Bugün 22 Mart Dünya Su Günü. Bugün, dünyanın dört bir yanında su varlıklarının nasıl tükendiğine, ne kadar kirli olduğuna, temiz suya ulaşmada zorluk çeken dünya nüfusunun her geçen gün ne kadar arttığına ve önümüzdeki bir on ya da yirmi sene sonra durumun daha da kötü olacağına ilişkin verilerin yer aldığı raporlar yayınlanacak. Farkındayız, hissediyoruz, biliyoruz ve yaşıyoruz; su sorunu her geçen gün büyüyor ve baş edilebilecek bir sorun olmaktan çıkıp kriz haline dönüşüyor, tüm canlı yaşamını tehdit eder hale geliyor. Acilen bu soruna bir çözüm bulmamız gerekiyor. Ama nasıl? 18 Mart’ta Dünya Su Günü vesilesiyle yaptığımız etkinlikte hep birlikte bu soruya cevap bulmaya çalıştık.
Belo Monte-Selin Ardından
Etkinliğimiz Brezilya’da, Amazon Nehri’nin en büyük kollarından birisi olan Xingu Nehri üzerine yapılmış ve su tutmaya başlamış bir baraj olan Belo Monte filminin gösterimi ile başladı. Dünyanın en büyük dördüncü hidroelektrik baraj kompleksi olan Belo Monte, Xingu Nehri’nin akıntılarını %80 oranında yönlendirebilecek kapasitede. Bu baraj Brezilya’da kültürel ve biyolojik çeşitliliğin yaşayan sembollerinden birisi olan, 40 farklı etnik gruptan 25 bin yerliye ev sahipliği yapan Xingu Nehri havzasına yapılıyor. Baraj kurulmadan önce de, inşası sırasında da çevrecilerin ve insan hakları aktivistlerinin yıllar boyunca sürdürdükleri protestolarla karşı karşıya kaldı. Zira barajın yapımı ile birlikte, bölgedeki yerli halkların yerinden edileceği ve dünyanın biyolojik açıdan en zengin bölgelerinden birisinin tahrip edileceği gün gibi ortadaydı. Büyük katılımlarla gerçekleşen protestolara ve uluslararası örgütlerden gelen tepkilere rağmen Brezilya hükümeti bu tartışmalı projeyi hayata geçirmek için her şeyi yaptı. Çevresel maliyeti yok sayan Çevre Etki Değerlendirme raporları; insanları tarihinden, kültüründen ve yaşam kaynaklarından uzaklaştırmanın bedeli olarak verilen kamulaştırma bedelleri ile insanların yoksulluğa itilmeleri; hükümet ve şirketin söz verip yapmadıkları; yolsuzluklar ve dahası.
Su Hakkı: Daha fazla baraj değil, suyun verimli kullanımı
Belo Monte-Selin Ardından belgeselinde izlediklerimiz maalesef dünyanın dört bir yanında ve Türkiye’de de yaşanıyor. Türkiye’nin dört bir yanında da enerji, içme suyu temini ya da tarımsal sulama için yapıldığı iddia edilen barajlar, HES’ler, havzalararası su aktarım projelerinin ardı arkası kesilmiyor. Kamusal su hizmetinin sadece su teminine indirgenmesi ve bunun ekolojik ve ekonomik maliyeti yüksek projelerle karşılanması sonucu su faturaları yükseliyor ancak musluklardan su içilemiyor.
Su krizinin önüne geçebilmek için öncelikle su varlıklarının mutlak korunması gerekiyor. Oysa su varlıkları yok ediliyor ve su temini için baraj ve havzalar arası su taşıma projeleri önümüze tek alternatif olarak sunuluyor. Etkinliğimizin panel bölümüne Kandıra köylüleri adına katılan Nazif Korkmaz konuşmasına “Biz İstanbullulardan şikayetçiyiz” diye başladı. 18 köyü sular altında bırakacak olan, köylülerin akıbeti hakkında tek bir bilgiye yer verilmeyen, İstanbul’un su ihtiyacını karşılamak için 1000 yıldır yaşadıkları toprakları terk etmelerine yol açacak olan Sungurlu Barajı’nın yapılmasına karşı olduklarını anlattı. İstanbullular da pahalanan su faturalarından, musluklardan su içememeye dair şikayetlerini dile getirdiler. Sonuçta aynı sorundan muzdarip iki taraf olarak ortak çözümler üzerinde konuşmaya başladık.
