1992 yılından beri 22 Mart, Dünya Su Günü olarak anılıyor. Bu Birleşmiş Milletler tarafından belirlenmiş bir tarih. Bu, uzun zamandan beri var olan su krizine dikkat çekmek, su varlıklarının korunması için ilgilerin, hükümetlerin, daha fazla rol almasını sağlamak amacıyla ilan edilen bir gün.
1992 yılından itibaren de 22 Mart’ta su meselesini daha yoğun bir biçimde konuşmaya çalışıyoruz. Ama 1992 yılından itibaren dönüp baktığımızda elimizdeki verilerde iyileşme yaşanmadı. Aksine daha da kötüleşen bir su sorunundan bahsediyoruz. Ancak yine de böyle bir günün olması önemli. En azından yılda bir gün daha yoğun bir biçimde su meselesini konuşmak ve su adaletine dikkat çekmek açısından bir değeri var. 22 Mart’larda su meselesini değerlendirirken sadece olumsuz verileri anlatmamak, bu verileri iyileştirecek adımları bugünden nasıl atabiliriz diye yoğun bir biçimde konuşmak gerekiyor. Günümüzde asıl yapılmayan, eksik bırakılan şey bu. Çünkü hükümetler veya su şirketleri meseleyi tariflerken ağırlıklı olarak hepimizin su krizinde bir payı olduğunu, bireysel çabalarımızla giderilebilecek bir problem olduğunu ifade ediliyor. Ama bundan çok daha büyük boyutlarda bir su problemimiz var ve kişisel olarak baş edemeyeceğimiz nitelikte bir mesele bu. O nedenle biz Su Hakkı Kampanyası olarak daha radikal ve kolektif çözümlerin hayata geçirilmesi için çaba sarf ediyoruz.
Peki, bu çözümler nelerdir, ne yapmamız lazım? Bireysel çözümler hiç mi önemli değil? Tabii ki bireysel olarak yapabileceğimiz çeşitli şeyler var. Evde su tasarrufu gibi şeyleri mutlaka, zaten doğal olarak yapıyor olmamız gerekiyor. Ama bu yaptıklarımız, bahsettiğimiz su krizine çözüm oluşturabilecek boyutta etki sağlayamaz. Yani sorunun büyüklüğüne ve gerçekliğine uygun çözümler bireysel nitelikteki, ya da o çaptaki çözümler değil.
Önümüzdeki su krizinin boyutlarını analiz etmeden, öncelikle suyun neden önemli olduğuna ilişkin laf etmek durumundayız. Çünkü suyu anlamamız, onu koruma konusundaki tedbirleri ve yöntemleri daha önemli kılıyor. Biz aslında bir su gezegeninde yaşıyoruz. Zaten o yüzden dünyaya uzaydan bakıldığında mavi bir gezegen, bir su küresi görülüyor. Suyun bir oluşturucu, taşıyıcı, var edici özelliği var. Su deyince gezegenin en önemli fiziksel bileşeninden bahsediyoruz. Yaşamın, canlı ve cansız varlıkların, insan türünün olmazsa olmazı su. Meseleye böyle baktığımızda veya suyun önemini böyle kavradığımızda, mutlaka suyun korunması gerektiği olgusuna geliyoruz. Suyu korumak için ise onun statüsünün değiştirilmesi gerekiyor. Yani suya koruma statüsü tanınması gerekiyor. Ama biz biliyoruz ki çok uzun zamandan beri su çok çeşitli alanlarda çok yoğun bir biçimde kullanılıyor. Enerjiden olsun, sanayiye kadar suyun kullanım alanları genişletiliyor.