Barselona geçtiğimiz 9-11 Haziran 2017 tarihinde Korkusuz Şehirler Toplantısı’na (Fearless Cities Meeting) ev sahipliği yaptı. Uluslararası ölçekteki bu belediyecilik toplantısının çağrısında şöyle deniliyordu: “Korkunun ve güvensizliğin nefrete, eşitsizliklere, yabancı düşmanlığına ve otoriterliğe çevrilerek yükseldiği bir dünyada kentler insan haklarını, demokrasiyi ve müştereklerini savunmak için bir araya geliyor”. Toplantıya 5 kıtanın 68 ülkesinden 180 kentin belediye başkanları, çalışanları, barınma ve kent hakkı üzerine çalışan STK’lar ve çeşitli platformların temsilcileri katıldı. Atölye çalışması, yuvarlak masa toplantısı ve panellerle birlikte toplam otuzdan fazla farklı etkinlik yapıldı. Su Hakkı Kampanyası’ndan Akgün İlhan da üç gün süren etkinliklere ve toplantılar da yeraldı.
Barcelona en Comu (Barcelona Kolektifi) ve Ada Colau
Toplantıyı düzenleyen kurum Barcelona en Comu (Müşterek Barselona) adlı bir vatandaşlar platformuydu. Platform 2015 yerel seçimlerinden bu yana Barselona’nın azınlıklar hükümeti olarak işliyor. Hatırlayacak olursak 2015 yerel seçimlerinde İspanya’nın Barselona dışındaki başka şehirlerde de sol belediyelerin kazanmasıyla sonuçlanmıştı. Son seçimler neoliberalizm ve yolsuzluktan farklı olarak dayanışmanın rüzgârlarının yeniden esmeye başladığı bir dönemin başlangıcı oldu. İşte Barselona’nın 2015’ten bu yana belediye başkanlığını yapan Ada Colau da bu seçimlerde kazanmıştı. Barselona’nın ilk kadın belediye başkanı olan Colau kazandığı zaferden hemen sonra “Korku kampanyasına karşı umut ve heyecan kazandı” demişti.
Colau 2009 yılında kurulan ve 2008 ekonomik krizinde evlerinden olanların haklarını savunan Mortgage Mağdurları Platformu (PAH) hareketinin kurucu aktivistlerinden biriydi. 2011’de İspanya %26’lık işsizlik oranıyla, Yunanistan’ın ardından Avrupa’da ikinci sıraya oturduğunda, borcunu ödeyemediği için evlerine el konan insanların sayısı git gide artıyordu. Yıl 2012 olduğunda 400 bin civarında tahliye davası açılmıştı. Ada Colau 2013 yılında sık sık gündeme gelen bankacılara meydan okumasıyla parlamıştı. Parlamento savunmasında, İspanya Bankalar Birliği’nin kıdemli üyesine seslenmiş ve “Bu adam suçlu ve ona suçlulara davranılması gerektiği gibi davranılmalı” demişti. İspanya’daki tüm bu protestolar sırasında Colau farklı yerlerde defalarca gözaltına alındı ve Müşterek Barselona adıyla bilenen koalisyonun lideri oldu. 2015 seçimlerde Colau’nun sol koalisyonu 41 sandalyeli Barselona Meclisi’nde 11 sandalye kazandı. Bu sayı çoğunluk olmasa da Colau’yu belediye başkanlığına taşıdı.
Toplantı açılışına kadın belediye başkanları damga vurdu
Toplantının açılışını Ada Colau ve Madrid’in şu anki ve ilk kadın belediye başkanı Manuela Carmena yaptı. Sahneye birlikte çıkan Colau ve Carmena, Madrid ve Barselona’nın neoliberal düzen karşısında korkusuz olduğunu ve boyun eğmemeyi seçtiğini söylediler. “Korkusuzluk bizi dünyanın başka yerlerindeki cesaret timsali mücadelelerle birleştiriyor” diyen Colau bunun büyük oranda kadınların eseri olduğunu sözlerine ekledi. Colau politikanın daha fazla sayıda kadının sesi olması, yani kadınlaşmasının bu yüzden gerekli olduğunu belirtti. Ardından sahneye Brezilya, Arjantin, Kanada ve ABD’den genç kadın belediye başkanları çıkarak kendi korkusuz şehirlerindeki mücadelelerden bahsettiler. Devletin otoriterliğine direnirken aşırı sağın spekülasyonlarına ve korku senaryolarına kulak asmayan korkusuz şehirlerin çoğalması ve insanların korkusuz şehirlere erişim hakkının büyümesi gerektiğini belirten konuşmalar yapıldı.