Barajlara karşı çıkabilmek için öncelikle kentlerimizdeki suyun daha verimli ve tasarruf odaklı kullanılması gerekiyor. Bunu sağlamadığımız sürece barajlar yapılmasın demek havada kalan bir öneriden ibaret olacaktı. Gri su kullanımı ve yağmursuyu hasadı gibi suyu verimli kullanma ve kayıp miktarların azaltılması yöntemleri ile musluklardan içilebilir nitelikte su akması da su talebini azaltıcı yöntemlerdir. Örneğin bu yöntemler İstanbul için uygulanmış olsa günlük su tüketimi ortalama 2,5 milyon metreküp olan İstanbul’un su ihtiyacı yarıya inebilir. Bu miktarda bir düşüş ile Sungurlu barajının yapımına ya da İstanbul’dan 186 km uzaklıktaki Melen’den su taşınmasına gerek kalmaz.
Su hakkımızı talep ediyoruz
Su varlıklarının kirlenip tükenmesine, suya erişimde eşitsizliklere ve ekolojik adaletsizliğe karşı bizim sorunları yaratan ve büyüten neoliberal reçetelere değil, yaşamımızın garantisi müştereklerimizi korumak için ekolojik, kolektif çözümlere ihtiyacımız var. Bu taleplerin hayata geçirilmesi çok zor değil ama öncelikle suyun bir ihtiyaç maddesi olduğunu savunan neoliebralizme, suyu metalaştıran kapitalist piyasa ilişkilerine karşı, tüm canlılar için suyun temel bir hak olduğunu savunmak gerekiyor.
Bu Dünya Su Günü’nde de daha önce dile getirdiğimiz talepleri bir kez daha sıralıyoruz:
– Su herhangi bir ihtiyaç maddesi değil, yaşamın ayrılmaz bir parçası, temel bir insan hakkıdır. Tüm canlıların ortak varlığıdır. Su ne şirketlerin para kazanacağı bir araç, ne de devletlerin elinde ekonomik bir kaynak veya stratejik bir silahtır. Su varlıklarının ve hizmetlerinin özelleştirilmesi, metalaştırılması ve ticarileştirilmesine hayır diyoruz. Suya tüm canlıların eşit biçimde erişiminin garantilenmesi için su hakkımızın anayasal güvence altına alınmasını, suyun yönetimine yerellerde demokratik ve etkin bir katılım sürecini talep ediyoruz.
– Sudan kâr edilmesini dayatan tüm neoliberal politikaları reddediyoruz. Yerel yönetimleri su hizmetlerinde tam maliyet prensibi ve kârlı çalışmaya zorunlu kılan yasal düzenlemelere ve uygulamalara hayır diyoruz. Musluklarımızdan içilebilir nitelikte su akmasını, temel ihtiyaçlarımıza yetecek miktarda suyun ücretsiz verilmesini ve tüm bu adımların kamu kaynaklarınca finanse edilmesini talep ediyoruz.
– Gölleri, nehirleri, denizleri, yeraltı sularını ve sulak alanları korumak bugün ve gelecek nesillerin fiziki olarak suya erişimi için zorunludur. Su varlıklarını tüketen, kirleten tüm projelere son verilmesini talep ediyoruz. Su varlıklarının ve ormanlık alanların mutlak koruma altına alınmasını talep ediyoruz.
– Susuzluğa çözüm olarak ileri sürülen yeni barajlar, havzalar arası su aktarımı, deniz suyunun arıtılması, yer altı sularının sınırsız kullanımı gibi uygulamalar ekolojik çözümler olmadığı gibi sosyal ve ekonomik maliyetleri yüksek, sadece günü kurtarmaya yönelik adımlardır. İklim değişikliğini durdurmadan su krizine çözüm bulunamaz. İklimi değişikliğini durdurmak için fosil yakıt kullanımına son verilmesini, derhal kapsamlı etkin adımlar atılmasını talep ediyoruz.
Bizler “Kâr değil önce insan ve doğa” diyoruz. Dünya Su Günü’nde susmayıp, su hakkımızı ve yaşamı savunmaya kararlı olduğumuzu bir kez daha dile getiriyoruz.