Kaynak: Business, 23 Eylül 2015
Son haftalarda yurdun farklı bölgelerinden gelen aşırı yağış, sel ve fırtına haberleri küresel iklim değişikliği konusunu bundan sonraki süreçte hep gündemde tutacağa benziyor.
Tarım sektörü, doğaya bağımlı yapısı gereği iklimsel değişimlerden en çok etkilenecek sektörlerin başında geliyor.
Ormanlık alanlarının azalması, ekilebilir tarım arazilerinin hızla yok olması, aşırı sanayileşme, başta su olmak üzere sınırlı doğal kaynaklar üzerindeki baskı ile çevre ve hava kirliliği, iklimsel değişimin ciddi boyutlara ulaşmasında önemli etkenler.
Bunlara bir de nüfusun ve buna paralel tüketimin artmasını da eklerseniz insanoğlunun doğaya verdiği tahribatın faturası daha da kabarıyor.
Tüm bu olumsuz gelişmeler sonucu atmosferdeki sera gazı birikimi artarak iklimdeki hızlı değişim öyle bir noktaya geliyor ki karşımıza atmosfer ve okyanusların ısınması, küresel su döngüsündeki değişim, buzullarda erime, deniz seviyesinin yükselmesi, afetlerin şiddetinin artarak çoğalması çıkıyor.
Mevsimlerde kaymalar, yağış resimlerindeki değişim, kuraklık, sel, kasırga ve diğer afetler, aslında geçmişte yapılan ve halen yapılmaya devam edilen yanlışların faturası niteliğinde.
İklim değişikliğinin ekonomi üzerine olan etkilerinin incelendiği Stern Raporu’na göre, hiçbir önlem alınmadığı takdirde, iklim değişikliğinin özelikle çevre, gıda, su, sağlık üzerine olumsuz etkilerinin ekonomiye olan yansıması gelişmekte olan ülkelerde daha büyük olacak. İklim değişikliğinin getireceği ilave maliyetlerin gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYİH) yüzde 20’sine ulaşması bekleniyor.
Türkiye’de iklim değişim geçiriyor, artık yarı tropikal bir iklim yapısına doğru kayıyor.
Yaz mevsiminde ani sağanak yağışlar ya da fırtınalar artarken, aşırı kurak günler de bizi bekliyor.
Mevsimlerin kayması sonucu hava şartlarında hızlı geçişler yaşanıyor.
Zaten bugün şahit olduklarımız raporlardaki gelecek öngörülerini doğrular nitelikte.
Nedir bu öngörüler?
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli IPCC’ye göre 2070 yılına kadar, iklim değişikliği sebebiyle Türkiye’nin tarımsal bölgelerine düşecek yağışların iyimser tahminlere göre yüzde 5 ila yüzde 25; kötümser tahminlere göre yüzde 25 ila yüzde 50 oranında düşeceği öngörülüyor.
Yağışlardaki azalmanın yanı sıra, 2100’e kadar Türkiye’nin kuzey bölgelerinde 2,5 – 3°C; güney ve güneydoğu bölgelerinde 3-3,5°C; batısında ise 3,5-4,0°C sıcaklık artışının olması bekleniyor. Yani Türkiye’nin ciddi bir kuraklık ve çölleşme tehdidi ile karşı karşıya olduğu aşikar.
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan Şen’in bu konuda daha önce yaptığı uyarıları hatırlamakta fayda var.
Prof. Dr. Şen, küresel ısınmadan dolayı bölgede iklim değişikliğinin meydana geldiğini ve artık Türkiye’nin ‘yarı tropik iklim’ sisteminde kabul edilmesi gerektiğini savunuyor.
Daha ileriki yıllarda Türkiye’nin tropik iklime doğru girmeye başlayacağını öngören Prof. Dr. Şen, aşırı yağışlar, kuraklık, fırtına, hortum gibi sıklaşan afetlerin söz konusu iklim değişikliğinin sonuçları olarak yorumluyor.
Hidropolitik Akademi Başkanı Dursun Yıldız da söz konusu iklim değişimine uzun süre dikkat çeken isimlerden.
Dünyanın tüketim hızı ve ekolojik üretim hızı arasındaki makasın ekolojik üretimin aleyhine hızla açılmakta olduğuna vurgu yapan Yıldız, “Uzmanlar 2050 yılında üretimin tüketimi karşılayamayacak duruma geleceğini ileri sürüyor. Bunun doğal sonucunun da 2050 yılına kadar doğal olmayan gıda üretiminin yaygınlaşması olacağı söylenebilir” diyor.
Peki Türkiye’de tarım sektörünü iklime bağlı olarak nasıl bir değişim bekliyor?
Bu konu Ziraat Mühendisleri Odası’nın 8’inci Teknik Kongresi’ndeki sunumlarda da gündeme geldi. İklim değişikliğinin küresel düzeyde ortalama olarak yağış miktarını yüzde 15-20 arttırması beklenirken, Akdeniz havzasında bu değişikliğin yüzde 20 azalma olarak gerçekleşmesi öngörülüyor.
Türkiye ise uluslararası değerlendirme raporlarına göre küresel iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek bölge olan Akdeniz Havzası’nda yer aldığı için ayrı bir önem taşıyor. Bu değişikliğin Türkiye’ye yansımasının güney bölgesinde çoraklaşma ve buna bağlı olarak tarım alanlarındaki verim ve üretimde azalma olarak yansıması muhtemel. Bu nedenle iklim değişikliği kaynaklı kuraklık ve çoraklığın Türkiye’nin gıda güvenliğini olumsuz etkilemesi kaçınılmaz gözüküyor.
Çünkü Türkiye’de tüm bölgelerde ele alınan ürünlerin verimlerinde azalış olacağı tahmin ediliyor.
Tarım ürünlerinin verimlerinde azalma nedeniyle, üretim miktarı azalacak, üretim deseninde bölgeler itibariyle değişiklikler olabilecek. Yurtiçi talebi karşılamak için bazı bölgelerde ürünlerin ekim alanları genişlemesi beklenirken, bazı bölgelerde daralacağı öngörülüyor.
Örnek mi? Karadeniz ve İç Anadolu Bölgeleri’nde ayçiçeği ekim alanlarının azalacağı, mısır ekim alanlarının artacağı tahmin ediliyor. Arpa ekim alanlarının ise Karadeniz, Doğu Anadolu Bölgeleri’nden, Akdeniz, İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerine kayacağı öngörülüyor.
Buna paralel tarımsal ürün ihracatının azalması, ithalatın ise daha da artması gündemde. Üretimdeki bu daralmanın gıda fiyatlarının yükselmesine neden olacağını tahmin etmek zor değil. Üreticiler her ne kadar bu fiyat artışından düşük bir oranda kazanç sağlasa da Türkiye için toplam refahta azalma gerçekleşeceği aşikar.
Tablonun özeti böyle…
O zaman başta sorduğumuz soruyu yeniden soralım.
Türkiye yarı tropik iklimde tarım yapmaya ne kadar hazırlıklı dersiniz?