Kaynak: İsmail Özcan, Radikal, 18 Nisan 2012
Bugün sayıları binlere ulaşacak HES’ler konusunda ciddi kafa karışıklığı yaşanıyor. Bunların ne getirip ne götüreceği hakkında halk yeterince aydınlatılmıyor.
Çetin geçen bir kışın ardından havaların güzelleşmesiyle birlikte, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde yapımına başlanan HES inşaatları da yoğunlaşacak. Bu da yöre halklarıyla HES şirketleri ve resmi makamlar arasındaki kavgalara tavan yaptıracak. HES’ler, AKP iktidarının yumuşak karnı. Habertürk gazetesinin iktidar yanlısı yazarı Nihal Bengisu Karaca’nın, Ankara’da yeni eğitim reformunu protesto eden KESK’lilere tepki gösterirken, “HES karşıtı bir gösteri yapın, yanınızda yer alayım” demesi, bu iktidarı düşündürmesi gereken noktadır.
Bol miktarda santral
Türkiye’de Cumhuriyet döneminin başından 2000’li yıllara kadar belli başlı akarsularımız üzerinde önemli barajlar ve bunlar üzerinde de çok sayıda orta ve büyük ölçekli ‘hidro elektrik santralları’ (HES) inşa edilmiştir. Yeşilırmak, Kızılırmak, Sakarya, Seyhan, Ceyhan gibi nehirlerimiz üzerinde 1950’li, 60’lı ve 70’li yıllarda yapılan barajların üzerinde kurulmuş HES’ler, bugün de büyük ölçüde işlevlerini sürdürmekte. Yine 70’li, 80’li yılların Türkiyesi için tutkulu ve iddialı bir proje olan GAP (Güneydoğu Anadolu Projesi) kapsamında, Fırat Nehri üzerinde Keban, Karakaya, Atatürk gibi uluslararası ölçeklerde barajlar yapılmış ve bunlar üzerinde de barajlarla aynı adları taşıyan santrallar kurulmuştur. 1990’ların başlarına kadar sadece Keban, Karakaya ve Atatürk barajlarından, Türkiye’nin muhtaç olduğu elektriğin yarısı elde edilmiştir. Fakat Türkiye gelişip büyüdükçe, enerji üretiminde fuel oil ve motorin gibi petrol türevleriyle çalışan termik santrallerda ağırlık kazanmaya başlamış; bu da enerjide dışa bağımlılığı tahminlerin üzerinde arttırmıştır. 1990’ların sonlarından itibaren doğalgazla çalışan termik santralların kurulmasıyla, enerjide dışa bağımlılık zirve yapmış ve termik santrallar merkezi role sahip olmuştur. Bugün için yıllık yaklaşık 200 milyar kWh’lik elektrik üretimimizin % 65’i ithal girdilerle sağlanmakta. Bu girdilerin en büyük kısmını doğalgaz oluşturmakta. Ülkemiz, gerek enerji üretiminde gerekse sanayide ve ısınmada kullanılan doğalgazın hemen hemen tamamını ithal etmekte.
Son yıllarda özellikle AKP iktidarı döneminde enerjide dışa bağımlılığı azaltmak, enerji üretimini yerli kaynaklara dayandırmak maksadıyla küçük çaplı HES projesi devreye sokulmuştur. Bu projeyle, eskiden olduğu gibi adı sanı olan nehirlerin üzerine değil, bazıları yazları kuruyan, kıyıda köşede kalmış, ancak yöre insanının adlarını bildiği küçük çayların, hatta derelerin üzerine HES yapılmaya başlanmıştır. HES yapılan hemen her yerde halk, çevresindeki yeşilliği, canlılığı, doğallığı borçlu olduğu suların elinden gittiği düşüncesiyle ayaklanmıştır.
HES karşıtları birleşince
Bugün sayıları binlere ulaşacak HES’ler konusunda ciddi kafa karışıklığı ve bilgi kirliliği yaşanmakta. Bunların ne getirip ne götüreceği hakkında halk yeterince aydınlatılmamıştır. Yetkililerin de net bir kanaate sahip oldukları şüpheli. Halk da bir oldubittiye getirilme durumundan şüphelenmekte. HES’lerle elde edilecek enerji, aktıkları çevreye asırlardır hayat veren o güzelim akarsuların ağzının kapatılmasına değer mi değmez mi bilinmiyor. Yani bülbülün eti için öldürülmesi gibi bir yanlışlığa düşülmesi söz konusu. Halk deyimiyle, ‘alınan aptesin ürkütülen kurbağaya değmeyeceği’ ihtimali var. Kaldı ki çok yüksek ve verimli enerji elde edilse bile, bunun için doğal çevrenin tahrip edilmesinin meşruluğu tartışmalı. Zira her şey para ve çıkar demek değil. Bu yüzden birçok yerde halk, HES’lere karşı ayaklanmış, polis ve jandarmayla karşı karşıya gelmiştir. İçlerinden tutuklananlar olmuştur. Halk yine de pes etmemiş, hukuki yollara başvurarak bazen idareyle bazen müteahhit firmayla mahkemelerde mücadelesini sürdürmektedir. Bu mücadele, gerçek bir ‘çevrecilik mücadelesi’. Tahrik, kışkırtma, kandırma sonucu ortaya konmuş bir mücadele değil. Bu yüzden şu ana dek hiçbir HES, kavgasız gürültüsüz inşa edilip üretime geçmiş değil.
HES’lerle ilgili paradoksal bir durum söz konusu: Bilinmektedir ki Türkiye’de belli bir kesim, iktidarın her icraatına, yaptığı her hizmete karşı çıkmakta. Ağzıyla kuş tutsa AKP’nin bu kesime kendisini beğendirmesi imkânsız. Bu kesim, mevcut iktidar aleyhine eylemler düzenler. AKP’ye oy verenler de doğal olarak bu eylemleri desteklemez. HES’ler, söz konusu olduğunda bu kural işlememekte. HES’lere karşı eylemleri AKP karşıtları organize etse bile, partiye oy verenler de HES eylemlerine destek vermekte. AKP’nin % 70’ler civarında oy aldığı Erzurum’da, % 60’lar civarında oy aldığı Karadeniz Bölgesi’nde halk, bizzat HES karşıtı eylem düzenlemekte veya muhaliflerce düzenlenen eylemlere katılmakta. Kimi yerlerde halkın eylemleriyle ve idare mahkemelerin aleyhte verdiği kararlarla çalışmalar durmuştur. Kimi yerlerde de valiliğin veya idari mahkemelerin verdiği kararlarla çalışmalar yürümekte. Halk, devletin gücüne karşı koyamadığı noktada çaresizlikten gözyaşı dökmekte.
Mevcut iktidar HES’ler konusunda oturup yeni baştan kapsamlı bir değerlendirme yapmak ve sonuçta da HES’lerin ülkenin çıkarına olduğu kanaatine varırsa, bu konuda halkı ikna etmek zorundadır. (Eğitimci)