Geçen hafta yayınladığımız bir dosya ile 2016 yılının iklim ve su panoramasını sizlerle paylaşmıştık. Bu hafta ise bir başka dosyayı paylaşıyoruz. Geçtiğimiz 2016 yılı su krizlerinin yanı sıra su hakkı mücadeleleri açısından da oldukça hareketli bir yıl oldu. Gerek iklim değişikliği, gerekse iklim değişikliğini daha beter hale getiren yönetimsel sorunlar sayesinde dünyanın pek çok yerinde kentsel su hizmetleri konusunda krizler yaşandı. Kentlerde yaşanan bu krizler suya sadece fiziksel erişimde kısıntılara neden olmadı, aynı zamanda ekonomik erişimi de engelledi. İnsanlar en temel hakları olan suya erişimde sıkıntılar yaşadı. Bu hak ihlaline karşı mücadeleler bazı yerlerde yeni başlarken, bazı yerlerde daha bütüncül ve evrensel hak mücadelelerine doğru evriliyor. Bu dosyada, 2016’da öne çıkan, daha önceden başlamış olup devam eden ve hukuksal kazanımlara dönüşmüş olan bazı su hakkı mücadelelerini ele alacağız. 2017 yılının bir mücadele yılı olması dileklerimizle…
Guatemala’da binlerce kişi su hakkı için yürüdü: Latin Amerika ülkesi Guatemala’da yerli topluluklardan 15 bin kişi şirketlerin kâr hırsına karşı su varlıklarının korunması için yürüdü. 11 Nisan’da 80 kadar örgütün başlattığı “Su, Toprak Ana, Toprak ve Yaşam Yürüyüşü” 22 Nisan’da başkente ulaştı. Yerlilerin su şirketlerine karşı başlattığı hareket geçen yıl Başkan Otto Perez Malina’nın istifa etmesini sağlamıştı. 24 Nisan’daki büyük yürüyüşte ise şirketlerin kâr amaçlı endüstriyel tarım, madencilik ve hidroelektrik üretimi için su varlıklarını sömürdüğü, ekosistemi yok ettiği ve yerli toplulukları olumsuz etkilediği söylenerek su varlıklarının korunması talep edildi.
Şili’de Su Hakkı eylemleri: Su hizmetlerinin özelleştirildiği Şili’de Eylül ayında yaşanan su kesintileri halkı sokağa döktü. Suların yeniden kamulaştırılmasını savunan Suyun Geri Verilmesi ve Savunulması Hareketi’nin başkent Santiago’da düzenlediği eyleme 2000 kişi katıldı. Dört yıl önce yaşanan aşırı sıcaklar döneminde kurulan Platform’un sözcülerinden Francisca Fernández hareketin taleplerini şu şekilde tanımlıyor: “İhtiyacımız olan şey özel mülkiyet modeline dayan suyun mülkiyetini değiştirmek ve suyun bir insan hakkı olduğunu tanımak.” Göstericiler su hizmetleri özelleştiğinden beri su ücretlerinin arttığını, kalitenin düştüğünü ve gelecekte yaşanması muhtemel bir su krizine karşı hiç bir hazırlık yapılmadığını söylüyorlar. Fernandez sorunun kökeninde Pinoşe diktatörlüğü döneminde suyun metalaştırılması olduğunu ve küresel ısınmanın etkilerini arttırması ile bu sorunun giderek büyüdüğünü söyledi. 1981 yılında su hizmetlerini özelleştiren Pinoşe rejimi, neoliberal uygulamaların su alanına uygulanmasına önayak olmuştu. Su yönetiminin piyasa aktörlerine terk edilmesi Dünya Bankası ve İMF tarafından da desteklenmiş ve başka ülkelere örnek olarak gösterilmişti. Bu sayede şirketler büyük kâr fırsatı gördükleri su için “mavi altın” kavramını kullanmaya başlamıştı. Bu politikaların sonucu olarak 7,2 milyon insanın yaşadığı Santiago şehrinde 6 milyon kişiye su hizmeti vererek bu alanda tekelleşen Aguas Andinas şirketinin verdiği su, tüm Latin Amerika’daki en yüksek su fiyatları arasında. En son yapılan bir kamu araştırmasına göre Şili halkının %74’ü suyun yeniden kamulaştırılmasını istiyor.
