Kuraklık bitkileri strese sokuyor: Indiana Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma kuraklığın bitkileri strese soktuğunu ortaya çıkardı. Kuraklık nedeniyle bitkiler sadece su bulamadıklarından değil havada nem oranının da düşmesinden dolayı etkin bir şekilde karbon emilimi yapamamaya başlıyorlar. Küresel ısınmanın bir sonucu olarak dünya genelinde artan sıcaklıklar var olan bitkilerin karbon emme gücünü azaltacak.
Kaynak: Science Daily
Asya tayfunları giderek şiddetleniyor: Nature Geoscience dergisinde yayınlanan bir araştırma sonucuna göre küresel ısınmanın bir sonucu olarak artan deniz sıcaklıkları son 40 yılda Asya’da yaşanan tayfunların şiddetini %50 oranında arttırdı. Artan deniz suyu sıcaklıkları büyümekte olan fırtınalara daha fazla enerji veriyor ve böylece şiddeti artıyor. Bu tayfunlar Asya ülkelerinde büyük tahribata ve can kaybına neden oluyor. Örneğin 2013 yılında Filipinlerde yaşanan tayfunda 6300 kişi yaşamını yitirmiş ve 11 milyon kişi olumsuz etkilenmişti. Biliminsanları şiddeti artan tayfunlara karşı daha fazla tedbir almak gerektiğini söylemekle birlikte küresel ısınma durdurulmadıkça ulusal çözümlerin yıkımın şiddetini azaltmaktan öteye geçemeyeceğini de ekliyorlar.
Kaynak: The Guardian
Asya’nın suları tehlike altında: Asya Kalkınma Bankası’nın yayınladığı rapora göre Asya’nın ekonomik kalkınması su varlıkları üzerindeki baskı nedeniyle tehlike altında. Rapora göre su varlıklarındaki azalma bu şekilde devam edecek olursa 2050 yılına kadar kıtada 3,4 milyar insan su stresi altında yaşamak durumunda kalabilir. Kapitalizmin kalkınmacı eğilimi bölge sanayinin enerjiye ve suya olan ihtiyacını arttırırken, kentleşme, nüfus artışı ve artan nüfusu doyurmak için arttırılması gereken tarımsal sulama ihtiyaçlarla kâr amaçlı su kullanımının çelişmeine neden oluyor. Su varlıkları hem aşırı kullanım, hem ekonolik olmayan kentler hem de küresel ısınma nedeniyle giderek azalıyor. Kapitalizmin ekonomik krizi ile ekolojik kriz artık karşılıklı olarak birbirini tetikliyor. Dünya Bankası veya Asya Kalkınma Bankası gibi sermaye örgütlerinin ise endişe verici raporlar yayınlamaktan başka yapabilecekleri birşey yok çünkü iki kriz de bu kuruluşların politikalarının birer sonucu.
Kaynak: SciDev.Net
Küresel ısınma Afrika’da sıtmayı tetikliyor: Malaria Journal dergisinde yayınlanan bir araştırmaya göre 2080 yılına kadar Afrika’da barajların yakınlarında yaşayanların sayısının 25 milyona yaklaşacak. Şimdilik bu bölgelerde sıtma hastalığının sınırlı bir etkisi olmasına rağmen biliminsanları küresel ısınma sonucu bu bölgelerin de risk altına gireceğini söylüyorlar. Sıtma, durgun yani akmayan sularda üreyen sivrisinekler tarafından taşınan bir hastalık ve baraj kenarlarındaki sığ birikintiler sivrisinekler için uygun üreme alanları oluşturuyor. Küresel ısınma sonucu barajlardaki suların sığlaşması risk alanını arttıracak. Biliminsanları baraj çevresinin sivrisineklere karşı önlem alınması gerektiğini söylüyorlar. Bu önlemler arasında baraj kenarlarının zaman zaman kurutulması veya sulara sivrisinek larvalarını yiyen balıkların atılması gibi yöntemler var. Sahra altı Afrika’da her yıl 400.000 kişi (çoğunluğu çocuklar ve bebekler olmak üzere) sıtmadan dolayı yaşamını yitiriyor.
Kaynak: Reuters
Güney Afrika’da su kullanımı kısıtlanıyor: Kuraklığın vurduğu Güney Afrika su kullanımında kısıntıya gidiyor. Ülkenin dokuz eyaletinin sekizi kuraklık felaketi yaşadıklarını ilan ettiler. Küresel ısınma sonucu etkisini bu yıl çok şiddetli gösteren El Nino hava olayı bu durumun ana nedeni. Ülkedeki birçok barajda su seviyelerinde ciddi düşüş var. Ülkenin başkenti Johanesburg’da hanelere aylık 6000 litre su ücretsiz veriliyor. Bunun üzerinde kullanım ise artan oranlarda fiyatlandırılıyor. Kuraklık nedeniyle Johanesburg yönetimi 6000 litre üzeri su kullanımın fiyatını hemen giderek arttırarak su tasarrufu yapılmasını sağlamaya çalışıyor.
