Geçtiğimiz hafta Açık Radyo’daki Su Müştereği programımızda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na ait Türkiye Çevre Sorunları ve Öncelikleri Değerlendirme Raporu’nu ele almıştık. 2016 yılı verileri üzerinden hazırlanan raporda su kirliliği 1. öncelikli sorun olan illerin sayısı 30 olarak belirtiliyordu. Bu iller arasında Balıkesir, Kütahya, Manisa da yer alıyor. Bu üç ilin yer aldığı Susurluk ve Gediz Havzası da raporda su kirliliği olan havzalar içindeydi.
6 Ağustos tarihinde Özer Akdemir’in Evrensel gazetesinde “Dokuz bilirkişinin de ‘yetersiz’ dediği ÇED iptal edilmedi!” başlığı taşıyan haberi de su kirliliğinin 1. öncelikli sorun olduğu Manisa iline ve Gediz havzasına ait. Akdemir’in haberinin içinde yer alan verilerin gösterdiği gibi Gediz’in kirliliğine bile göz göre göre onay verilmekte.
Haber, Gediz Ovasının ortasında, Çaldağı’da yapılmak istenen nikel madenciliğinin hukuki sürecine ait. On yıl önce nikel madenine verilen ilk ÇED Raporu mahkemece iptal ediliyor. İkinci bir ÇED raporu alınıyor, buna karşı dava açılıyor. Bu davanın sonucunda da ÇED olumlu raporu 2016 yılında iptal ediliyor. Kararın bakanlık ve şirket tarafından temyiz edilmesinin ardından Danıştay 14. Dairesi, 3 kişilik bilirkişi heyetinin yetersiz olduğu gerekçesi ile kararı bozuyor ve yeniden, çeşitli uzmanlık alanlarından 9 kişilik bir bilirkişi heyeti ile inceleme yapılmasına karar veriyor. Oluşturulan yeni bilirkişi heyeti, keşif sonrası hazırladığı raporda ÇED raporunun yanlış ve yetersiz olduğuna yer veriyor. Ama gelin görün ki, mahkeme heyeti, mahkeme başkanının karşı oyuna rağmen önceki ÇED’i baz alarak bilirkişi raporunu geçersiz sayıp ÇED iptal davasını reddediyor. Anlamanın mümkün olmadığı mahkemenin kararı şöyle “19.01.2006 tarihli ÇED olumlu belgesinin iptali davası reddedildi, o yüzden eksiklikleri olsa da bu ÇED olumlu belgesinin iptali gerekmez.”
Alınan karara karşı oy veren Mahkeme Başkanı Bünyamin Akdağ ise çok doğru bir biçimde “her ÇED olumlu kararı diğerlerinden bağımsız bir şekilde incelenmesi gerekir, daha önce yargı yolundan geçen ÇED raporunda yer alan tespitler esas alınarak karar verilemez” derken, Çaldağı’da yapılmak istenen madenciliğe karşı mücadele eden Turgutlu Çevre Platformu da (TURÇEP) yeni yapılan keşifteki verileri dikkate almayacaksanız “Bu keşifler neden yapılıyor?”diye haklı olarak itiraz ediyor. Biz de tekrar 2018 Çevre Bakanlığı’nın raporuna dönerek soruyoruz “Bu çevre raporlarını niye hazırlıyorsunuz?”
Göreviniz kirliliği engellemek
Tekrar hatırlatalım, 2018 tarihli Türkiye Çevre Sorunları ve Öncelikleri Değerlendirme Raporu’nda Manisa, su kirliliğinin 1. öncelikli sorun olduğu iller arasında. Nikel madenciliği yapılmak istenen Çaldağı’nın Manisa’ya uzaklığı yaklaşık 30 km. Susurluk ve Gediz havzasında yer alan tüm illerde su kirliliği 1. öncelikli sorun ve sorunun nedeni de sanayi kaynaklı atıksular olarak raporda yer alıyor. Ama bundan daha vahim bir bilgi var raporda: Su kirliliğinin giderilmesinde ve önlenmesinde il sınırları içinde karşılaşılan güçlüklerin önem derecesine göre sıralanması yapıldığında Manisa’da ilk sırada “Kurumsal ve yasal eksiklikler”, 3.sırada ise “yeterli denetim yapılmaması” diye belirtilmiş.
Suyun kalitesinin sınıflandırması içinde 4.sınıf kalite su çok kirlenmiş, 3. sınıf kalite ise kirlenmiş su anlamına gelir. 2016 verilerine dayanarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı raporunda; Gediz Nehri ve kolları 4.sınıf kalitede, Bakıçay ve kolları 3.sınıf kalitede diyor. Kirlenmenin nedeni arasında sanayi, sanayi atıkları, madencilik var. Kirliliğin önlenmesinde ve giderilmesinde karşılaşılan güçlüklerin en başında da kurumsal ve yasal eksikler var. Ve tüm bu bilgiler, birinci görevi bu sorunların giderilmesi olan bir bakanlığın kendi hazırladığı rapor içinde yer alıyor.
Nikel madeninin ÇED raporuna karşı açılan davada mahkemenin almış olduğu bu son karar aslında durumu net biçimde özetliyor: “Kirlettiğini biliyoruz ama biz maden şirketlerinin çıkarlarını savunuyoruz ve izin veriyoruz.”
Mahkeme bu kararı verse de on yıldır Çaldağı’nda nikel madenciliğine karşı sürdürülen mücadelenin devam edeceği çok açık. TURÇEP kararın hemen ardından şu açıklamayı yaptı:
“Bizler bir yerlerde dünyanın en bereketli ovası Manisa ovası ve Gediz havzasını yok etme planları yapıldığı ve ölüm fermanı yazıldığının farkındayız. Başta Turgutlu olmak üzere tüm Manisa halkı yaşadıkları toprakların değerinin bilincindedir ve milyonlarca ton sülfürik asitle bu toprakların çöle çevrilmesine göz yummayacaktır. O fermanı yırtıp atacak, topraklarımıza ne pahasına olursa olsun sahip çıkacak ve bu madeni kesinlikle çalıştırmayacağız.”
TMMOB’a bağlı bazı odalar, EGEÇEP ve Ekoloji Kolektifi, yürütmeyi durdurma talebiyle Danıştay’a temyiz dilekçesi verdi. Dilekçede de ifade edildiği gibi “Söz konusu işletme, bilirkişi raporunda belirtilen risklerin dışında bölgenin tarım alanlarıyla çevrili olması, işletmenin tamamının orman alanı üzerinde kurulu bulunması, deprem riskli bölgede yer alması, tarımsal faaliyet gösteren bölgenin suyunu göz ardı edilemeyecek şekilde tüketecek ve kirletecek olması ve sadece Turgutlu ovası için değil, Menemen ve Foça ilçelerini kapsayacak kadar geniş bir alanı etkileyecek şekilde gibi pek çok riski içermektedir” deniliyor. Hem ekolojik hem de sosyal yıkıma yol açacak bir gelişimi mahkeme kararı ile hayata geçirebileceğini düşünenler tabii ki yanılıyor.