Malezya’da baraj yapımına direnenler kazandı: Malezya’ın Sarawak eyaletine bağlı Baram bölgesinde yapılması planlanan Baram barajına karşı yerli halkın iki yıldır verdiği mücadele zaferle sonuçlandı. İki yıldır kararlı bir şekilde barikatları koruyan ve çalışmaya izin vermeyen köylüler sonunda kazandı. 22 Mart Dünya Su Günü’ne denk gelen zafer Sarawak hükümeti yetkilileri tarafından duyuruldu. Bölge topraklarının rezervlerinin yerli halka ait olduğu hukuki olarak kabul edildi.
İrlanda Su Hakkı Hareketi Meclise girdi ve sokaklarda mücadeleye devam ediyor: İrlanda’da 2008 yılından beri hanelere su sayaçları takılmasına karşı mücadele eden Su Hakkı Hareketi, 2016’nın Şubat ayında yapılan ulusal seçimlerde radikal sol bir koalisyon ile seçimlere katılmıştı. Seçimlerde sol koalisyon 6 milletvekili kazanmıştı. Su Hakkı Hareketi, 17 Eylül Cumartesi günü 80 bin kişi ile bir kez daha Dublin’de sokaklara döküldü. Seçimlerin ardından su meselesi partiler arasında büyük bir uzlaşmazlık konusu olduğu için haftalarca hükümet kurulamamıştı. 2016 yazında kurulan yeni koalisyon ise su sayaçlarını takması ve suyu ücretlendirmesi gereken Irish Water şirketinin faaliyetlerini 9 aylığına askıya almaya karar verdi. Bu arada bir danışma kurulu oluşturarak meselenin çözülmesine çalışan hükümete karşı Su Hakkı Hareketi sokağa inerek hiçbir şekilde suyun ücretlendirilmesine izin vermeyeceğini ilan etti.
ABD su mücadelesi ve birleşen mücadeleler
Dünyanın en zengin ülkesi 2016’da su krizleri ile sarsıldı. Michigan eyaletine bağlı Flint şehrinde yaşanan kurşun zehirlenmesi sonucu binlerce kişi olumsuz etkilendi ve sokağa indi. Çoğunluğunu siyahların oluşturduğu şehirde 2014 yılında polis şiddetine karşı oluşan Black Lives Matter (Siyahların Hayatı Önemlidir) hareketi ile birleşen aktivistler Flint Lives Matter kampanyası başlattı. ABD tarihinde en radikal sol Başkan adayı olan Sanders, kampanyası sırasında Michigan’ı ziyaretinde aktivistlere desteğini açıkladı. Flint aktivistleri mücadelelerinde sosyal adaletsizliğe de dikkat çekerek uzun süredir ABD’de asgari ücret artışını savunan “Fight for 15” (15$ İçin Mücadele Et)hareketi ile birleşerek “Ücretleri arttırın, suyumuz temizleyin” dövizleri taşıdı.
ABD’deki bir diğer su temelli direniş ise yerli halkların başını çektiği Dakota petrol boru hattı projesine (DAPL) karşıtı direniş oldu. Kuzey Dakota eyaltinde Sioux halkın ait topraklardan geçen boru hattına karşı başlayan direniş ABD’de yılın olayı oldu. Polisin ve şirket güvenlik güçlerinin aşırı sert müdahalelerine rağmen Nisan ayında kurulan Standing Rock direniş kampında binlerce aktivist bir araya geldi. Yüzlerce aktivist gözaltın alındı, şiddete maruz kaldı. Hareketin yaptığı ulusal eylem çağrıları hemen her eyalette boru hattını destekleyen bankalar önünde eylemlere neden oldu. Hareket Aralık ayında ilk zaferini kazandı ve boru hattı projesi geçici olarak durduruldu.
Madrid’te Kamusal Su için Şehirler konferansı gerçekleştirildi
İspanya’nın başkenti Madrid’te 3-4 Kasım tarihlerinde Kamusal Su Ağı (La Red Agua Pública/The Public Water network) tarafından organize edilen “Kamusal Su İçin Şehirler” konferansına belediye başkanları, aktivistler, meclis üyeleri, uzmanlar, akademisyenler ve ilgili yurttaşlardan oluşan 300 kadar kişi katıldı.
İspanya’da 2015’te yapılan yerel seçimleri radikal sol adayların kazandığı Barselona, Madrid, Valensiya, Zaragoza, A Coruña, Santiago de Compostela gibi belediyeler belediye başkanları düzeyinde katılım gösterdiler.