Kaynak: Mail&Guardian
Nijerya kuraklık nedeniyle topraklarının %64’ünü kaybetti: Küresel ısınma sonucu yaşanan aşırı kuraklık Nijerya’da tarım arazilerinin %64’ünün ekilememesine neden oldu. Ülkenin resesyona (ekonomik durgunluğa) girmesinin yanısıra yaşanan bu gelişme 35 milyon insanın hayatını riske sokuyor. Ülkede ekonominin kötüye gitmesi sonucu faaliyet göstermeyen birçok madenin etrafında biriken binlerce atık yığını ise var olan su varlıklarını kirleterek riskin boyutlarını arttırıyor.
Kaynak: Today
Latin Amerika’nın en büyük Ramsar alanı tehlike altında: Amazon havzasının Peru sınırları içerisinde kalan Abanico nehri çevresi 2002 yılında Ramsar alanı (sulak alanları koruyan uluslararası bir konvansiyon) olarak koruma altına alınmıştı. Peru hükümeti bu alan içerisinden 586 km’lik bir elektrik hattı geçirmeyi planlıyor. Elektrik hattı dünyanın kara ulaşımı olmayan en kalabalık şehri olan Iquitos’a merkezi elektrik hattı ulaştırmayı amaçlıyor. Ancak elektrik hattının geçeceği bölgede yaşayan yerli halklar ve koruma altındaki alanda bölgenin ekolojisinin göreceği zarar büyük olacak. Uzmanlar elektrik hattı nedeniyle bölgede 8,5 milyon tonluk bir biyokütlenin yok edileceğini, 4,3 milyon ton karbon salınımı gerçekleşeceğini, bölgenin binlerce “işgalci” tarafından istila edileceğini ve bölgede yaşayan 8 yerli halkın olumsuz etkileneceğini söylüyorlar.
Kaynak: The Guardian
Fukuşima’nın suları okyanusa salınabilir: 5 yıl önce gerçekleşen Fukuşima nükleer kazasından sonra radyasyon sızıntısı nedeniyle kirlenen sular yaklaşık 1000 kadar tankta toplanıyor. Suların radyasyondan arıtma işleminin (Advanced Liquid Processing System- ALPS) tamamlandığını belirten şirket (Tepco) suların Pasifik Okyanus’a bırakılması gerektiğini söylüyor. Suların her ne kadar temizlenmiş olduğu söylense de hala içerisinde trityum radyoaktif maddesi bulunuyor ve bu maddenin okyanusa ne gibi bir zarar vereceği bilinmiyor. Tepco yetkilileri ise 1000 kadar tankta bulunan suyun bir risk oluşturduğunu söylüyorlar. Bu kadar su bir kaza eseri birden okyanusa dökülürse büyük sorunlar yaşanabileceğini söyleyen şirket yetkilileri bir kaza olmadan kendilerinin suyu okyanusa bırakmaları gerektiğini söylüyor.
Kaynak: Bloomberg
Suriye savaşı su sistemlerini yok ediyor: Suriye devrimin bir iç savaşa dönmesi ve savaşın yıkıcı bir şekilde sürüyor olması sonucu özellikle NATO, Rusya ve Baas rejimi uçakları tarafından vurulan kentlerin su altyapı sistemlerini yok ediyor. Bombalar çok sayıda ölüme neden olduğu gibi canlı kurtulmayı başaranlar ise su sıkıntısı yaşıyorlar. Gaziantep’te çalışan Norveç Mülteci Konseyi temsilcisi Suriye’de savaşan tarafların enerji ve su kaynaklarını bir stratejik hedef olarak gördüğünü belirtiyor. Yani su militarist bir araç olarak kullanılıyor. Suriye’de yaşanan göç hareketinin nedenleri arasında suya erişim imkanının ortadan kalkması da gösteriliyor. Ülke genelinde suya erişimin %50 oranında azaldığı belirtiliyor. Savaş ve susuzluk nedeniyle yaklaşık 4,5 milyon kişi çevre ülkelere göç etmiş durumda. Lübnan gibi küçük bir ülkeye 1,6 milyon Suriyelinin göç etmiş olması ülke nüfusunu bir anda %30 artırmış duruma ve bu nüfus artışı özellikle ülkenin su kapasitesini oldukça zorluyor. Son 900 yılın en kurak döneminin yaşandığı bölgede ekonomik kriz, ekolojik kriz ve savaş iç içe geçmiş durumda. Birbiryle rekabeti sürdürmekte olan devletler ise ne ekolojik kriz konusunda, ne ekonomik kriz konusunda ne de göçmenler krizi konusunda herhangi bir uzlaşıya varmış değiller.
Kaynak: The Guardian