezken 12 Kasım’da İrlanda Parlamentosu önünde yapılan göçmenlerle dayanışma eylemi sırasında çektiği video mesajını bizlerle paylaştı.
Konferansın açılışı Açık Radyo genel yayın yönetmeni Ömer Madra tarafından yapıldı. Madra konuşmasında zaten ciddi bir ekoloji krizinden geçilirken Trump’ın ABD Başkanı seçilmesinin işimizi daha da zorlaştırdığını ancak mücadelenin de sürdüğünü söyledi. Bu konferansın zamanlamasının bu nedenle önemli olduğunu ve gelecek kuşaklara berbat bir dünya bırakmamak için mücadele etmeyi sürdürmemiz gerektiğini söyledi.
Madra’nın açılış konuşmasının ardından konferansın ilk oturumunda İstanbul’un Su Krizi ve Çözüm Önerileri tartışıldı. Prof. Dr. Murat Güvenç sunumunda İstanbul’un tarihsel olarak diğer dünya kentlerinden ayrılan önemli bir yönü olduğunu anlattı. Diğer kentler ya bir ırmak etrafında ya da bir dağ yakınında kurulurken İstanbul’un su kaynakları açısından oldukça kıt olan bir coğrafyada kurulduğunu (bir dağı olmadığını) bu nedenle de şehre su getirmenin her zaman en önemli sorun olduğunu anlattı. Tarih içerisinde İstanbul’un su sisteminin nasıl geliştiğini anlatarak İstanbul’un nüfusunun hızla arttığı 1950 sonrası gelişen su ve kanalizasyon altyapısının İstanbul’un nüfusunu ve tüketimini taşıyamadığından bahsetti. Güvenç, kayıp-kaçak oranının son yıllarda ciddi oranda azalmış olmasına rağmen hala %35 gibi çok yüksek seviyelerde olduğundan söz etti. İstanbul’un su sorununa dair tarihsel bir analiz yapan Murat Güvenç’in konuşmasını önümüzdeki haftalarda Su Hakkı Kampanyası’nın sayfasında makale olarak bulabilirsiniz. Aynı oturumda konuşan Su Hakkı Kampanyası aktivisti Nuran Yüce ise küresel ısınmanın İstanbul’un su varlıkları üzerindeki etkilerini ve mega projeler denen 3. Köprü, 3. Havaalanı, Kanal İstanbul gibi projelerin İstanbul’un su varlıklarını tehdit ettiğini anlattı. Yüce, neoliberal politikalar ile birlikte suya fiziki ve ekonomik erişimin her geçen gün zorlaştığını buna karşı su hakkını savunmanın önemine vurgu yaparak gri su kullanımı ve yağmur hasadı gibi kolektif çözüm önerilerinin öneminden söz etti.
İkinci oturumda “havza bazlı su yönetimi” üzerine konuşuldu. Su varlıklarının ve etrafındaki canlı yaşamının bir bütün olarak değerlendirilmesinin gerektiği uluslararası sözleşmelerde ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin de belgelerinde yer almasına rağmen bunun nasıl olması gerektiği üzerine konuşmalar yapıldı. Havza bazlı yönetimin yerelden ve demokratik katılım prensibi ile uygulanması gerekirken su kullanım önceliklerinin belirlenmesi gerektiği tartışma konusuydu. Havzaların kimi zaman birçok şehri kimi zaman ise Dicle ve Fırat havzalarında olduğu gibi birçok ülkeyi içine aldığı, bu nedenle yönetimde ulusal sınırların değil coğrafi özelliklerin temel alınması gerektiği bunun ise ancak tüm yerellerin demokratik bir katılım süreci ile yönetime dahil edilmesi ile mümkün olabileceği konuşuldu. Devletlerin ulusal, şirketlerin ise kâr odaklı çıkarlarının değil ortak yaşamın, ekolojik dengenin ve su adaletinin temel alınması gerektiği tartışıldı. Bu oturumda konuşan Moises Subirana Barselona’da son yıllarda yükselen su hareketinin geniş bir Su Yaşamdır Platformu’na dönüştüğünü ve 2014 yılında bu platformun diğer toplumsal hareketlerle birleşerek Müşterek Barselona Platformu ile birleştiğinden söz ederek bu hareketin Barselona belediye seçimlerini kazandığını söyledi. Belediyenin göreve gelir gelmez %84’ü özel şirketlere devredilmiş durumda olan su ve kanalizasyon işlerini yeniden belediyeleştirmeye (remunicipalitation) başladığını anlattı.