Korkusuz Şehirler için üç slogan
Korkusuz Şehirler Toplantısı’nın üç sloganı vardı. Birincisi, “küresel belediyecilik ağının bir parçası olarak çalış. Tüm dünyadaki belediyecilik hareketleriyle deneyim, bilgi ve araç paylaşımı yap”. İkincisi, “politikayı kadınlaştır. Günlük hayatta eşitlikçi bir işbirliği için kolektif bir akıl ve politikalar oluştur.” Ve üçüncüsü de “aşırı sağı durdur. Eşitsizliği azaltmak için nefret ve korku politikalarına karşı mücadele et ve herkes için iyi olanı güçlendirmeye bak”. Bu üç sloganla ifade edilebilecek ilkeler doğrultusunda uluslar arası belediyecilikten ve müştereklerden, şehre erişme hakkına, sağcılık ve ırkçılığa kadar pek çok konu başlığı altında paneller ve tartışmalar düzenlendi.
En temel müştereğimiz sudan bahsedildi
Barselona Üniversitesi’nin tarihi binasında belediyecilik, müşterekler, sosyal ağlar, devlet dışı kurumların yaratılması, kurumsal ırkçılığa karşı toplumcu stratejiler ve şehirlerin geleceği gibi 21 panelin yapıldığı ikinci günde Su Hakkı Kampanyası Müşterekler adı altındaki toplantıya katıldı. Sabah yapılan yedi eş zamanlı toplantılardan biri olan bu toplantıda kent yaşamının en önemli müştereklerinden biri olan su ve suya erişim hakkı tartışıldı. Napoli, Paris, Grenoble ve Barselona’dan 5 konuşmacının yer aldığı toplantıda Barselona’dan Iolanda Fresnillo bir varlığın müşterek sayılabilmesi için ona ayrımcılık olmaksızın herkesin evrensel erişiminin olması gerektiğini söyledi. Nüfusun %90’ının suyunu çok uluslu şirket olan Aigües de Barcelona’nın sağladığı Barselona’da ise suyun müşterek değil, ekonomik bir meta muamelesi gördüğünü belirterek tüm müştereklerin korunması için kamu eliyle yönetilmesi gerektiğini söyledi. Dolayısıyla müştereklerin yönetiminin kamu-özel işbirliklerinden uzaklaşıp, kamu-toplum beraberliklerine doğru evrilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.
Paris’ten katılan konuşmacı Sylvia Fredriksson (Remix the Commons) müşterekler kavramının toplumda tartışıldıkça büyüyen ve farklı boyutlarda anlaşılan bir olgu olduğunu anlattı. Napoli’den Giuseppe Micciarelli (Masa Critica Napoli) ise müşterekler meselesinin sadece onlara erişim hakkı ile sınırlı olmadığını, müştereklerin aynı zamanda toplumlar için birer demokrasi laboratuarı olduğunu belirtti. Müşterekler İşbirliği Ekonomisi (Commons Collaborative Economy) kavramı üzerine konuşan Barselonalı Mayo Fuster ise sadece Barselona’da bile Müştereklerin İşbirliği Ekonomisine örnek olarak gösterilebilecek 1000 civarında kooperatif benzeri oluşum olduğunu söyledi.
Grenoble Kent Konseyi’nden Anne-Sophie Olmos su hizmetlerini yeniden belediyeleştiren şehirlerin içinde Berlin (Almanya) gibibir başkentin yanı sıra Atlanta ve Indianapolis gibi büyük ABD şehirlerinin de yer aldığını söyledi. Paris gibi sembolik şehirler de dahil olmak üzere Fransa’da 50’den fazla belediyenin su hizmetlerinde özel şirketlerle olan kontratlarını iptal ettiklerini ya da bunları yenilememeye kararı verdiklerini söyledi. Bu kentlerden biri olan Grenoble’de suyun yeniden belediyeleştirilmesi kararı Mart 2000’de verildi. Bunun esas nedeni eski kontrat yüzünden yolsuzluk, şeffaflıktan uzaklık ve suyun aşırı pahalanması gibi sorunlardı. 2001’de hayata geçirilen yeniden belediyeleştirme sonrası su fiyatları önce azalıp sonra sabitlenirken, su altyapıları için gereken bakım ve altyapı yatırımları da üç kat artırıldı. Ayrıca yeni yönetimde karar alma süreçlerine kamunun (STK temsilcileri ve şehir meclisi üyeleri) katılımını sağlayan gelişmiş bir model benimsendi. Olmos yeniden belediyeleştirmenin sadece kontratı yenilememekten ibaret olmadığını, yıllar süren başarılı bir vatandaş girimiyle de tabandan gelen bir hareketin de belirleyici olduğunu sözlerine ekledi.
Su ve hıfzıssıhha hizmetlerinin yeniden belediyeleştirilmesi
11 Haziran Pazar günü ise mülteciler ve şehir, katılımcı belediyecilik ve uluslar arası belediyecilik gibi konuların ele alındığı 7 paralel toplantı gerçekleşti. Bunlardan “yeniden belediyeleştirme” başlığı altında yapılan toplantıda 3 farklı ülkeden Olivier Petitjean (Observatory on Multinationals), Claire Roumet (Energy Cities) ve Miriam Planas, (Aigua és Vida) konuşma yaptı. Belçika’dan Claire Roumet enerji kentleri kavramından bahsederek Avrupa’da hızla yükselmekte olan enerji kooperatifçiliğini anlattı. AB ülkeleri içinde enerji kooperatiflerinin adeta bir patlama yaşadığını söyleyen Roumet bunun bir yerel enerji demokrasisi olduğunu belirtti.
