Kaynak: Gökhan Yıldız, 07 Ekim 2012
İlk başta devrim niteliğinde olduğunu sandık ama yıllar sonra yapılan bilimsel çalışmalar aksini gösterdi. İnsanoğlu son 100 yıl içerisinde suyu bir yerden diğerine taşımada, toplamada çok başarılı oldu. 1980’lere kadar da bu yapılan, büyük bir başarı olarak biliniyordu fakat 80’lerden sonra iş biraz değişmeye başladı. Yapılan bilimsel çalışmalar zararlarının çok ve birçoğunun da geri dönülemez olduğunu ortaya koydu.
Barajlar; akarsuların, göllerin ve denizlerin ekosistemine zarar verdi. Bunun en önemli örneği pamuk tarlalarını da sulamak adına Amuderya ve Siriderya nehirlerinin yatağının değiştirilmesi sonucu kuruyan Aral denizi.
Dünya yavaş yavaş, ekosistemine zarar verdiğini anladığından barajlarını kapatıyor. Fransa’daki Loire nehri üzerindeki Maison-Roulges ve Soint-Etionne do Vigon barajları bunlardan birkaçı. İsveç, Norveç, Macaristan ve Avustralya’da baraj ve elektrik santrallerin inşaatları durduruldu. ABD’de 500 baraj kullanım dışı bırakıldı. Çevre ile ilgili çalışmalar yürüten Worldwatch İnstitute (WRİ) raporlarında baraj ve santrallerden kaynaklanan sorunlara devamlı dikkat çekmekte.
Barajların çevreye verdiği zararlar şöyle sıralanabilir: Suyun toplandığı bölgede bulunan bitki ve hayvan çeşitliliği yok ediliyor.Bu bölgede bulunan tarım alanları, orman sahaları, tarihi ve kültürel her türlü varlık sular altında bırakılıyor. Bulundukları bölgenin iklimini değişiyor, iklim ılımanlaşıyor. Ciddi oranda nem görülmeye başlıyor. Bu da bitki ve hayvan çeşitliliğinde değişmelere sebep oluyor. Suyun sıcaklığı değişiyor. Su tutumu nedeniyle, nehrin ekosistemi bozuluyor. Aşağıya bırakılan su miktarındaki azalma nehrin aşağı bölgesindeki ekosistemi farklılaştırıyor. Toprak yapısı, bitki örtüsü, hayvan varlığı ve bakteri sistemi dahil herşey bozuluyor. Nehrin deltaları yokoluyor.Topraklarda tuzlanma gerçekleşiyor ve tuzlanmış toprağın tekrardan tarıma kazandırılması mümkün değil.Yeraltı su kaynakları bozularak tüm suların kimyasal özellikleri olumsuz yönde değişiyor. Barajlar devasa su kütlesi depoladıklarından yer kabuğu üzerinde gerilme oluşturur ve bu gerilme belli bir değeri aştığında bölgenin sismik olarak aktif hâle gelmesine yol açabilmektedir. Balıkların doğal yetişme alanlarını tahrip eder, nehirdeki geçişlere engel olur ve bilhassa göçmen balık türlerinin azalmasına hatta nesillerinin tükenmesine yol açar. Taşkınlar sırasında toprak ve kayalarda bulunan inorganik cıva suya karışırve göl tabanında birikir ve metilasyon sürecinin sonunda organik metilcıvaya dönüşür. Metilcıva zehirli bir madde olup, bu maddeyi almış balıkları yiyen insanlarda ciddi sağlık sorunları oluşur. Barajlar, sinekler için uygun üreme yeri olup sıtma gibi hastalıkların yayılmasına zemin hazırlar. Ayrıca geniş yüzey alanlı ve sığ baraj gölleri canlı kütlenin çürümesi sonucu atmosfere önemli miktarda sera gazı (çoğunlukla metan) yayar. Sera gazı kirlenmesi olarak bilinen bu olay, küresel ısınmaya yol açar.
Barajlardan önce akarsular tarafından sulanan topraklarda yetişen bitkiler çok daha fazla meyve vermekte, daha güzel ve sulu ürünler elde edilmekteydi. Ağaçların boyları baraj olmayan bölgelerde daha uzun ve geniş, ömrü daha fazla ve sağlıklıydı. Verimin barajlardan kaynaklandığı ilk başlarda kimsenin aklına gelmedi, kimyasal maddelerin etkisi ile oluşan bir durum olarak değerlendirildi. Yetişen ürünler barajlardan sonra, toprağın yetersizliğinden dolayı verimsiz bir hal almaya başladı. Bu problemin çaresi olarak çeşitli gübreler üretildi ve daha fazla maliyet harcanarak doğal olmayan mineraller ve tuzlar toprağa haricen verilmeye başlandı. Verim bir şekilde tekrar elde edildi ama bu seferde uzun vadeli olmadı. Yetişen bitkiler tohum vermemeye başladı, bu da tohum ithal edilmesi gerekliliğini ortaya koydu.
Barajlar verimi neden etkiler diye bir çok soru soruldu ve bu soruların cevabı olarak su miktarındaki azalma sebep gösterildi. Ama asıl sebep yapılan bilimsel çalışmalar sonucunda ortaya çıktı. Akan bir su içerisinde bitki artıkları, hayvan dışkıları, toprak ve onlarca mineral karışık olarak taşınıyordu. Bu şekilde sulanan bitkiler de tüm besinleri alıyor, verimli ve sağlıklı bir şekilde gelişiyordu. Barajlardan sonra akan sular durduruldu, milyonlarca galon su aylarca dinlendi ve suyun içindeki bir çok madde barajın dibine çökerek işe yaramaz hale geldi. Sular yavaşça, baraja göre çok küçük sistemler ile boşaltılarak, berrak ve yararsız bir su çiftçilerin yararlanması için su yollarına verdi. Bu nedenle verim düştü, maliyet arttı, sağlıksız besinler oluştu.
Bir de barajların kullanım ömürleri var. En uzunu yaklaşık 70-80 yıl. Bu çerçevede bakılıp fayda maliyet analizi yapıldığında, doğanın kurallarına göre hareket edip, kısa ömürlü ve yüksek maliyetli bu yatırımları yapmamanın daha rasyonel olduğu görülüyor. Önemli olan rasyonel, sürdürülebilir ve çevreci yatırımlar yapmak.