Kaynak: Haberx, 23 Temmuz 2012, Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta
A-haberde Mehmet Ali Önel tarafından sunulan “Deşifre” isimli programda çeşitli satıcılardan alınan 55 damacananın 41’inde yani yüzde 75’ inde “koliform bakteriler” tespit edildiği açıklanmıştı.
Benim de katıldığım bu programdan sonra okuyucularımdan ve hastalarımdan bunların hangi markalar olduğu ve neler yapılması gerektiği konusunda pek çok sorular geldi.
Önce şunu belirtmek isterim ki ben de bu sonuçları çok önemli buluyorum.
Şayet rastgele alınan 55 numunenin hepsi temiz çıksaydı diyecek fazla bir şey olmazdı ama numunelerin yüzde 75’inin içilemez özellikte olması gerçekten ürkütücü.
Bu numunelerin seçilme şekli, numune sayısı gibi hususlar tartışılabilir ama bu fazla bir şeyi değiştirmeyecektir.
Neticede bu, bilimsel bir araştırma değil.
Analizleri yapan laboratuar bu alanda tanınmış, güvenilir ve akreditasyon belgesi olan bir kuruluş.
Ben analiz sonuçlarının doğruluğundan ve numunelerin seçiminde herhangi bir kasıt olduğundan şüphe duymuyorum.
Hangi markalar olduğunu ben de bilmiyorum
Bunların hangi markalar olduğunu ben de bilmiyorum ama bilsem de açıklamam mümkün olmazdı.
Bildiğim tek şey, bunların herkes tarafından bilinen, medyada her gün reklâmları yer alan ünlü markalar olduğu.
İstanbul’ da herhalde binlerce belki de on binlerce damacanalarla su satılan bakkal, market, büfe ve benzeri satış noktaları vardır.
Bundan dolayı da 55 numunedeki sonuçlara bakarak tüm damacanaların kirli olduğunu iddia etmek de doğru olmaz.
Damacanalarda tespit edilen mikroplar neyi gösteriyor?
Damacanalarda tespit edilenler insan ve hayvan bağırsaklarında yaşayan mikroplar olduğuna göre bu bize damacanalarda bulunan suya lağım suyunun karışmış olduğunu gösterir.
İnsan damağının sularda mikrop olup olmadığını anlaması mümkün değildir; mikropların varlığı ancak mikrobiyolojik yöntemlerle gösterilebilir.
Madem sularda mikrop var neden salgın hastalık yok?
Sularda mikrop tespiti suya lağım suyunun karışmış olduğunun göstergesidir.
Bu mikropların hastalık yapabilmeleri için hem suda bulunan miktarları ve hem de hastalık yapıcı özellikleri önemlidir.
Bu mikroplar şu anda herhangi bir salgın hastalığa yol açmamakla beraber patojen yani hastalık yapan bir mikrobun suya karışması durumunda çok büyük bir salgın kaçınılmaz olur.
Suyun kaynağı ve tek kullanımlık şişeler temiz
Suyun kaynağının ve tek kullanımlık şişelerin temiz olması yani içinde mikrop bulunmaması bize olayın damacanalarla alâkalı olduğunu gösteriyor.
Su kaynakları ruhsat alırken ve ruhsat aldıktan sonra belirli aralıklarla kontrol ediliyor ve bu bakımdan bir sorun görünmüyor.
Tek kullanımlık pet şişelerde de mikroba rastlanmıyor; problem tekrar tekrar kullanılan damacanalardan kaynaklanıyor.
Damacanalar çok kullanılıyor
Damacanaların kanuni olarak istenenden daha fazla kullanılması söz konusudur.
Bu çok kullanılan damacanalardan iki sorun doğuyor.
Birincisi çok kullanma sonucu damacanaların zedelenmesi, çizilmesi ve hatta delinmesi mümkün.
Böyle bir durumda damacanaya konan su temiz de olsa dışarıdan mikrop girmesi kaçınılmaz oluyor.
İkincisi, damacanalar çok iyi temizlenmiyor yani yeteri kadar dezenfektan kullanılmıyor, iyi durulanmıyor olabilir.
Damacanaların tüketiciler tarafından başka işlerde kullanılması, toplanan damacanaların saklanma şartları da önemlidir.
Satıcının kâr hırsı da hesaba katılmalı
Damacana sağlam, az kullanılmış ve iyi temizlenmiş olabilir ama satıcı daha fazla kazanmak için boş damacanaları kendisi uygun olmayan kaynaklardan dolduruyor olabilir.
Damacanaların ağzını kapatmak da teknolojik olarak zor bir şey değildir.
Su üreticisi tanınmış şirketlerin böyle bir şeye tevessül edeceklerine doğrusu ihtimal bile vermek istemiyorum.
Su üreticilerine düşen görevi
Bu işten büyük paralar kazanan, daha fazla satış yapmak için milyonlarca liralık reklâmlar yapan üreticilerin böyle bir problemden önceden haberdar olmalarını ve çoktan gerekli kanuni girişimlere başlamış olmalarını beklerdim.
Onların bu tür bir durumdan haberdar olmamaları da haberdar iseler bu konuda hiçbir girişimde bulunmamış olmaları da bir eksiklik ve suçtur.
Kendi ticari saygınlıklarının zarar görmemesi için bu tür kontrolleri kendilerinin de yapıyor olmaları gerekirdi.
Ne yapalım?
Plastik veya cam damacana ile veya pet şişelerle su satışı ancak özel durumlar için söz konusu olabilir.
İşin en doğrusu “belediyelerin tüm şehre güvenilir içme suyu” sunmalarıdır.
Mesela İstanbul’ da İSKİ, her gün 500 kadar noktadan örnekler alarak suyun güvenilirliğini test ediyor.
Kapımıza kadar gelen suyun temizliği konusunda şüphe yok ama binanın su boruları veya su deposundaki bir problem suyun kirlenmesine yol açabilir ki bunu öğrenmek ve gerekeni yapmak da tüketicinin vazifesidir.
Damacana suyu içmeyelim mi?
Mümkünse damacana suyu içmeyelim; daima şehir şebeke suyunu kullanalım.
Sürekli denetlenen bu suyun temiz olması yanında bir başka avantajı da ucuz olmasıdır.
Damacana su kullanılması zorunlu ise tanınan bir markanın tercih edilmesi, damacananın görünüm olarak yeni olması, üzerinde çizik ve ezikler bulunmaması ve ağzının kapalı olmasına dikkat edilmelidir.
Damacanaların tek kullanımlık olması suyun maliyetini çok artıracağından uygulanması mümkün olmaz.
Damacanaların hormon bozucu ve kanserojen etkileri ispat edilmiş olan bisfenol A (BFA) ihtiva eden plastikten yapılmış olması ise apayrı bir konudur.