Kaynak: Evrensel, Murat Kuseyri, 28 Kasım 2012
Başkanlığı düşürülen Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven ”ihaleye fesat karıştırma” suçlamasıyla hakkında açılan iki ayrı davada toplam 8 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı. Özgüven, suyu parasız dağıttığı, siyanürle altın aranmasına, termik santrallere ve HES’lere karşı mücadele ettiği için kendi deyimiyle “Arı kovanına çomak soktuğu” için AKP iktidarının hedefi haline geldiği düşüncesinde.Tüm yaşananları Özgüven’le Stockholm’de görüştük.
İhaleye fesat karıştırma suçundan hapis cezası almanızın nedenlerini anlatır mısınız?
Jeotermal A.Ş. yüzde 96’sı belediyeye ait olan bir şirket. Tüm okulları, resmi kurumları ve bin civarında evi ısıtıyor. Bir et taşıma, bir cenaze ve 3 tane de öğrenci servis aracı satın aldık. Bu araçları Belediyenin parası olmadığı ve kredi alamadığımız için Jeotermal A.Ş.’den krediyle aldık. 1 yıl sonra belediye olarak bu araçları şirketten kiraladık. Daha sonra bu araçları belediye olarak satın almaya karar verdik. Şirket araçları ihaleye çıkardı. İhaleye girdik ve araçları satın aldık. Hiçbir usulsüzlük olmadı. Bu ihaleden dolayı dava açıldı. Şirket SSK’ya borcu olduğu için araçları satamazmış. Şirketin yönetiminde 5 kişi var. Bunlar arasında Kaymakam da var. Biz belediye adına ihaleye giren 5 kişiye 5’er yıl ceza verildi. Ama Jeotermal A.Ş. yönetimi aleyhinde dava bile açılmadı. Mahkeme kararında kamu zararı, rüşvet, zimmet yok deniyor buna rağmen bizlere ceza veriliyor.
İkinci ceza garaj ihalesinden verildi. Ben belediye başkanı seçildiğimde Dikili’nin nüfusu 4 bin civarındaydı. Nüfus artınca yeni bir garaj yapmaya karar verdik ve ihaleye çıkardık. Lever One adlı bir şirket ihaleye girdi. Başvurudan sonra şirketin noterden onaylanmış evraklarını da gönderdiler. Bu şirket yabancı bir şirket olduğu için ihaleye giremezmiş. Bunu öğrenince ihaleyi iptal ettik. 15 gün sonra yeni bir ihale açtık. İhaleyi başka bir şirket kazandı. İptal ettiğimiz ihaleden bize ceza verdiler. Olanlar iğrenç.
Bu yaşananların siyasal arka planı var mı sizce?
Tayyip Erdoğan defalarca ne pahasına olursa olsun İzmir ve Dikili’yi istiyorum diyordu. Bülent Arınç bir konuşmasında “Osman Özgüven’in davaları neden Yargıtay’da bekletiliyor” dedi. Böylelikle yargıya talimat verdiler.
Dikili’nin kurtuluş günü 14 Eylül’de ve Cumhuriyet Bayramı’nda kutlama yapmamızı engellemek istediler ama başaramadılar. Aşağı yukarı her konuda siyasi iktidarın Dikili’deki temsilcileriyle, kaymakamla ve polisle anlaşmazlığa düştük. Bütün bunlar cezayı vermelerine değil çabuklaştırmasına yol açan nedenler.
ESAS NEDEN BEDAVA SU!
Farklı nedenler de olduğunu düşünüyormusunuz?
Esas neden su. 10 tona kadar su kullananlara bedava su veriyorduk, bunun için 2 sene yargılandım. Bunun sonucunda ben de 13 tona kadar su kullananlardan 1 kuruş aldım. Yargılanırken hakime 1 kuruşla bedava arasındaki farkı sordum. Cevap veremedi. Ulaşım da bedava. Dünyanın en büyük tröstleri su tekelleri. Biz suyu yaşam hakkı ve insan hakkı olarak görüyoruz. Metalaştırılamaz ve satılamaz. Bu davadan bana 12 yıl ceza vereceklerdi. Ama kamuoyu baskısından dolayı ceza veremediler.
