Küresel ısınmanın etkileri her geçen yıl daha da belirgin bir şekilde artıyor. Bir ay içerisinde Harvey, Irma, Jose gibi tarihin en güçlü fırtınaları arka arkaya yaşandı, yaz ortasında dolu yağdı, aşırı kuraklıklar nedeniyle barajlar boşaldı, aşırı seller nedeniyle şehirler yerle bir oldu. Dünya son üç yıl arka arkaya sıcaklık rekoru kırdı. 2017 yılının da önceki yılları geçerek yeni bir rekor kıracağı tahmin ediliyor. Tüm bunlar etkisini toplumsal olaylarda da gösteriyor. Tesadüf olmasa gerek son yıllarda kuraklık ile ayaklanmalar ve iç savaşlar arasındaki ilişkiye yönelik araştırmalar yapılıyor ve raporlar hazırlanıyor.
2017 Mayıs ayında sızdırılan bir Alman hükümet raporuna göre Afrika ve Ortadoğu’dan Avrupa’ya geçmek üzere 6,6 milyon mülteci bekliyor. Mülteciler Suriyeli ve Iraklı mülteciler gibi savaştan kaçanlardan oluştuğu gibi ekonomik sıkıntılar nedeniyle- ki en önemli nedenlerden biri su kıtlığı- ülkelerini terk eden mültecilerden de oluşuyor. Bu mülteciler çoğunlukla Nijer, Çad, Libya, Nijerya, Bangladeş, Gine ve Gambiya gibi ülkelerden geliyorlar. Rapor bu durumun Avrupa ve ABD’de önemli politik etkileri olduğunu da söylüyor. Mülteci sorununun seçimlerde etkili olduğu belirtiliyor.
Kuraklık ve ayaklanmalar üzerine yapılan araştırmalar
Eylül ayında Cenova Universitesi’nin (UNIGE) Heidelberg (Almanya) ve Lucerne (İsviçre) Üniversiteleri ortaklığıyla yaptığı bir araştırmanın sonuçlarına göre Sahra altı Afrika’da son 20 yılda yaşanan 1.800 ayaklanma ile kuraklık arasında çok kuvvetli bir ilişki olduğu ortaya çıktı. Araştırmanın sonuçlarını Journal of Environmental Economics and Management’a “Water scarcity and rioting: Disaggregated evidence from Sub-Saharan Africa” başlıklı bir makale yazarak duyuran araştırma ekibi su kaynaklarının ani azalışı ile ayaklanmalar arasındaki ilişkiyi gösterdi hem de ceografik ve sosyal etkenler arasındaki ilişkiyi niceliksel olarak ortaya koymuş oldu.
Kuraklık ile ayaklanmalar arasındaki etki zinciri yeni bir bulgu değil. Örneğin bir bölgede kuraklık yaşandığı dönemlerde hasat ve gelirler düşüyor, gıda kıtlığı oluşuyor, gıda fiyatları yükseliyor, kentlere yeteri kadar gıda ulaştırılamıyor ve tüm bunlar bir ayaklanmanın koşullarını hazırlıyor. Ancak yine de ayaklanmaların kuraklık dönemleri ile arasındaki ilişki istatiksel olarak ortaya konulabilmiş değildi. Bu araştırmada araştırmacılar Sahra altı Afrikası’na baktılar çünkü bu bölge ekonomik yapısı itibariyle suya en bağımlı bölgelerden biri. Dolayısıyla bu ilişkiselliği gözlemlemek daha kolay. Nüfusu bir milyonun üzerinde 43 şehirde yapıldı araştırma.
Araştırmada bu şehirlerin kuraklık göstergeleri aylara bölündü ve bu veriler isyanların verilerini tutan Social Conflict Analysis Database ile karşılaştırıldı. Böylece 1990-2011 yılları arasında gerçekleşen 1.800 ayaklanmaya bakıldı ve kuraklık dönemlerinin genel ayaklanma ihtimalini %10’dan %50’ye çıkardığı ortaya kondu. Araştırmacılar kuraklığı ayaklanmaların arkasındaki tek neden olarak görmüyorlar. Ekonomik, politik ve sosyal etkenlerin de önemli etkisi olduğunu söylüyorlar ancak kuraklığın ateşe benzin döktüğünü ve ayaklanma ihtimalini kat be kat arttırdığını belirtiyorlar.
