Kaynak: Milliyet, Mehveş Emin, 9 Haziran 2012
Başbakan Erdoğan, Kasım 2011’de Dersim için özür diledikten sonra, Cumhuriyet tarihinin bu karanlık sayfası birdenbire tabu olmaktan çıktı… Gerçi çıkış noktası, CHP’yi sıkıştırmaktı… Ancak TBMM’de Dersim Komisyonu’nun kurulması, ancak Erdoğan’ın bu hamlesinden sonra mümkün oldu.
Evet, 1937-1938 yılları arasında Dersim’de devlet eliyle yapılan sürgün, katliam, evlatlık verme gibi korkunç olayların yazılması, tartışılması artık “serbest”. Ancak devletin bugün, özel şirketler aracılığıyla Dersim üzerinde uyguladığı politikaları konuşmak, yazmak yasak! Zira “köy boşaltma”, yerinden etme, zor kullanma, artık asker değil, HES ve baraj inşaatları aracılığıyla yapılıyor…
Medyada, bölgede planlanan HES ve barajlara gösterilen tepkilere rastlamamanız tesadüf değil. Çünkü içinden HES, baraj kelimeleri geçen her haber artık pek çok medya kuruluşunda otomatik olarak sansürleniyor.
HES yapım süreçleri sırasında yaşanan insan, çevre ve yaşam hakkı ihlalleri, bu durumda kimsenin radarına giremiyor!
84 köy boşaltılacak
CHP’nin İstanbul ve Tunceli milletvekilleri Melda Onur ve Hüseyin Aygün, Dünya Çevre Günü’nde Elazığ’ın Karakoçan ilçesindeki Peri Suyu üzerinde yapılan Pembelik Barajı’na gitti… Burada yaşayan ve protesto yapmayı sürdüren köylülerin sorunlarını ve bölge yetkililerini dinledi.
Peri Suyu üzerindeki Özlüce ve Seyrantepe barajlarının yanı sıra Kiğı Barajı, Pembelik Barajı, Tatar Barajı da yapım aşamasında… Ayrıca iki baraj projesi daha yapılıyor.
Onur ve Aygün, bu barajların bölge halkına yaşatacağı sorunları şöyle anlatıyor:
– Projeler tamamen hayata geçirildiği takdirde 60’tan fazla köy su altında kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak… 84 köyde zorunlu göç söz konusu olacak…
– Böylelikle devlet destekli “köylere geri dönüş” projesi yerine, devlet destekli inşa edilen barajlar ile Dersim’de yaşayan halk, yerlerinden yurtlarından zorla edilecek.
– HES projeleri ile Dersim bölgesinin tarihi, beşeri ve fiziki coğrafyası yok edilmekle kalmıyor! Bölgedeki farklı dini ve etnik grupların bir arada yaşadığı, farklı ayin ve dini biçimlerin kendini yeniden var ettiği ortak mekânlar, dini mekânlar, kutsal addedilen evliya ve ziyaret yerleri de yok edilecek.
Farklılıklara saygı mı?
Hal böyleyken, Dersim katliamı üzerine söz söyleyen vicdan sahiplerine soru sorma hakkımız doğuyor. Cevap veremeyeceklerini bile bile…
– Dersim’de 37-38’i kınayıp, bugün orada yaşananlara dair hiçbir şey söylememek, başka bir katliama göz yummak anlamına geliyor mu, gelmiyor mu?
– Danıştay’ın yürütme kararını durdurmasına rağmen Pembelik Barajı’nda inşaatın devam etmesini, hangi hukuk ilkesiyle açıklanabilir?
– Bu barajlar yapılırken, bölgede yaşanacak çevresel felaket ve insan hakları ihlallerinin yanı sıra tarım, turizm kayıpları hesaba katılıyor mu?
– Dine, inanca önem verdiğini her daim beyan eden hükümet yetkilileri, acaba bu barajların bölgede yaşayan insanların kutsal yerlerini yok ettiklerinin farkındalar mı?
– Acaba sular altında kalacak onlarca türbenin yerine ne konacak? TOKİ, kopya türbe mi yapacak?
– Bölgede yapılan “acele” kamulaştırmalar, Anayasa’ya göre ancak “savaş zamanında” uygulanabilir. Savaş halinde miyiz? EPDK’ya verilen kamulaştırma yetkisinin hiçbir denetime tabi olmaması nasıl açıklanıyor?
Anlayacağınız Dersimlileri, Alevileri topraklarından sürme politikası bitmedi… Sadece biçim değiştirdi.