Kaynak: Vatan, 2 Ocak 2011, Müge İplikçi
Her varlık, Toprak Ana’nın ayrılmaz bir parçası olarak ilişkileriyle tanımlanır (Bunun içinde su hakkı, temiz hava hakkı gibi hakların olduğunu da söyleyebiliriz. Eyvahlar olsun, HES’ciler bunu hiç sevmeyecek!)
Yeni İnsan Yayınevi’nin çıkardığı kitapları ilgiyle izliyorum. En son Yeşiller Partisi aktivisti ve Ekolojik Anayasa Girişimi koordinatörlerinden Mahmut Boynudelik’in editörlüğünde ‘Ekolojik Anayasa’ adlı bir kitap çıkardılar. Kitap, insanın her şeyin ölçüsü olduğu hukuk anlayışını eleştiriyor ve yeni anayasanın peşine düşmüş bir ülke olarak bir kısmımızın pek de umursamadığı ama asla atlanılmaması gereken bir hususa parmak basıyor.
Nedir bu?
Elbette Doğa’yı korumak, ona dikkat etmek, yoğunlaşmak. Bu yaklaşımın yeni Anayasa’da yer alması!
Bu uçuk kaçık bir hayal değil! Dünya üzerinde yaşanan katliamlardan bezen çok insan var, çok! Bolivya gibi, insana ‘helal olsun’ dedirten ülkeler de var. Bolivya, Nisan 2010 tarihinde, adını pek sevdiğim ‘Toprak Ana Hakları Evrensel Bildirgesi’ diye bir bildirge yayınladı. Buna dünyadaki birçok insan ve sivil örgüt sahip çıktı, destek verdi. Bu henüz tam manasıyla hayata geçirilebilmiş bir bildirge değil. Birleşmiş Milletler tarafından tamamen kabul edilir ve uluslararası anlaşmalarda yer alabilirse dünya üzerinde yeryüzü katliamcılarının ‘ben yaptım oldu’ mantığı pek kabul göremeyecek. Ve başta hırslı devletler olmak üzere ortalığı babalarının çiftliğiymişçesine tarumar bir şantiyeye çeviren azgın şirketlerin tümü kendilerine çekidüzen vermek durumunda kalacaklar. Gelin bu ‘bildirgenin’ bazı maddelerine birlikte bakalım:
– Toprak Ana canlı bir varlıktır. (Yani onun da yaşama, saygı duyulma ve varolma hakkı vardır. Bu yüzden her insan Toprak Ana’ya saygı göstermek ve onunla uyum içersinde yaşamaktan sorumludur)
– Toprak Ana, tüm varlıkları besleyen, kapsayan ve meydana getiren, birbirleriyle ilişkili varlıkların eşsiz, parçalanamaz, kendi kendini düzenleyen bir topluluğudur.
– Her varlık, Toprak Ana’nın ayrılmaz bir parçası olarak ilişkileriyle tanımlanır (Bunun içinde su hakkı, temiz hava hakkı gibi hakların olduğunu da söyleyebiliriz. Eyvahlar olsun, HES’ciler bunu hiç sevmeyecek!)
– Her varlığın hakları diğer varlıkların haklarıyla sınırlıdır. (Kısaca, insanı merkeze alan bir doğa anlayışı yanlıştır. Yani ‘ben enerji sağlayacağım arkadaş, istediğim yere santral dikerim, dereleri borularım sana ne oluyor’ mantığı bu maddenin ışığında işleyemez. Çünkü yaşamda sadece insanlar yok. Ortalığı delik deşik ettiğinizde bundan zarar görecek bütün bitki örtüsüne ve hayvanlara karşı sorumluluğunuz var. Kaldı ki bölgenin kültürünü de düşünmek durumundasınız.Belki ondan sonra şu cümlenin ihtiva ettiklerini daha iyi anlamak mümkün olabilir: Barışı sağlamak ve nükleer, kimyasal ve biyolojik silahları ortadan kaldırmak Toprak Ana’ya boynumuzun borcudur. Örneğin Güneydoğu yıllardır silahlarla dövülüyor. Gururumuz olan ileri teknoloji silahlarıyla. Her şeyden vazgeçtim oradaki bitki örtüsünün tahribatından haberdar mıyız? Kendimizi ve geleceğimizi öldürdüğümüzden?)
Özetleyecek olursak bu ve buna benzer maddelerin ışığında yeni anayasamızda ekolojik unsurlar mutlaka yer almalı. Yerel yönetimlerin katılımcı, şeffaf ve hesap verebilir olması ise başı çekmeli. Sistemin yağma, sömürü, istismar ve kirlilik politikalarını engelleyecek çözümler üretilmeli, yasalar geliştirilmeli.
Fazla geç kalmadan bunları yapsak iyi olur… Umudumuzu kaybetmeden!