Kaynak: BBC Türkçe, Aylin Bozyap, 14 Kasım 2013
Antalya’nın Manavgat ve Akseki ilçeleri arasındaki, Ahmetler Kanyonu’ndaki Karpuz Çayı üzerinde yapılmak istenen HES projesine direnen köylülere Salı akşamı ateş açıldığı yolunda basında bazı haberler yer aldı.
Ahmetler Köylüleri ve A Platformu (Antalya Isparta Burdur Denizli Kaş Platformu), Çarşamba öğle saatlerinde bir basın duyurusu yayınlayarak ‘bölgede HES projesini yürüten şirketin, hedef gözeterek dokuz gündür bölgede çadır kurup direnen halka silahla saldırdığını’ bildirdi.
Duyuruda sözlerine yer verilen köylülerden Mehmet Çalı, şirketin inşaata başlamak üzere alana geleceği haberini jandarmaya ilettiklerini, “hava kararırken ormanlık alandan çadırlarına doğru gelen 50 – 60 kadar şirket elemanına onların yetkilisi olduğu anlaşılan bir görevlinin önce ‘silahlarınızı hazırlayın’ sonra da ‘yukarıdan ses geliyor, ateş edin!’ dediğini söylüyor. Çalı, köylülerin hemen yanındaki jandarmanın, silah açılmasına ancak 45 dakika sonra müdahale ettiğini belirtiyor.
Şirket yetkilisi : Asıl bize saldırıldı
Olaydan kısa süre sonra alana geldiğini söyleyen A Platformu Sözcüsü ve Türkiye Tabiatını Koruma Derneği Antalya Şubesi Başkanı Hediye Gündüz, bunun yeni bir gelişme olmadığını, son bir ayda üçüncü kez yaşandığını söyledi.
Bölgede faaliyet gösteren Seçenek Enerji’nin bağlı olduğu Delta Yatırım Holding Enerji Grup Başkanı Gürsel Özkan, BBC Türkçe’ye verdiği mülakatta köylülerin tesisi istemedikleri için her şeyi söyleyebildiklerini, ancak Salı günü, asıl kendi çalışanlarının mağdur olduğunu savundu.
Özkan “Manavgat Akseki jandarmasının tutanağına çok rahat ulaşılabileceğini, bu tutanakta taşeron firma araçlarının gece sahaya girmeye çalışırken, kimliği belirsiz kişilerin tepeden attığı kayalarla tahrip edildiğinin, yaklaşık 30 bin liralık hasar olduğunun ve içindeki insanların da zar zor kurtarıldığının yazdığını” söyledi. Özkan’ın dikkat çektiğine göre tutanakta, dört el silah sesi duyulduğu, karanlıkta ormanın içinden geldiği, kayaları atan ya da karanlıktan dört el ateş açan kişilere de bu mermilerin çekirdeklerine de ulaşılamadığı belirtildi. Gürsel Özkan, jandarmanın işçilerin güvenliğini sağlayamayacağından dolayı kaymakam kararıyla, işçilerin de sahadan çıkartılmasına karar verdiğini de ekledi.
‘Kovanlar elimizde’
Köylülerin avukatı Ramazan Ecevitoğlu ise BBC Türkçe’ye yaptığı açıklamada, “jandarmanın gece karanlığında net bir araştırma yapamadığını, orada bulunan halkın toplayıp kendisine verdiği, kendisinin de yarın (Cuma günü) şikayet dilekçesine ekleyeceği kovanlar olduğunu” söyledi.
Ecevitoğlu köylülerden aldığı bilgiye göre 30 – 40 el ateş edildiğinden bahsederken “yakınlarına gelen tüfek kapsülleri, mermi çekirdeklerini o arada toplamışlardır” diye konuştu.
Ecevitoğlu kendisinin elinde 12 Kasım’da kullanılan silahlardan 3 tane boş tabanca kovanı, 2 tane de tüfek fişeği kovanı olduğunu belirtti.
Benzeri olayların daha önce de yaşandığını ve son kovanların yanına, bu olaylarda ele geçen kovanları da ekleyerek yetkililere vereceklerini ifade etti.
Avukat Ramazan Ecevitoğlu, kaymakamlığa da dilekçe verdiklerini, bundan sonra geçme girişimleri olduğu takdirde kanyon girişinde ateşli ve benzeri silahlar bakımından kontol edilerek geçirilmelerini istediklerini, şikayet dilekçesinde de aynı şekilde olaylar sürecini anlattıklarını vurguladı.
Korumaların silah kullanma yetkisi
Ancak jandarmanın tutumuna yönelik eleştiriler söz konusu.