“Su hakkı bir insan hakkıdır” başlıklı oturum ise HDP milletvekili ve parti sözcüsü Ayhan Bilgen’in aşağıda izleyebileceğiniz video mesajı ile başladı. Bilgen’in konuşmasının ardından salonda “Savaşa hayır barış hemen şimdi!” sloganları atıldı. Ardından Su Hakkı Kampanyası aktivisti Akgün İlhan suyun bir insan hakkı olarak uluslararası sözleşmelerde izlediği gelişimi ve dünyanın çeşitli ülkelerindeki su hakkı mücadelelerini anlattı. Su hakkının anayasal güvence altına alınması gerektiğini anlatan İlhan sosyal adalet gereği olarak temel ihtiyaçlara yetecek miktarda içilebilir nitelikteki suyun kamu hizmeti olarak ücretsiz verilmesi gerektiğini anlattı.
Bu oturumun hemen ardından ABD’nin Kuzey Dakota eyaletinde Standing Rock’ta sürmekte olan petrol boru hattı projesine karşı yerli halkın direnişi için bir eylem gerçekleştirildi. Kendilerine su savunucuları diyen yerliler kutsal kabul ettikleri sularını ve topraklarını savunurken devlet şiddetine maruz kalmaları sonucu 15 Kasım’ı eylem günü ilan etmiş ve tüm dünyaya dayanışma eylemi çağrısı yapmışlardı. Bizler de konferans sırasında bir dayanışma eylemi gerçekleştirerek çektiğimiz videoyu Standing Rock Kampı’na gönderdik.
Konferansın ilk gününün son oturumunda ise “Türkiye’nin Kalkınma Hamlesi ve Su Gaspı” konuşuldu. Yedi ayrı ilden gelen aktivistler kendi yerellerindeki sorunları ve mücadelelerini anlattılar. Her yerelde farklı sorunlar yaşanıyor olmasına rağmen bu sorunların hükümetin doğayı görmezden gelen kalkınma hamlesinin farklı izdüşümleri olduğu ortaya kondu.
13 Kasım Pazar günü “İklim değişikliğinin ve su krizinin derinleştiği dünyada iklim mültecileri” oturumu ile başladı. Oturumda küresel ısınmanın etkileri ve bu etkiler arasında yer alan göç olgusu tartışıldı. Prof. Dr. Levent Kurnaz küresel ısınmanın geldiği boyutu grafiklerle gösterirken Doç. Dr. Pınar Uyan da göçün insanlık tarihi kadar eski bir olgu olduğunu ancak son dönemde literatürde iklim mültecileri diye bir kavramın oluştuğunu anlattı. Göç olgusuna dair genel bir literatür analizi yaparak suyu merkeze alan disiplinlerarası bir yaklaşımın gelişmesi gerektiğini anlatan Pınar Uyan’ın konuşmasını yakında Su Hakkı sayfalarında makale olarak okuyabilirsiniz.
