Kaynak: Bolu Ekspress, 17 Mayıs 2012, Dr. Ahsen Saçlı
Geçenlerde Orman ve Su İşleri Bakanımız hidroelektrik santrallere (HES) neden karşı çıkıldığını anlamadığını söyledi. Bu Bakanımız bir yıl öncesine kadar Çevre ve Orman Bakanıydı. Bizde bu Bakanlığı yapan kişinin bunu neden bilmediğini anlamakta zorlanıyoruz. Şöyle ki…
Öncelikle HES’ler iki grupta ele alınabilir. Büyük HES’ler ile küçük HES’ler. Büyük HES’ler barajlı olan HES’lerdir. Baraj ise, sulama, kullanma suyu temini, akış rejimini düzenleme gibi amaçların yanı sıra HES’lerle elektrik enerjisi üretme amaçlı olarak kullanılmaktadır.
Barajların çevresel zararları; ilk olarak suyun toplandığı bölgede bulunan, bitki ve hayvan çeşitliliği ne varsa yok ediliyor. Sonra bölgede bulunan yerleşim alanlarındaki insanlar göçe zorlandıkları için devlet açısından önemli ekonomik ve sosyal maliyetlere neden oluyorlar. Ayrıca bölgede bulunan tarihi ve kültürel eser ne varsa sular altında bırakılarak yok ediliyor. Öte yandan barajlar, bulundukları bölgede iklim değişimine neden olarak yine o bölgenin doğal ortamını olumsuz yönde etkiliyor. Örneğin Ankara’nın karasal bir iklimi vardı ve doğal ortamı da (bitki ve hayvan çeşitliliği) ona göre şekillenmişti. Şehrin etrafına çeşitli amaçlarla yapılan barajlar nedeniyle Ankara’nın iklimi değişti ve ılıman bir iklim rejimine yaklaştı. Ciddi oranlarda nem görülmeye başlandı. Bunun sonucunda da bitki ve hayvan çeşitliliği değişmeye başladı. Karasal iklimde yaşabilen bitkiler ya da hayvanlar yeni iklime ayak uydurmaya çalışıyorlar ya da tümden yok oluyorlar. Ayrıca belirtmek isterim ki, halen doğada ne işe yaradığını bilmediğimiz bir sürü bitki ve hayvan çeşidi bulunmaktadır. Gelelim barajın yapıldığı akarsuyun durumuna bir kere bu suyun içinde bulunan canlılar tamamen değişiyor ve önemli oranda da yok oluyor. Suyun sıcaklığı değişiyor. Nehrin sahip olduğu ekosistem tamamen bozuluyor. Su tutumu nedeniyle aşağı bırakılan su miktarındaki azalma, nehrin aşağı bölgesinde yer alan tüm ekosistemleri bozuyor. O bölgenin toprak yapısı, bitki örtüsü, hayvan varlıkları, bakteri sistemleri dahil her şey bozuluyor. Ayrıca nehrin denize ulaştığı deltaların eriyor. Topraklarda tuzlanma gerçekleşiyor. Biliyorsunuz ki tuzlanmış toprak geri döndürülemez biçimde bozulmuş demektir. Yer altı su kaynakları bozuluyor. Tüm suların kimyasal özellikleri olumsuz yönde değişiyor… Bu ve daha fazlası…
Emin olun burada barajların zararlı etkilerinin tamamını saymaya sayfalar yetmez. Şunu da ifade edelim, barajların kullanım ömürleri var. En uzunu yaklaşık 70-80 yıl. Bu çerçevede fayda maliyet analizi yaptığınızda, yeşil muhasebe ilkelerine göre hareket ettiğiniz de zaten bu yatırımları yapmazsınız. Bu işler yalnızca politika belirleme meselesi…
Eğer gerçekten doğru bir şekilde enerji politikası belirleyecekseniz öncelikle çevresel değerlere dikkat edeceksiniz. Çünkü bu topraklarda ve bu doğada onların da hakkı var. Bu hak çok kutsal bir haktır. Anayasamızda da belirtilen bugünkü ve gelecek kuşakların “sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı”…
Nükleere neden karşı olduğumuzu ve enerji politikalarında gözetilmesi gerekenleri de daha sonra yazarız…