Tabiatın ölüm fermanı Meclis’te

doga1Kaynak: Milliyet, Mehveş Evin, 26 Şubat 2013
Normal bir ülkede, adı ‘Tabiatı ve Bio-çeşitliliği Koruma Kanunu’ olan bir yasayı, doğaseverler canı gönülden destekler.
Ancak bizim gibi, kelimelerle oyun yapmanın, kavramların içini boşaltmanın ve kötüye kullanmanın adet haline geldiği ülkelerde isyana neden olur.
Daha taslak halindeyken ne kadar büyük bir kandırmaca olduğunu yazdığım tasarının bu hafta Meclis’te görüşülmesi bekleniyor. Eğer kıymetli vekillerimiz bu tasarıyı onaylarsa, memleketin tabiatı açısından tam anlamıyla bir intihar olacak…

Her yer ranta açılacak
84 sivil toplum kuruluşu, ülkenin geleceğini belirleyen bu endişe verici tasarının geri çekilmesini talep ediyor. Tasarı, kamuoyunun ve uzmanların katılımıyla, müzakerelerle yeniden hazırlanmalı. Uluslararası doğa koruma sözleşmeleriyle de uyum içinde olmalı. Aksi takdirde… Maden, kentleşme, HES gibi enerji yatırımları gibi faaliyetler, doğayı daha fazla tehdit eder hale gelecek… Doğal SİT statüsü ortadan kaldırılacak. Bu da, halen bakir kalmış kıyıların, arazilerin ranta açılması demek… Korunan alanların sınırları, ‘yeniden değerlendirme’ gibi akıllara seza bir tanımla değişebilecek.

Bu bir felaket!
Türkiye yüzölçümünün şu anda korunan yalnızca yüzde 4-5’lik alanının artırılması gerekirken, tam tersi yapılacak…
Üstelik bu durum, taraf olduğumuz sözleşmelere (RAMSAR, BM) aykırı. Bu sözleşmelere göre korunan alanların en az yüzde 15 olması gerekiyor!
Her zamanki gibi ‘üstün kamu yararı’ gibi muğlak ifadelerle ülkenin en kıymetli alanlarını ranta açan bu tasarının hepimizin geleceği için bir felaket olacağını bilin. Çünkü tasarıya göre, yöre halkının karar aşamalarında hiçbir yeri olmayacak!
Koruma alanlarıyla ilgili tek yetkili, bakanlık olacak! Turizm, yapılaşma, yatırım bol bol teşvik edilecek… Milli parklar elden gidecek… Tabiatı korumaysa yalnızca ‘hoş bir seda’ olarak kalacak. Söyleyin, bu talana, bu kıyıma gönlünüz razı mı?

NASIL KUŞA DÖNDÜ?
1. Doğa koruma konusunda çerçeve bir kanuna ihtiyacımız vardı. Sivil toplumun desteğiyle 2003’te Doğa Koruma ve Biyolojik Çeşitlilik Kanunu hazırlandı. Ancak
10 yılda defalarca değiştirilerek kuşa çevrildi.
2. Söz konusu tasarının son hali, bırakın doğayı korumayı, ‘kullanma’ amaçlı bir şekil aldı. İsim aynı olsa da içerik tamamen değişti. 2010’da TBMM’ye sevk edilen kanunda, destek veren sivil toplum kuruluşları ve uzmanlar sürecin dışında bırakıldı.
3. 16 Mart 2011’de Çevre Komisyonu, bu taslağı kabul etti. Bir yıl geçti ve tasarı, kabul edilen son metin üzerinden tekrar değiştirilerek gündeme geldi. Yani tasarının oluşturulma süreci şeffaflıktan uzak hazırlandı.