Amerika, iklim felaketlerinin birinden ötekine savrulan bir kıta: hortumlar, tropik fırtınalar ve kasırgalar, rekor kar yağışları, sert kuraklık… Kuraklığın seller ya da kasırgalar gibi mal ve can kaybına yol açan bir felaket olmadığı doğru. Aslında, kuraklığın yavaş yavaş büyüyen ve yavaş yavaş yok olan bir felaket türü olması onu felaket olarak tanımlamamızı zorlaştırıyor. Sosyal ve mali bedeli kasırgalar ve seller kadar olmasa da, tabi ki çok büyük ve Amerika’nın en pahalıya mal olan felaketlerinden.
Kuraklık, üzerine en çok kafa yorulan iklim değişikliği meselelerinden birisi. Biliyoruz ki, iklim değişikliği, pek ala; insan eli değmeden, doğal olarak da gerçekleşebilir. Fakat insanlar ısıyı yakalayan gazları atmosfere salmaya başladığından beri insan etkisinin doğal etkiden bariz biçimde ayrıştığını görüyoruz.
Kuraklık, hem doğal hem insan kaynaklı faktörlerin tetiklediği olaylara mükemmel bir örnek. Bu etkileri birbirinden ayırabilmek bilim insanları için zahmetli bir iş. Fakat kuraklık gibi sosyal ve ekonomik bedelleri ağır bir sorunla baş başa isek, katlanmamız gereken bir zahmet.
Yakın zamanda yapılan bir çalışma, tam da bunu yapmayı amaçlıyor. R. Seager ve M. Hoerling; Journal of Climate’de yayınlanan çalışmalarında, deniz yüzeyi sıcaklıklarını baz alan iklim modellerini kullanarak geçtiğimiz yüzyılda Kuzey Amerika’da kuraklığın okyanus ısısıyla mı, doğal bir değişimin sonucu mu, yoksa insan ürünü mü olduğunu araştırıyorlar.
“Kuraklığın, birbirinden ayrı ve birbiriyle etkileşim içinde pek çok nedeni olabilir. Esas olarak kuraklık, yağışların azalması ve bazen yüksek sıcaklıktan dolayı buharlaşma oranının artmasından kaynaklanır. Okyanus sıcaklığına bağlı değişkenler kuraklığın asıl tetikleyicisidir. Örneğin; Pasifik Okyanusu’ndaki Nina hadisesi ve Atlantik Okyanusu’ndaki ısınmanın Amerika’daki kuraklık ile aynı zamana rastlaması bunu ortaya koyuyor.”
Sonuç bekledikleri gibi, üçü birden etkili. Fakat detaylar ilgi çekici.
Doğal kuraklığın sebep olduğu toprak nemi kaybının yanında boyutları küçük de kalsa; küresel ısınma, toprak neminin uzun dönemli azalmasına yok açıyor. Uzun dönemli ısınma nedeniyle, kuraklık koşulları beklenenden daha çabuk gelebiliyor ve atlatılması daha fazla zaman alabiliyor. Artan sera gazları istikrarlı bir kuraklığa neden oluyor.
Sonuç, diğer araştırmacıların sonuçları ile uyumlu. İnsan kaynaklı sera gazlarının meydana getirdiği ısınma doğrudan doğruya kuraklığa sebep olmuyor fakat kuraklıkla çok daha erken ve çok daha zorlu bir biçimde yüzleşilmesine neden oluyor.
Burada şuna dikkat çekmek gerekiyor. İnsan kaynaklı emisyonların neden olduğu kuraklığın ekstra zararları, kuraklıktaki payları ile doğru orantılı olarak açıklanamaz. Diyelim ki, kuraklığın %10’u insan kaynaklı faktörlerin bir sonucu ise bu kuraklığın sosyal ve ekonomik sonuçlarının da yalnızca %10’undan insan kaynaklı faktörlerin sorumlu olduğu anlamına gelmiyor.
Yapılabilecek en iyi benzetmelerden biri Sandy Kasırgası olur. Su sıcaklığına insan kaynaklı faktörlerin etkisinin, yağışları %10 civarında arttırdığı tahmin ediliyor. Bu fazladan %10 yağış, %10’dan çok daha fazla sosyal ve ekonomik zarara yol açtı. Yine benzer şekilde, deniz kabarmasının yalnızca %10’undan insan etkisini sorumlu tutabiliriz. Fakat bu fazladan %10’luk deniz seviyesi yükselmesi sonucunda oluşan selin meydana getirdiği zarar, hiç de bu sayı ile orantılı değildi. Bunları göz önüne aldığımızda, sera gazı kaynaklı küresel ısınmanın sebep olacağı daha erken, daha hızlı ve daha zorlu bir kurak sürecinde ne tür sosyal ve mali bedeller ödememiz gerekebileceğini düşünmek zorundayız.
Dikkat çekilmesi gereken bir diğer mesele daha mevcut. Kuraklığın hem insan kaynaklı hem de doğal nedenlerden meydana gelebildiğini ve doğal nedenlerin bundaki payının daha fazla olduğunu söylemiştik. Bununla birlikte, insan kaynaklı faktörler doğal süreçleri ve döngüleri de etkileyip değiştirebiliyor. Sera gazı kaynaklı ısınmanın okyanus sıcaklığı dalgalanmalarını ve atmosferdeki döngüyü değiştirdiğine dair araştırmalar mevcut. Bu iki faktörün kuraklığın doğal nedenleri olduğunu hatırlarsak, insan etkisinin yalnızca doğrudan etki ile sınırlı olmadığını söylemek zorundayız.
Kaynak: TheGuardian