Derelerin Kardeşliği Platformu Sözcüsü Ömer Şan defalarca uyarmalarına rağmen jandarma ve kolluk kuvvetlerinin adeta firmaların koruma görevlisi gibi çalıştığını savundu. Şan’a göre bir anlamda İçişleri, Orman ve Su İşleri, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı HES çalışanlarının her türlü baskıyı kullanmasını adeta yasalmış gibi görüyor.
HES uzmanı avukat Mehmet Horuş ise “şirketin özel güvenlik elemanları ya da devletin kolluk güçleriyle bu bilimsel, teknik sorunun çözülmeye çalışıldığına” dikkat çekti. Horuş’a göre “Doğal olarak vatandaşla oradaki silahlı adamlar karşı karşıya geliyor ve bu, bir sorun çözme yöntemi olarak görülüyor. Kamu otoriteleri vatandaşın mağduriyetini gidermek için çaba sarfedeceğine, sorunu bir güvenlik sorununa dönüştürüp çözmeye çalışıyor. ”
Peki, şirketlerin bu tür projeleri yürütürken güvenliğini sağlama hakkı olmamalı mı?
HES uzmanı avukat Mehmet Horuş, şirketlerle su kullanım hakkı anlaşmaları yapılırken bu projelerin güvenliğinin de şirketin kendi özel güvenlik elemanlarıyla sağlanacağı yolunda hükümler konduğunu söylüyor.
Ancak Horuş’a göre “buna gerek yok pek çok yerde jandarma zaten şirketin özel güvenlik birimi gibi davranıyor, vatandaşa.”
Öte yandan Delta Yatırım Holding Enerji Grup Başkanı Gürsel Özkan, valiliğin dağın başında korumalarını temin edemeyeceği gerekçesiyle bir miktar sertifikalı özel koruma almalarını özellikle talep ettiğini kabul etti.
Gürsel Özkan, sorumuz üzerine bu kişilerin yasayla tanınmış silah taşıma yetkileri olduğunu da ekledi. Çalışanlarına yönelik silah taşıdıkları ya da bu olaya karıştıkları yolunda bir suç duyurusu olup olmadığını sorduğumuzda ise Özkan, “Burası Teksas değil ki, her isteyen cebine silahı koysun dolaşsın. Burada, kimler bu silahları taşıyor, sertifikalı güvenlik elemanları. İsimleri cisimleri valilikte var. Bizim tarafımızdan yapılmış suç duyuruları var. Biz darp edildik.” karşılığını verdi.
Köylülerin can güvenliği
A Platformu Sözcüsü Hediye Gündüz’e göre meselenin iki boyutu var: Biri köylülerin can ve mal güvenliğinin olmaması, diğeri ise HES şirketinin alanda inşaatı başlatmak üzere yasal izinli görünmesine rağmen bu iznin yasal olmaması.
Gündüz, “bir hukuki entrikayla izni alıyorlar. Köylülerin duymayacağı, görmeyeceği yere duyuru asılıyor. Böylece köylüler böyle bir inşaatın başlayacağı bilgisini bilmiyorlar. 2009’dan beri işlemler yürümüş, köylüler 2011’den itibaren haber almaya başladı.” diyor.
Delta Yatırım Holding Enerji Grup Başkanı Gürsel Özkan, şirket olarak devletin belirlediği yasalarla gerekli izinleri aldıklarını, bu izinlerle yetinmeyip Ahmetler Köyü sakinleri ve dernek yetkilileriyle şahsen defalarca toplantı yaptığını, kendilerine herhangi bir zarar gelmeyeceğini anlatmaya çalıştığını, insanların bunu bir noktaya kadar anladıklarını ancak sonunda istemediklerini vurguluyor.
‘Ahmetler tek örnek değil’
Avukat Horuş, Ahmetler’de yaşananların tek örnek olmadığını belirtirken benzer şekilde geçen yıl Karakoçan’da, Erzurum Tortum’da Karaçam Köknar köylüleri Solaklı vadisinde de şirket elemanlarının vatandaşa ateş açtığını vurguluyor. Horuş, “Mutlaka uzun namlulu silahlarla ateş açmaları gerekmiyor, bir şekilde şiddet uygulanıyor, jandarma ile şirketle özel kolluk güçleriyle vatandaş karşı karşıya geliyor ve fiziksel şiddete maruz kalıyor. Maalesef Türkiye genelinde rutin uygulamaya dönüşmeye başladı diye kaygı duyuyoruz” diyor.
Horuş, Ahmetler’de suç duyurusunda bulunulduğunu ama köylüye kalmadan valiliğin bu suçu işleyen herkes hakkında gerekli yasal işlemleri başlatması gerektiğini söylerken bir de serzeniş de bulunuyor: “Ama bu yönde hiç tanık olmadık maalesef. Maalesef bizde valiler, kamu otoriteleri tarafsız davranmıyorlar, şirket lehine tutum alıyorlar.”