Günün 2. oturumunda “Militarizmin bir aracı olarak su varlıkları” konuşuldu. Filistin Hidroloji Grubu kurucusu Dr. Ayman Rabi pasaport sorunu bahanesi ile uçağa alınmadığı için aramızda olamadı ancak konuşmasını video konferans ile yaptı. Rabi, Filistin’in su varlıklarının İsrailliler ve Filistinliler arasında nasıl adaletsiz bir paylaşım içerisinde kullanıldığını anlatarak İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarında suyu Filistin halkına karşı bir baskı ve hegemonya aracı olarak kullandığını belirtti. Rabi’nin konuşmasını da makale olarak ilerleyen günlerde İngilizce ve Türkçe haliyle Su Hakkı sayfasında bulabilirsiniz. Oturumun diğer konuşmacısı Yeni Kıbrıs Partisi üyesi Murat Kanatlı Kıbrıs’ın milliyetçi tarih yazımı tarafından nasıl gerçek dışı bir şekilde aktarıldığını anlattıktan sonra yavru değil yarım vatan olarak tanımladığı Kıbrıs’a Türkiye’nin “Barış Suyu” adı altında götürdüğü suyun Kıbrıs’ın egemenlik haklarını ihlal ettiği anlattı. Mezopotamya Ekoloji Hareketi’nden Zeynep Sıla ise devletin “güvenlik” amaçlı olarak sınır boyuna yapmakta olduğu “güvenlik barajları” veya “sınır barajları”nı anlattı.
Son oturumda ise “Şirketlere karşı küresel direniş” konuşuldu. ABD Food&Watch örgütünden Darcey O’Callaghan gönderdiği video mesajında dünyanın en zengin ülkesi olan ABD’nin Detroit ve Flint gibi şehirlerinde yaşanan su krizleri ile Kuzey Dakota’da petrol boru hattı projesine karşı sürmekte olan yerli halkın direnişini anlattı. Ardından International Rivers’ın Brezilya sorumlusu Brent Millikan video konferans ile bağlanarak Amazonlarda yapılmakta olan barajları anlattı ve özellikle dünyanın en büyük dördüncü barajı olan Belo Monte barajının yapımı ve buna karşı süren mücadeleyi anlattı. Millikan’ın Belo Monte hakkında birkaç hafta önce tamamladığı belgesel film önümüzdeki haftalarda Su Hakkı Kampanyası tarafından İstanbul’da gösterilecek. Katalonya’da kurulan Su Yaşamdır Platformu ve Müşterek Barselona hareketi aktivisti Moises Subirana, Katalonya’da süren su mücadelesinin 2011’deki meydan işgalleri sonrası (Indignados) ortak bir Su Yaşamdır Platformu etrafında bir araya geldiğini ve bu platformun diğer toplumsa hareketlerle bir araya gelerek Müşterek Barselona hareketinde birleştiğini ve böylece Katalonya’da radikal bir sol hareketin ortaya çıktığını anlattı. Kârdan Önce İnsan platformu aktivisti ve milletvekili Brid Smith ise konferansa gönderdiği video mesajda kapitalizmin krizinden ve neden olduğu ırkçılık ve sosyal adalet sorunlarından bahsederek İrlanda’da IMF projesi olan hanelere su sayaçları takılması girişimine karşı kurulan Su Hakkı hareketinin kitleleri mobilize ettiğini ve sendikaları da mücadeleye kazandığını anlattı. Krizin faturasını işçilerin değil zenginlerin ödemesi gerektiğini, kemer sıkma politikalarına karşı zenginlerin vergilendirilmesini savunmak gerektiği üzerinde durdu. Smith kapitalizme karşı mücadelenin aşağıdan ve işçi sınıfı örgütlenmesi ile yapılması gerektiğini böylece kapitalizmi aşan gerçek bir radikal alternatifin ortaya çıkacağını anlattı.
Konferansın kapanışında konuşan Su Hakkı aktivisti Özdeş Özbay 2018 yılında Brezilya’da yapılacak Dünya Su Forumu’nda devletlerin ve şirketlerin bir kez daha bir araya geleceklerini ve bu foruma karşı sosyal hareketlerin de bir alternatif forum örgütleyeceğini belirterek Su Hakkı Kampanyası’nın önümüzdeki dönemde 2018’de Brezilya’daki Dünya Su Forumu için bir kampanya başlatacağını söyledi. Su Hakkı Kampanyası aktivistler toplantılarının yapılmaya devam edileceğini ve yakında Brent Millikan’ın hazırladığı belgesel filmin de bir gösteriminin yapılacağını duyurarak herkesi Su Hakkı aktivisti olmaya devam etti.
İlerleyen günlerde sunumların video kayıtlarını ve konuşmacıların sunumları üzerinden hazırlamakta olduğu makaleleri sizlerle paylaşacağız.