Barselona’dan Miriam Planas ise Aigua és Vida (Su Hayattır) Platformu’nu temsilen katıldığı konuşmasında Katalonya’da bir süredir devam eden yeniden belediyeleştirmesi eğilimini anlattı. Katalonya’da Avrupa’nın tam aksine su hizmetlerinin büyük bir kısmı (%80’inden fazlası) özel şirketlerce yürütülüyor. Yüzyıldır sularını ve su hizmetlerini özel birçok uluslu şirket olan Aigues de Barcelona’dan satın alan Barselona’da özelleştirme karşıtı hareket hızla yükseliyor. Bu şirket sadece Katalonya’da değil, dünyanın farklı şehirlerinde de su hizmetlerini yürütüyor. Son alınan kararla şirketin yerine yeni bir su birimi oluşturulacak ve su hizmetleri artık belediye tarafından yürütülecek.
Katalonya’da su alanında en önemli özelleştirme karşıtı gelişmeler 2016 Aralık ayında Terassa Belediyesi’nin su hizmetlerini yeniden belediyeleştirmesi kararı almasıyla gerçekleşti. 215 bin kişilik nüfusuyla Terrassa Katalonya’nın dördüncü büyük kenti. Terrassa diğer Katalan kentler için de iyi bir örnek teşkil edecek. 2010-2017 tarihleri arasında özel şirketlerle su hizmetleri anlaşmaları tarih olarak sona erebilecek 15 Katalan kenti söz konusu. Terrassa’daki başarının yıllar süren bir taban hareketin sonucu olduğunu anlatan Planas, Terrassa’daki gelimelerin çok önemli olduğunu söyledi. Planas su hizmetlerinin yeniden belediye tarafından verilmeye başlanmasıyla yıllık 3,5 milyon avrodan fazla bir tasarruf sağlanabileceği, bunun da tarife ücretlerinde indirim, şebeke altyapısında iyileştirmeler, suyun tadının ve kalitesinin arttırılması gibi çeşitli olumlu sonuçları olabileceğini de belirtti.
Toplantı sonunda yapılan tartışmadaysa özelleştirmenin ve kamu-özel işbirliklerinin (PPPs) otuz yıldan daha uzun bir zamandır uluslararası finans kuruluşları ve ulusal hükümetler tarafından bu kadar teşvik ediliyor olmasına rağmen, suyun yeniden belediyeleştirilmesinin çok önemli bir gelişme olduğu konuşuldu. Özelleştirilen su yönetiminin altyapı yatırımlarının yapılmamasından, fiyatların yüksek olmasına ve çevresel zararlara kadar bir dizi soruna neden olduğu ifade edildi. Ancak yeniden belediyeleştirmenin eski su yönetimi anlayışına geri dönmek anlamına gelmediği, katılımcı ve daha demokratik bir kamu eliyle yönetiminin savunulması gerektiği belirtildi.
Bu noktada Su Hakkı Kampanyası’ndan Akgün İlhan söz alıp, Türkiye’de su ve hıfzıssıhha hizmetlerin belediyelerce yürütülmesine rağmen kâr odaklı olduğunu; dolayısıyla ticari işletme mantığıyla çalışan bu belediyelerde suyun pahalandığını; masraftan kısmak için gereken altyapı iyileştirmelerinin yapılmamasından dolayı su kaybı oranlarının %55 civarında olduğunu; suların içilecek lezzette ve kalitede olmadığını; içme suyunu sağlama görevinin tamamıyla ambalajlı su şirketlerine bırakıldığını; Hamidiye A.Ş. gibi kamu şirketlerinin müşterek suları çekip ambalajlayarak dünyanın dört bir yanına sattığını ve su varlıklarının korunmak yerine tam kapasite kullanılıp yok edildiğini anlattı.
Korkusuz şehirler çoğalmalı
Pazar günü sonunda yapılan kapanış konuşmasında ise katılımcılardan bazıları ikişer dakika konuşarak atölyeler, toplantılar ve tartışmalar sırasında ele alınan konuların sonuçlarını paylaştı. Suya, parklara, kütüphanelere, okullara ve diğer kamu alanlarına erişimin hiçbir ayrımcılığa uğramadan herkesin hakkı olduğu ve bu hakkı ihlâl eden en büyük tehdidin aşırı sağcılıkla birlikte yükselen neoliberal düzen olduğu ifade edildi. Şehre erişim hakkının sudan toprağa her müştereği kapsadığı ve bunun demokrasi meselesi olduğu belirtildi. Tüm dünya halklarını ilgilendiren bu meseleye uluslararası ve dayanışmacı bir perspektiften yaklaşmak gerektiği de anlatıldı. Katılımcı bir kamu ve belediyecilik anlayışının dünyanın dört bir yanına yayılması gerektiği, Korkusuz Şehirler adı altında bir araya gelen yüzlerce katılımcıyla bu yönde öncü bir adım atıldığı söylendi.