Her yıl bir insanın yaşamını yitirdiği bir yolda kazaların önüne geçebilmek için bir istinat duvarı yaptık ve yolu genişlettik. Bundan dolayı bana ve 9 belediye meclis üyesine 1’er yıl ceza verdiler. İnsanların ölmesini engellediğimiz için kıyı kenar çizgisine muhalefetten ceza verdiler.
Bize ihaleye fesat karıştırmaktan ceza veren hakim “İnşallah bu dava Yargıtay’dan döner” dedi. Madem öyle senin hiç mi vicdanın yok bize bu cezayı veriyorsun. Ama amaçları ceza vermekti. Bunun için her şeyi kullanmaya çalıştılar. Benimle birlikte 9 arkadaşıma ceza verdiler. Sadece belediye meclis üyesi oldukları için ceza aldılar.
İçişleri Bakanı tarafından görevden alınmanızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu bana ve arkadaşlarıma yönelik saldırının planlı olduğunu gösteriyor. İktidar hedef göstermiş ve yargı gereğini yapmıştır. Bu durumda belediye başkanını görevden düşürme yetkisi Danıştay’ındır. Ama İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin bunu hiçe sayarak beni görevden almıştır. Olanlar AKP iktidarının muhalif belediyeleri tasfiye etmek için her türlü yönteme başvurduğunu gösteriyor.
HES’LERE, SİYANÜRE KARŞI ÇIKTIK
Altın aramasına ve termik santrallere karşı mücadelenizden bahseder misiniz?
Bizim bölgede siyanürle altın çıkarıyorlar. Siyanür suyu zehirlediği için o bölgede ölen insanların çoğu kanserden öldü. Kozak yaylasındaki dünyanın en değerli çam ağaçlarını talan ettiler. Ben aynı zamanda 30 belediyenin üyesi olduğu Bakırçay Belediyeler Birliği Başkanı’yım. Altın Koza adlı şirket başta olmak üzere altın arayan şirketlere karşı büyük bir mücadele verdik. Mücadelemiz sonucunda maden arama ruhsatları iptal edilmesine rağmen AKP bu şirketlere yeniden ruhsat verdi. Dikili’de siyanürlü altın çıkarma olayını ele alan bir panel düzenledik. 200 kişilik bir grup paneli bastı. Orada
Sivas’ta ölenden fazla insan yaşamını yitirebilirdi. Salona mototof kokteyli attılar. 6 yıldan beri hâlâ dava sürüyor.
Biz bundan 20 yıl önce bölgemizde termik santral yapılmasına karşı çıkmak için İzmir’den Aliağa’ya kadar insan zinciri oluşturduk. O yıllarda termik santrallerin kurulmasını engellemeyi başarmıştık. Şimdi yeniden gündeme getirdiler. 7 termik santral inşa ediyorlar. Biz de buna karşı mücadele ediyoruz. Ne yazık ki CHP’li Aliağa Belediyesi termik santraller yapılması için ruhsat verdi. Biz ona karşı çıktık. Allianoi Bergama’da baraj için burayı kapatmak istediler. Buna karşı çıktık. Ama buna rağmen kapattılar. HES’lere de karşı çıktık.
KÜRT SORUNU DİYALOGLA ÇÖZÜLÜR
Son olarak çok sayıda Kürt Belediye Başkanı ve belediye meclis üyesinin KCK’ye üyelik suçlamaları ile cezaevlerinde tutulmalarını nasıl yorumluyorsunuz?
Her şeyden önce Türkiye’de Kürt sorunu var. Sorunun barışçıl ve demokratik yollardan çözülmesinden yanayım. Belediye olarak Van’lı çocukları 3 grup halinde Dikili’de misafir ettik. Toplam 75 çocuk geldi. Amacımız depremin neden olduğu travmayı unutmalarını ve buradaki halkla kaynaşmalarını sağlamaktı. Giderken istemeyerek ve ağlayarak döndüler. Önyargıları yok ettiğiniz sürece barışı sağlamak zor değil. Ben KCK’den cezaevinde yatan belediyecilerin suç işlemediklerini düşünüyorum. AKP kendisine engel olarak gördüğü insanlar için suç icat ediyor. Tutuklamalarla, bombalarla ve öldürmeyle barış sağlanamaz. Erdoğan barış istemiyor. Savaşın sürmesini çıkarlarına daha uygun görüyor. Ben sorununun diyalogla çözülmesinden yanayım. Türklerle Kürtlerin kardeşçe bir arada yaşamalarını istiyorum. (Stockholm/EVRENSEL)