Kaynak: Ender Açık, 14 Ağustos 2013
Serdar Kadakal’ın ailesine sabır diliyorum. Unutmayacağım. Bu süreçte hayatını kaybeden diğer arkadaşlarımı unutmadığım gibi. Sorduğum soruların birçoğuna cevap alamıyorum. Sonra cevabı kendi kendime bulmak zorunda kalıyorum. Türkiye’de yaşıyorsanız ve soru sormayı biliyorsanız, hayat gerçekten çok zor.
Neden musluktan su içemiyoruz diye sormuştum twitter üzerinden devlet erkanına. Ne onlardan ne de herhangi birinden bir yanıt geldi. Benden başka merak eden yok sanırım.
Bilmiyorum bir yerlerde istatistik olarak var mı ama Türkiye’de son 10 yılda kaç adet damacana su satılmıştır? Pet şişe oranları da belli midir? Litrelere ve şehirlere göre içme suyu satışı ne durumda acaba?
ASKI’nin fiyatlarına baktım. Konutlar için suyun metreküp fiyatı 2,08; işyeri, sanayi ve elçilik için 5,82; resmi aboneler için 4,69; resmi kurum park ve bahçe, spor kulüpleri için 2,61; özel park ve bahçe için 3,10; mandıra 2,08; ibadet yerleri ücretsiz; muhtarlık ve hizmet binaları 2,08; şehit, gazi ve özürlüler 1,03; belediye park ve bahçe 1,56; arıtılmamış su için tarifeler yönetmeliğinin 32. maddesine göre her abone türünün kendisine uygulanan su satış tarifesinin %75’i uygulanır; organize sanayi (kendi su dağıtım şebekesi olanlar için) iş yeri tarifesinin %75’i uygulanır.
İstanbul için de aşağı yukarı aynıdır diye düşünüyorum zira yaklaşık bir saattir ISKI’nin sitesine giremedim. Bir de su kullanımına göre bu tarifeler değişiyor. Mesela 0-10 metreküp arasında başka tarife, 10-20 arasında başka tarife var.
İstanbul’da sokaklarda çeşmeler olduğu zamanları hatırlayan var mı? Yeni nesil “hayrat” nedir biliyor mu? Üzerinde “…. anısına yaptırılmıştır” yazan bir çeşme görmüş 20 yaşında birisi kaldı mı?
İktidar sahipleri işlerine geldiğinde Osmanlının torunu olurken, Osmanlıların “insanların su hakkına” sahip olduğunu kabul edip, mümkün olan her yere su götürdüğünü biliyorlar mı? Çok uzağa gitmenize gerek yok. Fatih-Unkapanı’ndaki su kemerlere bakmanız yeterlidir. Fatih’te kaç tane çeşme gördünüz sokaklarda? Keza Taksim için de aynı şey söylenebilir. Adı üstünde “su taksimi yapılan yer”di.
Edirnekapı Yurdu’nda kalırken, bir arkadaşım “su satın almayı” reddederek musluktan su içiyordu. En son mide operasyonu geçirdiğini duymuştum ki bunda “musluk suyu”nun ne kadar etkili olduğunu artık size bırakıyorum.
Ortadoğu’daki en büyük sıkıntının petrol yerine su olduğunu fark etmek için acaba nasıl bir organizasyon kurmak gerekiyor? Elbette tuzu kuru petrol zenginleri için Afrika’da susuzluk çeken insanları düşünmek bir nevi işkence olabilir fakat uzağa gitmelerine de gerek yok.
Vücudunun %75’i sudan oluşan bir canlının “su hakkı”nın olmaması gerçekten garip geliyor bana. Bundan yaklaşık 3 sene önce bu “su hakkı” meselesini konuşurken, öğretmen bir arkadaş aynen şu yorumu yaptı: Eğer su bedava olursa tarlayı gece gündüz sularım! Bunu sadece ben yapmam bu civardaki herkes yapar (Antalya bölgesini kastederek). Komünist olarak damgalanmamı zaten saymıyorum bu tartışmada.
İnsanlardan bilinçli olmasını beklemek saçma bir durum oldu. Bir öğretmen bu yorumu yapabiliyorsa artık sözün bittiği yerdeyiz diyebilirim. (Ortaokul zamanlarında okula traktörle gelen bir matematik hocamız vardı. Bu bizim oralarda alışıldık bir şeydir.)
İnsan motivasyonunun para olduğu bir dünyada, doping yapan sporcuları eleştirme hakkınız yoktur. Pet şişe suyu satan şirketlerin kâr marjını hesaplamak için şirket kapısında yatan gençlerimizi de eleştiremeyiz. Üzerinde doğal kaynak suyu yazan ama aslında işlenmiş su satan firmalara hele hiçbir şey diyemezsiniz. Çünkü para, sizi bir şekilde susturur.
Şimdi o zaman ben de başbakana soruyorum: Madem kimsenin hayatına karışmadığınızı iddia ediyorsunuz, neden musluk suyu içemediğimizi açıklar mısınız?