Alternatif Dünya Su Forumu’nda Üçüncü Gün

16 Mart 2012 – Alternatif Dünya Su Forumu’nun üçüncü günü çeşitli oturumlarla devam etti. Sabah bölümünde Pedro Arrojo, Oscar Oliviera ve Darcey O’Callaghan’ın katıldığı Kamu-Kamu İşbirlikleri toplantısı yapıldı. Oturumda Darcey O’Callaghan kamu işbirliklerini önemine vurgu yaparken; Pedro Arrojo uygulanmış örnekler üzerinden çeşitli modelleri ele aldı. Salvador örneğinden yola çıkarak, başlangıçta üç yıllık bir proje olarak uygulanan kamu-kamu ortak su yönetiminin, daha sonra bizzat o sureçten geçmiş insanlarca sürdürüldüğünden ve bunun yaygınlaştırılabileceğinden söz etti. Arrojo ayrıca, politik alana dahil olmayan uygulamaların başarılı olamayacağını vurguladı.

Oscar Oliviera ise “kamu” kavramını tartışmaya açarak, “kamu”nun ne kadar toplumu ne kadar devleti temsil ettiğinin anlaşılması gerektiğini söyledi.

Sonrasında açık bir tartışma biçiminde geçen oturum, salondaki katılımcıların eleştirileriyle sürdü. Özellikle Bolivya’dan bir katılımcı, kamu-kamu işbirliğinin model olarak bilindiğini, asıl olarak harekete geçme konusunda söz söylenmesi gerektigini ifade ederken; Gana’dan bir katılımcı “kamu” şirketi olarak görülen bazı kurumların imzalattığı sözleşmelerin özel şirketlerinkinden farklı olmadığını, her “kamu” kurumunun bu nedenle “kamusal” olmadığını anlattı.

Oturum, Filipinler, Senegal, Şili gibi ülkelerden gelen katılımcıların görüşlerini belirtmeleriyle sonuçlandı.

Öğleden sonra ise Su ve Barajlar oturumu yapıldı. Barajlara karşı yerel mücadelelerin anlatıldığı ve deneyimlerin paylaşıldığı toplantıda Şili, Kolombiya, Ekvador gibi Latin Amerika ülkelerindeki yerli mucadelelerinin temsilcileri söz aldi.

Türkiye’den Hasankeyf’i Yaşatma Girişimi adına söz alan Serhat Resul ise Hakkari ve Şırnak’ta inşaatı devam eden “Güvenlik Barajları” hakkında bilgi verdi.

Bu barajların savaş mantığının ürünü olduğunu, güvenlik ve egemenlik merkezli bir bakış açısından türediği ve tamamen Kürt hareketini durdurma amacını taşıdığını vurgulayan Resul, bunun ise başarı şansının olmadığını, zira barajların yapıldığı bölge halkının neredeyse tamamının Kürt hareketini desteklediğini belirtti.

Saddam Hüseyin’in 1970’lerde uyguladığı politikanın, 2010’lar Türkiyesinde Kürt meselesinde “çözüm” diye sunulmasının absürdlüğünü vurgulayan Resul, bu barajlara karşı sivil gösterilerin yapılmasının ise bölgenin bir tür “yarı-askeri” bölge olması nedeniyle oldukca güç olduğunu ve sorunun çözümünün Kürt meselesinin çözümü ile direkt ilişkisinin olduğunu belirtti.

Oturum soru-cevap bölmünün ardından sona erdi.