Kaynak: Pelin Cengiz, Taraf, 18 Aralık 2013
Çin’de 1950’lerin sonunda Mao Zedong, tarımsal ürünlere zarar verdiği gerekçesiyle bazı hayvan türlerinin soyunun tüketilmesi için bir kampanya başlattı. Nasıl trajik sonuçlarının olacağını asla hesap edemediği kampanyanın en büyük hedefi serçelerdi. Ülkede “Büyük Serçe Kampanyası” olarak bilinen, serçeleri avlamak ve öldürmek üzere özel yöntemler kullanılan bir furya sonucu, serçelerin yediği böcek ve çekirgelerin sayısı giderek arttı, bu durum tarımsal ürünlere serçelerden daha fazla zarar verdi, üzerine kötü hava şartlarıyla gelen kuraklık da eklenince ülke tarımı dibe vurdu, büyük bir kıtlık başgösterdi, milyonlarca insan hayatını kaybetti. İnsan eliyle doğanın dengesiyle oynamanın getirdiği en acı, en çarpıcı örneklerden biridir Çin’deki serçe katliamı.
Bugün size hayatını kuşlara ve tabiata adamış bir adamın hikâyesinden bahsedeceğim. Utah Üniversitesi’nde akademisyen, ornitolog, doğa koruma bilimci ve ekolog Çağan Şekercioğlu, sekiz yıldır Aras Nehri Kuş Cenneti ve sulak alanında bilimsel çalışmalar yapıyor. Burası Türkiye’nin Samsun Kızılırmak’tan sonraki ikinci büyük kuş inceleme noktası. Şekercioğlu, buranın bozkırın ortasında bir vaha olduğunu ve kuşları mıknatıs gibi buraya çektiğini söylüyor. Şu âna kadar 252 ayrı tür listelemişler, araştırmalar halen sürüyor. Şekercioğlu, potansiyel tür sayısının 300’ü bulabileceği görüşünde.
Net bir rakam söylemek zor olsa da, bu alana yılda yüzbinlerce kuş konup kalkıyor. Bugüne kadar 50 binden fazla kuşa halka takmışlar, nüfus sayımı gibi kuşları izleme imkânına sahipler. Üç kıtadan kuşların buraya geldiğini belgelemişler, Türkiye’de halka takılan kuşları Zambiya’da inceleme yapan Hollandalılar bulmuş mesela. Güney Afrika’dan 8000 kilometreden bu sulak alana gelen kuşları tespit etmişler. Türkiye envanterine daha önce girmemiş şakrak kuşu, kırmızı gözlü atmaca gibi türler ilk kez kayda alınmış. Burada sadece kuşlar yok aslında, bölgenin endemik bitki ve soyu tehlikede olan sürüngen türleri barındıran bir özelliği de var.
Buraya kadar her şey güzel. Gelelim Türkiye’de her sulak alanın kaderinin sonunda varacağı yere. Aras Nehri’yle Iğdır Ovası’nın bir bölümünü, verimli tarım arazilerini, Iğdır-Kars otoyolunun 22 bir bölümü kapsayan 33 kilometrekarelik bir alanı sular altında bırakacak iki HES projesi planlanıyor. Baraj yapılırsa bu kuşların çoğu yok olacak. Şekercioğlu, 10 kilometrekarelik bir alanı kurtarmanın peşinde, projenin biraz daha farklı bir yere yapılması önerisine olumlu yaklaşılmamış, DSİ yetkilileriyle orta bir yol bulmak mümkün olmamış. Şekercioğlu, projenin ÇED önizleme raporunun ise özensiz ve yanlışlarla dolu olduğunu söylüyor.
Bu arada, HES ihalesini alan Bemak Elektrik, barajın kâr marjının yüzde 2,5 olduğu gerekçesiyle ihaleyi almaktan vazgeçmiş. HES’lerin yapılacağı alan aynı zamanda deprem bölgesi. Ayrıca, bu tür durgun suyla dolu baraj göllerinin şark çıbanı ve sıtma gibi hastalıkları yaratan sineklerin üremesi için en ideal ortam olduğunu belirtiyor Şekercioğlu.
Geçen günlerde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından kabul edilen Şekercioğlu, bir saat boyunca meselenin önemini anlatmış, Aras’ı kurtarmak için toplanan 13 bin imza kendisine sunulmuş. Doğa meraklılarının ve ekoturistlerin takip ettiği Audubon Magazine, eylülde kapsamlı bir haber çalışması yapmış. Aras Kuş Cenneti konusunda Ramsar Genel Sekreterliği, hükümete yakında bir mektup gönderecek. Şekercioğlu, durumu Dünya Doğa Koruma Birliği, Bird Life International, BM Çevre Programı gibi kurumların temsilcilerine anlatarak, konuyu giderek daha fazla uluslararası alana taşımaya çalışıyor.
National Geographic’in kuruluşunun 125. yılı sebebiyle dünyada sadece 22 kişiye verilen Risk Alanlar Ödülü’ne layık görülen Şekercioğlu, “Türkiye’de en büyük risk doğa bilimci olmak” diyor, haksız mı sizce?