Kaynak: Dicle Haber
SİİRT – “Güvenlik” gerekçesiyle yapılacak olan 16 baraj nedeniyle yok olma tehdidiyle karşı karşıya bulunan Botan Vadisi için duyarlılık çağrısı yapan ekolojist Zana Aksu, “Barajlar stratejik bir asimilasyon aracıdır ve bir kimyasal silah gibi uzun vadede tahribat yaratır. Botan’ın özgür akması için bir direnişin olması gerekiyor” dedi.
Botan Vadisi “güvenlik” gerekçesiyle yapılacak olan 16 barajla sular altında kalacak. Hem doğası, hem eski yerleşim alanı olması, hem de hala tarihe tanıklık etmesi nedeniyle önemli bir özelliğe sahip olan Botan Vadisi’ndeki köprü, han, kale, cami, değirmen, kilise kalıntısı, arkeolojik kazılar; vadinin her iki yakasında bulunan köyler, bahçeler, tarım alanları, meralar, piknik alanları, barajlarla birlikte sular altında kalacak. Ayrıca barajlar, bölgede yoğun olarak bulunan Koçerlik (göçebe) kültürünü de tehdit ediyor.
Siirt ve Şırnak arasında “güvenlik” gerekçesiyle 16 tane baraj yapılıyor. Şirvan’dan başlayarak Cizre’ye kadar yapılacak olan bu barajlardan Çetin, Limak, Kirazlı ve Pervari barajları bitmiş durumda. Geriye kalanlardan 2’si proje aşamasında, diğerleri ise yapım aşamasında.
‘BARAJLAR STRATEJİK ASİMİLASYON ARACIDIR’
Anti-ekolojik anti-sosyal enerji projeleri olan bu barajların, uzun vadeli sosyolojik ve ekolojik sonuçlarını Siirt İHD Şube Başkanı ve aynı zamanda ekolojist olan Zana Aksu anlattı. Bölgede ve Siirt’teki barajların güvenlik nedeniyle yapıldığını aktaran Aksu, “Barajların yapımı halka, büyük bir istihdam alanı, iş sahası olarak lanse edildi. Aynı zamanda bu barajlardan büyük miktarda bir enerji kaynağının olduğu, buradan da ciddi bir paranın geleceği ve ülke için kalkınma esaslı olduğunu anlatarak halkı ikna etmeye çalıştılar. Fakat bu barajların çoğu güvenlik gerekçesiyle yapılıyor. Bu barajlar stratejik anlamda asimilasyon amacı olarak kullanıldı. Bu anlamda çok etkin kullanılabilecek bir araçtır. Özellikle 2002 yılından beri iktidar bunu tekelindeki şirketlere veriyor. Mesela Limak bugün iktidarın en büyük etkin araçlarından biridir. Bir yandan kendi yandaş şirketlerine büyük bir katkı sağlıyor, bir yandan da asimilasyon aracı olarak kullanıyor. Yeşil sermaye dediğimiz bir alanı da zenginleştiriyor” dedi.
YERELE FAYDASI YOK
Sosyal ve ekonomik açıdan yerele hiçbir faydasının olmadığını aktaran Aksu, “Barajlar halka herhangi bir gelir kaynağı sağlamıyor. Sadece bunların inşası döneminde çalışacak birkaç kişi için iş imkanı sağlıyor. Bu coğrafyaya herhangi bir katkısı yok. Elde edilecek gelirler de Siirt’e gelmeyecek. Özel şirketler ve devlet arasındaki sözleşmelerle gelirler özel şirketlere gidiyor. Bu barajların halkın ekonomisine yaşamına ek bir katkısının olduğu söylenemez. Ama zorla köylüler evlerini satmak zorunda kalıyor. Çünkü bu araziler kamulaştırıldı.
