Nehirler kuruyunca mühendisler beton döker*

barajvehesler-665Bir ülkenin ne kadar modern, ekonomik olarak ne kadar gelişkin, yöneticilerinin de her istediklerini yapabilmeye ne kadar muktedir olduklarının ispatlandığı alanlardır büyük projeler. ‘Dünyanın en yeni harikaları’ diye lanse edilen her yeni proje, benzerleri arasında ilk sırada yer alabilmesi için hep daha fazlasına ihtiyaç duyar. Daha büyük, daha heybetli, şimdiye kadar hiç yapılmamış, dünyanın en derini, en uzunu gibi sıfatlarla pazarlanırlar. Ama bu “ilk ve en” kelimeleri ile bezeli büyük projeler kendilerinden beklendiği gibi heybetlerini uzun yıllar koruyamaz ve tarihin çöplüğüne hızla yuvarlanıp giderler.  Arkalarından bıraktıkları ise hiç bir zaman hesaba katılmayan sosyal, ekonomik ve ekolojik yıkımlar olur. Modern su mühendisliğinin ilk süper hidrolik yapısı Hoover Barajı’nı (ABD,1935) hatırlayan var mı? Bu baraj altmış katlı bir binadan daha yüksekti. Baraj gölü kendisini besleyen nehrin yıllık akıntısının iki katından fazlasını tutacak büyüklükteydi ve barajın yapımından sorumlu Su İşleri İdaresi yetkilisi “Bu barajı inşa etmek için çıldırıyordum” diyordu. ABD, şimdi ise inşa ettikleri barajların ulusal ekonomilerine katkısının beklendiği kadar olmadığı gerçeğinin yanı sıra, bir başka acı bir gerçekle daha uğraşıyor. Yitip giden balıkçılığı, sulak alanları ve tuzlanan toprağı tekrar canlandırmak ve verimli kılmak için harcamak zorunda kaldıkları milyon dolarlarla…

Türkiye’de de diğer ‘çılgın’ projelerde olduğu gibi baraj ve HES’lerin yapımında da aynı tablo ile karşı karşıyayız. 2012 yılının Aralık ayının 12’sinde ağırlıklı olarak su projelerinin yer aldığı 112 adet projenin açılışı yapıldı. Açılışı yapan devlet erkânının söylemlerinde yeni hiçbir şey yoktu.  Tıpkı 1935’ler Amerika Birleşik Devletleri’nde olduğu gibi, bu projeleri yapmak için çıldırdıklarını söylüyorlardı.  Devlet yetkilileri “Yeni bir rekorun sahibi olduk… Bu bir mühendislik harikasıdır” diyerek, gövde yüksekliği 249 m ile kendi klasmanında Türkiye’de birinci, Avrupa’da üçüncü ve dünyada ise altıncı en yüksek baraj olan  Deriner Barajı’nın temelini attıklarından dolayı çok gururluydu.  Deriner Barajı gibi devasa projeler ve benzeri barajlar ve “Türkiye’nin hidrolik potansiyelinin yüzde yüzünü kullanacağız” hedefi ile yapılan HES’ler herhangi bir itiraza tahammül dahi gösterilmeksizin büyük bir yıkım eşliğinde hayata geçirilmekte.  Bu yıkım öyle bir hal almış durumda ki,  yılın birkaç ayında coşkun akan, kalan dönemlerde ise kendini bile zor besleyen nehirler için bile HES lisansları verilip, üzerlerine HES’ler kurulabiliyor. Oysa bu projeler,  tahmin edilenden de büyük yıkımlara yol açacak yatırımlar. Bu yatırımlar belirli güç grupları için kısa dönemli gelir kaynağı oluştursa da, bir gerçekle eninde sonunda hepimiz yüzleşmek zorunda kalacağız. Ne kadar tahribata uğramış olsa da hava, su, toprak ve canlılar, insan türünden bağımsız olarak yaşamlarını devam ettirebilir. Ancak insan hava, su ve toprak olmadan bu gezegende nasıl var olmaya devam edecek? Ya da insan yoksa batsın bu gezegen mi diyeceğiz?

Baraj ve HES projelerinin neden yapılması gerektiğine ilişkin ileri sürülen çeşitli argümanlar mevcut. Su Hakkı Kampanyası olarak bu argümanların içeriğini tartışan, başka alternatiflerin olduğunu, bu alternatiflerin uygulama örnekleriyle birlikte anlatan, bu projelere itiraz edenlerin nedenlerini irdeleyen yazıların yer aldığı bir “Barajlar ve HES’ler” dosyası yayınlamaya başlıyoruz. Center of Sustainability Studies (LUCSUS – Sürdürülebilirlik Çalışmaları Merkezi) – Lund Üniversitesi’nde doktora çalışmalarını sürdüren Mine Islar tarafından hazırlanan “Türkiye’de Özelleştirilmiş Hidroelektrik: Bir Su Gaspı Vakası?” isimli makaleyi dosyamızın ilk yazısı olarak yayınlıyoruz.

Dosya çerçevesinde önümüzdeki haftalarda İsviçreli bir sivil toplum kuruluşu olan Berne Declaration’un “Türkiye’de İklim Finansmanı – Dünya Bankası Temiz Teknoloji Fonu’nun Türk enerji sektörünün dönüşümüne katkısı” raporunu, Fred Pearce’ın “Büyük barajların ötesinde: Suda tabandan gelen çözümlere dönmek” ve yine Fred Pearce’ın “Gerçek Su Güvenliğinin Anahtarı: Küresel Nehirler Antlaşması” başlıklı makalelerini suhakki.org’da bulabileceksiniz.

 

*Fred Pearce’ın, Nehirler kuruyunca adlı kitabının V. Bölümüne verdiği isim