AKP ve su ticareti

AK Parti’nin Seçim Beyannamesi’ndeki çevre politikalarını incelemeye devam ediyoruz. Bu yazıda AKP’nin su ticaretini nasıl ele aldığını irdeleyeceğiz.

Seçim beyannamesinde “Su kaynaklarımızı çok aktif bir biçimde yönettik ve ekonomideki katma değeri artırdık” yazıyor. Hidroelektrik Enerji Üretimi alanında “üretim yılda 26 milyar kWh’den, 96,5 milyar kWh’e yükseldi” deniliyor. Evet, bu dönemin politikası ve hedefi su varlıklarını koruma ve suyu verimli kullanma değil, suyun kullanım alanını daha da genişletmek ve  en fazla ekonomik getirinin elde edilmesi oldu. 2001’de Avrupa Birliği’nin yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen elektriğin teşvik edilmesi yönetmeliğinin kabulü [1] ile HES’ler furyası başladı. HES şirketleri karar verici bir konuma getirildi. 2003’de DSİ ile şirketler arasında elektrik üretim lisansı için 49 yıllığına “su kullanım hakkı” anlaşmaları yapıldı[2]. 2010’da HES’ler devlet politikası olunca DPT, 2023 yılına kadar Türkiye’nin hidrolik potansiyelinin tamamının elektrik enerjisi üretiminde kullanılması kararını aldı. 2011’de yenilenebilir enerji kanununda yapılan değişiklikle tüm korunan alanlarda HES inşaatlarına izin verildi.

Türkiye’de şu an hidrolik potansiyelin %33’ü kullanılıyor. Hükümet 2023’e kadar potansiyelin %100’ünü kullanmayı hedefliyor. 2017 yılında Veysel Eroğlu’nun yaptığı açıklamada -seçim beyannamesinde de bu hedefler var-  “1954-2002 yılları arasında 276 baraj inşa edildi, 2002-2017 yılları arasında ise 451 baraj tamamlandı. Planlama, proje ve inşaat aşamasında bulunan 727 baraj ise 2018-2023 yılları arasında tamamlanacak. Sulama, içme suyu, enerji ve taşkın koruma maksatlı olarak inşa edilen baraj sayımızı 2023 yılında bin 454’e yükselterek aziz milletimizin hizmetine sunacağız” [3] demişti. Suyun yatağından, kaynağından alınıp borulara hapsedilmesi, rezervuarlarda biriktirilmesi hiçbir canlıya merhem olmayacak bir miktarının “can suyu” adı altında bırakılması gerçek anlamda çevre katliamlarına yol açıyor.  Bir nehri, bir borunun içine hapsetmek ise aklın ve vicdanın kabul edemeyeceği bir şey. Bu yöntemle nehir yatağı, toprağın nemi, bölgenin iklimi, bitki türleri, nehirdeki balıkların yaşam alanları yok ediliyor. Zincirin tüm halkaları birbirinden etkileniyor ve bir yok oluş-ölüm bir diğerini başlatıyor. Tabi bundan başta o bölgede yaşayan geçimi, kültürü suya bağlı olan insanlar ve bir sonraki halka olan hepimiz etkileniyoruz. Köylüler göç etmeye zorlanıyor, göç tarım ve hayvancılığa darbe vuruyor, gıda fiyatlarında artışlar yaşanıyor.

 

[1] 2001/77/EC İç Elektrik Piyasasında Yenilenebilir Enerji Kaynaklarından Elektrik Üretimini Teşvik Eden Direktif

[2] 4 Ağusto 2002 tarihinde “Elektrik Piyasaı Lisans Yönetmeliğii” ve 26 Haziran 2003 tarihinde “Su Kullanım Anlaşması Yönetmeliği”nin yürürlüğe girmesiyle birlikte 4628 sayılı Kanun gereğince DSİ ve EİE tarafından 2003 yılına kadar çeşitli kademelerde geliştirilmiş olan bütün hidroelektrik projeler DSİ internet sayfasında yayımlanarak tüzel kişilerin başvurusuna açılmıştır.

[3] http://www.ormansu.gov.tr/haber/prof.-dr.-veysel-ero%C4%9Flu-727-olan-baraj-say%C4%B1m%C4%B1z%C4%B1-5-y%C4%B1lda-1.454-e-y%C3%BCkseltece%C4%9Fiz