Kaynak: Çiğdem Toker, Cumhuriyet, 14 Temmu 2014
AKP iktidarının “acele”si bitmiyor. Yurt savunması ya da özel yasalarda belirtilen olağanüstü durumlarda başvurulan bir yol olan “acele kamulaştırma”, AKP iktidarında, sayısal olarak Bakanlar Kurulu’nun en çok karar ürettiği alanlardan birine dönüştü.
“Acele kamulaştırma”yı geleneksel kamulaştırmadan ayıran temel özellik, taşınmazlarına el konulan vatandaşa, paralarının bilirkişi tespitinden sonra 7 gün içinde “peşin olarak” ödenmesi.
Arazisine girilen doğrudan muhatabı kısmen de olsa “memnun ettiği” için iktidarın elini güçlendiren bu yöntemde, ne projenin yapılacağı yöre halkının fikri tam alınıyor ne de ÇED raporlarına özen gösteriliyor.
En çok nehir ve dere kenarlarında HES yapımı için çıkarılarak, doğayı geri dönülemeyecek biçimde tahrip eden “acele kamulaştırma” kararlarında, özellikle son üç yıldır ciddi bir artış gözleniyor.
Resmi Gazete arşivini tarayarak yaptığım çalışma sonucuna göre, hükümet 2014 yılının başından bugüne kadar geçen süre içinde, toplam 165 adet “acele kamulaştırma” kararı aldı.
Bu kararların dökümünü aktarıyorum:
– 39 HES
– 5 baraj ve HES
– 35 RES (Rüzgâr Enerjisi Santralı)
– 41 enerji iletim hattı.
Üç alanda yoğunlaşan ve toplamı 120’ye ulaşan bu kararların dışında kalan 25 kararda ise bir adet kentsel dönüşüm, sulama, içme suyu, denizaltı kablosu, kentsel dönüşüm, jeotermal kazı, havaalanı pisti uzatımı gibi farklı konu ve projeler yer alıyor.
Bu yıl boyunca, Bakanlar Kurulu’nun “acele kamulaştırma” konusunda yetki verdiği kurumlar ve yaptıkları uygulama sayısının dökümü ise şöyle:
– 70 Maliye
– 56 TEİAŞ
– 15 EPDK
Üç kurumda yoğunlaşan ve toplamı 141’e ulaşan kararlardan kalan 24 “acele kamulaştırma” uygulayıcısı arasında ise DSİ, TOKİ, DDY, BOTAŞ, TSE, valilik gibi kurumlar yer alıyor.
Hükümetten “acele kamulaştırma” kararı yetkisini en fazla sayıda alan kurum olan Maliye, bu yetkiyi ağırlıklı olarak HES ve RES’ler için kullanmış. İkinci sıradaki TEİAŞ ise enerji iletim hatları için.
“Sürdürülebilir enerji” gerekçesiyle verilen HES lisanslarıyla birlikte gelen “acele kamulaştırma” kararları, doğada yol açtığı tahribatın yanı sıra, ülke genelinde mülkiyet yapısı ve kullanımında ciddi değişikliklere yol açıyor. Diğer yandan, canlı türlerini yok eden, dere yataklarını değiştiren, suyu kirleten HES’lerin, iktidar ve enerji bürokrasisi jargonuyla “çevreci” olduğu tezinin artık kirli bir resmi propagandadan öte anlamı olmadığını biliyoruz.
Kanunda istisnai bir yol alan bu yöntemin “genel” bir uygulamaya dönüşmesi, “acele kamulaştırmayı” otoriter bir politika aracına dönüştürmekle kalmıyor. İçinde “kamulaştırma” kelimesi geçmesine karşın; ÇED raporlarını şirket çıkarlarına feda etmesiyle de ismi konulmamış yeni bir özelleştirme yöntemi haline getiriyor.
Bu tespitin iddialı bulunması halinde ise şu soru yanıt bekler:
“ÇED raporu alamadığı için başlayamayan kaç proje var?”
Yine Resmi Gazete’de yaptığım tarama sonuçlarına göre, Bakanlar Kurulu, 2011 yılında 28, 2012 yılında 160, 2013 yılında ise 250 adet acele kamulaştırma kararı aldı. Hükümetin planladığı, binlerle ifade edilen HES sayısına ve bu yılın ortasında 165’e ulaşan karar sayısına bakıldığında, bu rakamın yıl sonunda geçen yılın bilançosu olan 250’yi aşacağı rahatlıkla söylenebilir.