Neoliberal piyasa çözümlerinin tüm dünyaya dayatıldığı bir dönemde bu etkinlik suyun kamusal yönetimi konusunda bir kilometre taşı olma potansiyeli taşıyor. Biraraya gelen temsilciler suyu “müşterek” ve “insan hakkı” perspektiflerinden ele alarak suyun kamusal yönetiminde belediyelerin, yerel meclislerin ve diğer kamu örgütlerinin daha yakın bir ilişki kurması gerektiğinde uzlaştılar ve bir bildiri yayınladılar.
Çevre aktivistleri cinayetlerinde rekor yıl 2016
Şirketler arasındaki rekabet kızıştıkça ve dünyanın doğal rezervleri azaldıkça şirketler ve şirketlerin çıkarlarını savunan devletler de giderek sertleşiyor. Londra merkezli sivil toplum örgütü Global Witness’ın açıkladığı rapora göre 2016 yılı çevre aktivistleri cinayetlerinde rekor kırıldı. Rapora göre 2015 ile 2016 Haziran’ı arasında dünya genelinde her hafta 3 aktivist cinayeti işlendi. Bu dönemde incelenen 16 ülkede toplam 185 çevre aktivisti öldürülmüş. Bu sayı bir önceki yıla göre %59 artış anlamına geliyor ve 2002 yılından itibaren kaydedilen en yüksek rakam.
2015 yılında gerçekleşen cinayetlerin 15’i su ile ilgili konularda mücadele eden aktivistler. Bunlar arasında en fazla barajlara karşı direnenler yer alıyor. Öldürülen 60 kadar aktivist ise doğrudan olmasa da su varlıklarını da etkileyen maden şirketleri ve orman yıkımı gibi sorunlara karşı hareket örgütleyen aktivistler. Rapora göre dünyanın aktivist cinayetlerin açısından en tehlikeli bölgesi Latin Amerika. 1 yıl içerisinde 7 Latin Amerika ülkesinde 122 çevre aktivistinin öldürüldüğü kaydedildi. Brezilya 50 cinayet ile başı çeken ülke durumunda.
Somut kazanımlar
Paris Anlaşması imzalandı: 12 Aralık 2015 tarihinde Paris’te biraraya gelen devletler küresel ısınmayı durdurmak için ortak bir karar varmışlardı. Varılan anlaşmaya göre 175 devlet 22 Nisan 2016’da Paris İklim Anlaşması’na imza atacaklardı. 22 Nisan’da 175 devlet anlaşmayı imzaladı. Bunlardan 15’inde anlaşma hemen kabul edildi diğerlerinde kendi anayasal süreçleri doğrultusunda kabul süreçlerinden geçecek. Anlaşma, dünya karbon salımının %55’ini gerçekleştiren ve dünya nüfusunun %55’ini oluşturan ülkeler kabul ettikten sonra 2020 yılında yürürlüğe girecek.
Fransa Su ve Hıfzıssıhha Hakkı’nı tanıyan ilk Avrupa ülkesi oldu: 14 Haziran’da Fransız Parlamentosu Su ve Hıfzıssıhha Hakkı’nın etkin uygulanması üzerine 2715 nolu yasayı onayladı. Fransa böylece Su ve Hıfzıssıhha Hakkı’nı tüm vatandaşları için tanıyan ilk Avrupa ülkesi olmuş oldu. Su ve hıfzıssıhhanın bir insan hakkı olarak tanınmış olmasının sonucu olarak artık özellikle suya erişimde fiziksel veya ekonomik nedenlerden dolayı zorluk çeken Fransız vatandaşlarına devlet yardımı sağlanacak. Kabul edilen yasanın Fransa’da 1 milyon haneye olumlu etki edeceği söyleniyor.
Slovenya su hakkını tanıyan ilk AB ülkesi oldu: Avrupa’nın en küçük ülkeleri arasında olmakla birlikte zengin bir su potansiyeline sahip olan Slovenya’da Parlamentonun 90 vekilinden 64’ünün onayı ile Anayasa’ya bir madde eklenerek ‘her bireyin içme suyuna erişme hakkı’ resmen tanındı. Yasanın en önemli yönü bir insan hakkı olan suyun ticarileştirilemeyeceğini de içermesi.