Türkiye’nin geçmiş on yıllarında tarım arazisi açmak için kurutulan göller mefhumu var. Yakın zamanda Atlas Dergisi de Türkiye’nin kurutulan göllerini işledi.
Bu göllerin şimdi çayır olması çok dramatik bir durum. Örneğin Amik Gölü’nün ortasına bir havalimanı yapıldı. Ancak o havalimanını sıklıkla su basıyor. Çizmesiz giderseniz suya batıyorsunuz. Doğa bir şekilde geri dönüyor. Benzer şeyleri üzeri doldurulan derelerde de görüyoruz. Yağış olduğunda bir bakıyorsunuz, üzeri doldurulmuş eski dereler, yolun üzerinden akıp gidiyor. Örneğin İstanbul, eskiden dereleriyle meşhurdu. Şimdi hiçbir dereyi görmüyoruz biz. Ama yoğun yağış dönemlerinde bunların tekrar hayat bulduğunu ya da sellere neden olduğunu biliyoruz. İkitelli’deki sel baskınını hala İstanbulluların hatırasında. Sabah gazetesinin tüm binası su altında kalmıştı ve 13 kişinin ölümüyle sonuçlanan bir sel yaşanmıştı.
Bir başka örnek de Hopa. Karadeniz sahil hattına yapılan yol, 2013 yılında Hopa’da yaşanan sel felaketi nedeniyle dağılmıştı. Aslında Hopa bize oradaki yaşanan felaketin boyutunu artırmak için ne gerekiyorsa bu tarz projelerle yapıldığını gösterdi. Hem suyun akış yönünde bir set halinde duran Karadeniz Otoyolu, hem de suyu çok dar kanallara sıkıştırmak gibi birçok etken oradaki felaketin boyutunu artırdı.
Şunu kavramamız lazım. İklim değişikliği dediğimiz olgu var olmayan bir hava olayını yaratmıyor. Var olan hava olaylarının şiddetini artırıyor. Onları extrem dediğimiz bir hale getiriyor. 2017 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ni arka arkaya vuran kasırgalar yaşandı. Çok ciddi tahribata yol açtı bu kasırgalar. ABD’de yağış miktarını ifade eden bir renk skalası vardır. Bu renk skalasını değiştirmek zorunda kaldılar. Öyle yağışlar düşmeye başladı ki, artık çok koyu renklerle bunu ifade etmeye başladılar. Daha önceki renk skalaları o yağışı ifade edebilen nitelikte değildi.
Bu kış en fazla kar yağmamasını konuştuk. Yağışın azalmasına alışığız, kuraklık dönemlerini biliyoruz. Ama kuraklık dönemlerinin de artık daha sık yaşandığını ve daha şiddetli yaşandığını hissediyoruz. Eskiden insanlar yağmur dualarına çıkardı. Bu sene insanlar yağmur duasının yanı sıra ağırlıklı olarak kar için dua etti. Çok ciddi bir sorun karın yağmaması. Çok basit bir şeymiş gibi gelebiliyor. Hatta Orman ve Su İşleri Bakanı da bu yönde bir açıklamada bulundu. “Evet, kar önemlidir” dedi, “ama biz neyse ki baraj yaptık, yağmur sularını biriktiriyoruz, ö yüzden kar yağmasa da sorun değil, biz su ihtiyacımızı barajlardan sağlarız” dedi. Ama karın yağmasının çok farklı özellikleri vardır. Kar yağmazsa tarımsal üründe ciddi düşüşler yaşarız. Toprağı nemlendiren unsurdur kar. Bitkileri koruyan, bir battaniye şeklinde toprağı örtüp, don gibi aşırı soğuktan koruyan özellikleri vardır. Toprağın beslenmesine yol açar. Bunları göz ardına ittiğimizde, biz meseleyi teknik olarak çözdüğümüzü sanırız. Sayısız baraj yaptığımızda bambaşka sorunlara yol açmaya başlıyoruz. Çünkü baraj yapmaya başladığınızda ya da başka bölgelerden bir şehre su aktardığınızda, aslında sorunu günlük olarak çözmüş gibi görünürsünüz, ama onu çok daha geniş bir coğrafyaya, daha derinleştirerek yaymış olursunuz. İstanbul’a komşu havzalardan borularla su taşınıyor. Çok sayıda baraj yapılıyor. Ama bunlar İstanbul’un sadece günlük su sorununu çözer. Kalıcı, sürdürülebilir nitelikte bir çözüm değildir bu. Çünkü elimizde iklim değişikliğinden dolayı yağış oranlarında ciddi bir miktarda azalış olacağına ilişkin bilimsel veriler var. Türkiye’nin yağış miktarında yüzde 40’lık biz azalıştan bahsediliyor. O zaman bu barajları neyle dolduracaksınız? Barajı yaptınız, peki içindeki su nasıl dolacak?