47 KÖYLE BİRLİKTE TARİH VE KÜLTÜREL MİRAS YOK OLUYOR
Barajların uzun vadeli olumsuz sonuçlar doğuracağını aktaran Aksu, sosyolojik ve ekolojik sonuçları anlattı: “Baraj altında kalan köyler var bu insanların bir kısmı İstanbul gibi şehirlere göç etmek zorunda kaldı. Bu durum, insanların kültür ve dilini unutmasına neden olarak asimilasyonu beraberinde getiriyor. İnsanlar coğrafyalarından koparılıyor, sürgün ediliyor. Siirt’te 47 köy sular altında kalacak. Binlerce yıllık tarihi bir miras yok ediliyor. Siirt’te barajlarla birlikte aynı zamanda tarihsel ve toplumsal bir hafıza yok ediliyor. Kentlere zorunlu göçün yaşanması beraberinde işsizliği de arttırıyor. Ekolojik anlamda ise, organik tarımı bitiriyor. Kuraklık ve çölleşmeye neden oluyor. Botan Vadisi, Siirt ve Şırnak arası en verimli topraklardır. Bu verimli araziler sular altında kalacak. Nar, fıstık gibi ürünler yetiştirilmeyecek. Hem tarım alanları, hem tarihsel anlamda, hem de özgür akan suyu ile insanların duygusuna hitap eden bir coğrafya var. Bu coğrafyanın tümünün yok olduğunu düşünün sadece kentte binalar kalacak. İnsanları doğasından koparıyor. Bu da insanların travma geçirmesine neden olacak. Çünkü doğadan kopan insan kendisini özgür hissetmez. Kazı alanında çıkarılan çoğu kalıntı baraj altında kalacak. Son yapılan kazılarda 5 bin yıl öncesine ait ilk oyun taşları bulundu. Tanrıçalara ait heykeller bulundu mesela. Bunlar göz ardı edilerek bu bölgeler sular altında bırakılmaya çalışılıyor” şeklinde konuştu.
‘İNSAN VE DOĞA HAK İHLALLERİNDE AYRIMCILIK YAPILIYOR’
Vadide yapılan kazı çalışmalarında Botan’ın neredeyse Urfa’daki Göbekli Tepe kadar eski bir yerleşim alanı olduğunu aktaran Aksu, çözüm olarak alternatif enerji üretimini gösteriyor.
Aksu “Botan gibi bir yörede enerji üretiminin alternatifi çoktur. Rüzgar, güneş enerjisi kullanılabilir. Güneydoğu da güneş enerjisinden en fazla yararlanan bölgedir. Siirt’in çevresinde en yüksek dağlar mevcut. Herekol, Çırav gibi. Buralarda rüzgar enerjisi direkler dikildiği vakit bırakın Siirt’in Güneydoğu’nun tüm enerjisini karşılayabilecek bir potansiyele sahiptir” dedi. Aksu bölgede yapılan barajlara Kürt politikası gibi sessiz kalındığını belirterek eşit duyarlılık vurgusu yaptı. Aksu “Bölge halkı barajlara karşı gereken kısmi duyarlılığı sağladı. Fakat şöyle bir durum var, Türkiye’de ve dünyada ekolojist dediğimiz insanlar söz konusu bölge oldu mu bu konuda duyarsız kalabiliyorlar. Mesela Karadeniz’de yapılan barajlar ses getirebilirken bölgede yapılan barajlara yeterince duyarlılık gösterilmiyor. Savaş şartlarıdır diye, çatışma var diye sessiz kalınıyor bu da genel kamuoyu oluşmasını engelliyor. Oysa bölge halkı Karadeniz’deki barajlara da ses çıkarabiliyor. Ama aynı duyarlılığı Türk kamuoyunda görmüyoruz. Maden katliamında da gördük Şirvan’daki katliamda. Ama maalesef bölgede yaşanan insan ve doğa hak ihlallerinin de bir ayrımcılık uygulanıyor Türk kamuoyunda” dedi.
Geçmişte çok can alan Botan Çayı’nın Meleyê Cizirî’nin Botan suyuyla konuşup anlaşması sonucu artık ölümlerin azaldığı hikayesini hatırlatan Aksu, “İnsanlarla ilişkisi olan bir sudan bahsediyoruz. Bazı Avrupa ülkelerinde böyle sulara canlı insan statüsü veriliyor koruma altına almak için. Nedense burada devlet nerede bir su varsa, ya da insanların toplumsal hafızasında güzel yer edinen bir yer varsa yok ediyor. Devlet bize şunu diyor; ‘bu coğrafyayı kültürel anlamda sular altında bırakacağım, çölleştireceğim sonra yaşayabilirseniz yaşayın’ diyor biz Siirtlilere” dedi.
‘TARİH BOYUNCA ÖZGÜR AKAN BOTAN ÖZGÜR AKMALI’
Son olarak çağrıda bulunan Aksu, “Botan’a renk veren su ve doğal güzellikleriydi. Barajla birlikte, insanların biraz daha ekolojik anlamda bir duyarlılık göstermesi gerekiyor. Çünkü baraj uzun vadeli tahribatı olacak bir kimyasal silah gibidir. Köylüler arazilerini çok kolay bir şekilde satmamalı Botan’ın özgür akması için bir direnişin olması gerekiyor. Çünkü Botan tarih boyunca özgür aktı ve özgür akması gerekiyor” diye çağrıda bulundu.
Diren Yurtsever – dihaber