Makale, kuraklık kaynaklı ayaklanmalarda üç temel neden üzerinde duruyor. Birincisi, nüfus yoğunluğu. Nüfus ne kadar fazlaysa suya olan ihtiyaç da o kadar artıyor. Eğer nüfus yoğun bölgelerde su (mavi altın) kıtlığı çekiliyorsa ayaklanma çıkması ihtimali %50’ye çıkıyor. İkincisi, su kaynakları. Eğer kuraklık bölgesinde göl veya nehir varsa ayaklanma ihtimali azalıyor ancak yoksa bu ihtimal iki kat daha artıyor. Üçüncüsü, etnik gruplaşma. Eğer kuraklık yaşanan bölgedeki su kaynaklarını farklı etnik gruplar kullanıyorsa ayaklanma çıkma ihtimali yine iki kat artıyor.
Ortadoğu devrimlerinin nedenlerinin çok daha yaygın bir şekilde tartışıldığı 2013 yılında ise küresel ısınmanın ayaklanmalar üzerindeki etkisi tartışılmıştı. Werrel, Femia ve Slaughter tarafından kaleme alınan bir makale küresel ısınmanın neden olduğu aşırı kuraklıkların 2011’de başlayan ekmek ve özgürlük ayaklanmalarının ana nedeni olmasa da çarpan etkisi yarattığını belirtmişlerdi. Bu konuda yapılan bir dizi araştırmaya yer veren yazarlar küresel ısınmanın neden olduğu kuraklıkların tahıl üretimini düşürdüğünü ve gıda fiyatlarında artış yarattığını, bu durumun da diğer etkenlerle birleştiğinde Ortadoğu’da yoksulların yaşamını çekilmez kılarak ayaklanmayı tetiklediğini söylüyorlar.
Suriye’de devrim ve iç savaşın patlamasında kuraklığın rolü
2011 yılında Tunus ve Mısır’dan başlayarak tüm Ortadoğu’ya yayılan devrimlerin kökeninde ekonomik sıkıntılar olduğu üzerinde çokça durulmuştu. 2008 krizi sonrası daralan Batı ekonomileri bu ülkelere ham madde ihracı yapan çevre ülkelerde önemli gelir kaybına neden olmuştu. Krizin diğer etkileriyle de birlikte sokağa çıkan milyonlar iş ve ekmek de talep ediyordu. 2011 yılında Suriye’de başlayan devrim ve iç savaşta ise kuraklığın özel bir önemi olduğu üzerinde duruluyor.
Suriye uzun yıllardan beri tarımda kendi kendine yeterli olma politikası güdüyordu. Bu politikalarla nüfusu 1960’da 4,5 milyondan 2013’te 23 milyona çıkan ülkede gıda üretimi de artmıştı. Hükümet çiftçilere ciddi oranda teşvik veriyordu. Özellikle de yeraltından su çekilmesi için gereken motorin desteği sunuyordu. Ancak artan su ihtiyacı nedeniyle yeraltı suyu seviyeleri ülkede radikal ölçüde azaldı. Bu da Suriye’nin kuraklığa yönelik dayanıklılığını azalttı.
Francesca de Châtel tarafından 2014 yılında Middle Eastern Studies dergisinde yayınlanan bir makalede 2006-2010 yılları arasında yaşanan kuraklığın Suriye’de 2011’de başlayan devrimci ayaklanma ve ardından yaşanan iç savaşta oynadığı role değiniliyor. Makale ayaklanmanın nedenini kuraklığa bağlamıyor. Suriye rejiminin krizi yönetememesinin gelinen noktanın en temel nedeni olduğunu söylüyor.
Yine Suriye kuraklığına odaklanan Amerikalı araştırmacı Colin Kelley 2006-2010 yılları arasında yaşanan aşırı kuraklığın aynı yıllarda 1-1,5 milyon insanın topraklarını bırakarak kentlere yığıldığını ve bu durumun büyük bir toplumsal gerilim biriktirdiğini yazmıştı.
Kaynaklar: Science Daily, World Resources Institute, American Progress, The Guardian