Kaynak: Çağdaş Kaplan, DİHA, 10 Aralık 2011
Dünyada yaşanan su krizinin Türkiye’ye yansımalarını değerlendiren Dr. Akgün İlhan, su krizinin asıl sebebinin iddia edildiği gibi artan nüfus olmadığını belirterek, “Krizinin sebebi ne artan nüfus ne de yurttaşın kullandığı su miktarıdır, asıl sebebi sermeyedir. Su sorunu milli güvenlik meselesi değil, demokrasi meselesidir” dedi.
Su Hakkı Kampanyası tarafından dünyada ve Türkiye’de suyun özelleştirilmesin, ticarileştirilmesinin tarihsel gelişiminin tartışıldığı, suyun ticarileştirilmesinin yarattığı sosyal, ekonomik, ekolojik ve kültürel sorunların masaya yatırıldığı ve bu sorunların çözülmesine yönelik alternatif arayışların arandığı “Türkiye’de su krizini derinleştiren politikalar” başlıklı panel Taksim Hill Otel’de gerçekleştirildi. Panele Hasankeyf’i Yaşatma Girişimi’nden Ercan Akboğa, Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü öğretim üyesi Doç. Dr. Ali Kerem Saysel ve Barselona Otonom Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Akgün İlhan konuşmacı olarak katılırken, çok sayıda yaşam alanı savunucusu da dinleyici olarak katıldı.
‘Artan nüfus değil ekonomik faaliyetler su krizinde aktör’
2009 yılının sonundan itibaren suyun en temel insan hakkı olduğunu benimseyen bir su yönetimi oluşturulması, suyun ticarileştirilmesi ve metalaştırılması karşısında çalışmalar yaptıklarını kaydeden Su Hakkı Kampanyası aktivisti Nuran Yüce’nin moderatörlüğünü yaptığı panelde ilk olarak Barselona Otonom Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Akgün İlhan konuştu. “Yeni Bir Su Politikası” kitabının yazarı olan İlhan yaptığı çalışmadaki “Dünya su krizi”, “Türkiye dünya su krizinin neresinde yer alıyor?” “Türkiye’de suyun özelleştirilmesi” ve “Alternatif arayışlar” başlıklarına ilişkin sunum yaptı. İlhan, su politikalarını su yönetimine yansımaları ve bunun sonucunda önerilerde bulunmak amacıyla çalışmalarını yaptıklarını kaydetti. Suyun sınırlı bir kaynak olduğunu, su krizinin ise dünya su kaynaklarının tüm canlıların temel ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz olduğu anlamına gelmediğini vurgulayan İlhan, dünyadaki su krizini artan nüfustan çok yoğun su ve enerji tüketimi gerektiren ekonomik faaliyetlerden kaynaklı olduğunu söyledi.
‘Su krizinde asıl sorumlu sermaye’
Türkiye’de kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarının 1430 metreküp dünya ortalamasın olan 7600 metreküpten çok az olduğunu kaydeden İlhan, Türkiye’de kişi başına düşen kullanılabilir su oranının gittikçe düştüğüne dikkat çekti. Fakat 1430 metreküpün dahi yurttaşlar tarafından kullanılmadığını, bu suyun ise endüstriyel ve tarımsal ekonomik faaliyetlerde kullanıldığının altını çizdi. İlhan, “Krizi yaratan asıl aktör yurttaşlar değil, sermayenin ticari faaliyetlerini gerçekleştirmek için kullandığı su miktarının artmasıdır” dedi. İlhan yurttaşların evsel kullanımdaki su oranının ise sadece yüzde 15 olduğunu da ekledi.
‘Su milli güvenlik sorunu değil demokrasi sorunu’
Su sorununun milli güvenlik meselesi olarak değerlendirilmesini de eleştiren İlhan, MGK’nın 2023 stratejisi toplantısında da bunun bu şekilde değerlendirildiğini bunların tamamının ise su politikalarına hâkim paradigmalar olduğunu söyledi. Muhalif paradigmanın ise su sorunu ve yönetiminin ekoloji ve adalet kavramı ile doğrudan ilişkili bir sorun olduğunu kaydeden İlhan, su krizinin bir demokrasi sorunu olduğunu, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve halkın katılımı ile daha etkin bir su politikası izlenilmesi gerektiğini söyledi. Ambalajlı su sektörüne de değinen İlhan, musluk suyundan yüzlerce kez daha pahalıya satılan ambalajlı suyun, sermayenin iştahını açtığını ve tatlı su kaynaklarının sermaye tarafından hızla tüketilmeye başlandığını söyledi. Türkiye’de su krizi karşısında alternatif arayışları değerlendiren İlhan, Türkiye’de Dikili Belediyesi, DİSKİ ve GABB (Güneydoğu Anadolu Belediyeler Birliği) tarafından hayata geçirilmeye çalışıldığını söyledi. İlhan, DİSKİ’de ise ucuz su temini ve kentin düşük gelir gruplarından tahsil edilemeyen su paralarının affını yapıldığını söyledi.
Panel su politikalarına ilişkin tartışma ve sunumlarla sona erdi.