Kaynak: İklimhaberleri, 26 Eylül 2012
Bir nehrin de hakları olabilmesi kulağa ilk başta garip gelebilir. Ancak Yeni Zelanda’da bulunan Whanganui Nehri’nin haklarının 140 yıl süren bir davanın sonucunda tanınması, ekolojik haklara dair ilgiyi artırıyor. Bilindiği gibi “ekolojik haklar” yaklaşımı, doğanın ve doğada yer alan canlı ve cansız varlıkların da hakları olduğu ve bu hakların tanınması gerektiğini savunuyor. Anayasa görüşmeleri sırasında gündeme gelen Ekolojik Anayasa konusu da bu temele dayanıyor.
Günümüzde toplumlar akarsularına pek de gereken özeni göstermiyor. Sulama veya içme suyu amacıyla suyunu kullanıyoruz, enerji üretmek için yatağını değiştiriyoruz, fabrikaların atıksularını bırakıyoruz. Bizden çok uzaklarda, Yeni Zelanda’da sonuçlanan bir dava bu gidişe dur diyen güzel bir örnek oluşturuyor. Artık bu küçük ve yeşil ülkenin bir nehri, aynı diğer tüzel kişilikler gibi hak ve özgürlüklere sahip. Bir firma nasıl kendi çıkarlarını koruyabiliyorsa ve sorumluluklarını yerine getiriyorsa, bundan böyle Whanganui Nehri de kendi haklarını koruyabilecek ve kendisi için en iyi olana kendi karar verebilecek.
Nehrin bir yaşayan entegre bir bütün olması dolayısıyla hakları Whanganui iwi halkı ve hükümet tarafından ortaklaşa oluşturulan bir komisyon tarafından tanımlanacak ve güvence altına alınacak. Whanganui iwi grubu, yaşamları nehre çok bağlı olduğu için nehrin korunması amacıyla yüz yılı aşkın süredir hukuki mücadele veriyordu. Nehrin kaynaklarının en iyi nasıl kullanılması gerektiğini bundan böyle sadece kamu kuruluşları karar veremeyecek, Whanganui iwi halkının görüşleri de dikkate alınacak.