CHP Tunceli Milletvekili Polat Şaroğlu, Tunceli’deki baraj ve hidroelektrik santrallerin yapım ve işletim süreçlerinin insan ve doğa yaşamını olumsuz etkilerinin Meclis araştırmasıyla ortaya çıkarılmasını istedi. Danıştay 10. Dairesi’nin Munzur Vadisi Milli Parkı’nda yapımı planlanan 4 Baraj ve 5 HES Projesi ile ilgili verdiği kararının Munzur Vadisi Millî Parkı, Millî Parklar hukuku bakımından emsal niteliğinde olduğuna dikkat çeken Şaroğlu, “Bölge insanları tarafından kutsal olarak kabul gören bazı inanç merkezleri bu süreçte sular altında kalmıştır. Bu durum sosyal ve inançsal açıdan bir yıkıma ve kültür erozyonuna yol açmaktadır” dedi.
“Enerji açığı gerekçesiyle dağlar, dereler, vadiler yatırıma açılmakta, tarım arazileri yok edilmektedir” diyen Şaroğlu’nun, Meclis’e sunduğu araştırma önergesi şöyle:
”Son yıllarda ülkemizde sayıları hızla artan HES inşaat ve işletme süreçleri ile bu projelerin ÇED süreçlerinin yarattığı denetimsizlik, ölümlü iş kazaları ve şirketlerin hukuk tanımaz bir şekilde yürüttükleri faaliyetlerin doğa üzerinde yarattığı tahribatlar, geri dönüşü imkânsız sonuçlar doğurmaktadır.
Türkiye’de HES projeleri, çoğunlukla 1939 yılında çıkarılan ve sadece acil ve zorunlu hallerde kullanılan Acele Kamulaştırma Yasası kullanılarak gerçekleştirilmekte, ihalelerdeki Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Sosyal Etki Değerlendirmesi çalışmaları masa başında hazırlanmakta ve birçoğu bölge halkının tepkisiyle karşılaşmaktadır. Bu projeler hakkında, çevre tahribatına yol açtıkları gerekçesiyle mahkemelerce durdurulma kararı alınıp, iptal kararı verilmektedir.
Çevresel Etki Değerlendirmesi süreci, bir yatırım projesinin bulunduğu coğrafyada uygulanabilirliğinin idare tarafından belirlenmesidir. Kurulması planlanan alanda yürütülecek faaliyetin fiziki, coğrafi, ekolojik ve sosyal etkileri bilimsel olarak araştırılır, olumlu ve olumsuz yönleri ortaya konarak alınacak önlemler belirlenir. Yatırımların sebebiyet verebileceği doğa olayları ile ilgili risk analizleri, iş yerinde meydana gelebilecek muhtemel kazalar ve bunlara karşı gerekli tedbirler ile iş sağlığı, halk sağlığı ve çevre sağlığı için güvence sağlanması yatırımda aranacak hayati koşullardır.
Yüzyıllar içerisinde kendi ritminde oluşan doğa dengesi denetimsiz bir şekilde özel şirketler tarafından bozulmaktadır. Doğanın bir parçası olan insanın ve yaban hayatının, yani ekosistemin dengesini korumak öncelikle idarenin sorumluluğundadır. Enerji açığı gerekçesiyle dağlar, dereler, vadiler yatırıma açılmakta, tarım arazileri yok edilmektedir.
ÇED yönetmeliği ile hazırlanan raporların yasal çerçevesi oluşturulmuş olmasına rağmen birçok ÇED raporu gerçeklik ve bilimsellikten uzak bir anlayışla hazırlanmaktadır. Yanlış ÇED raporları veya ÇED gerekli değildir kararları bir yana, Çevre Düzeni Planlarında da önemli çelişkiler bulunmaktadır. Enerji projelerinin hayata geçirileceği bölgedeki bilgilendirme toplantıları, duyuru ve katılım gerçekleştirilmeden, usulsüz bir şekilde tamamlanmakta ve bölge halkının hak arama hürriyeti kısıtlanmaktadır.
Bu noktada; Danıştay 10. Dairesi, Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile Çevre ve Orman Bakanlığı’nın, Munzur Vadisi Milli Parkı’nda yapımı planlanan 4 Baraj ve 5 HES Projesi ile ilgili ‘ÇED olumlu kararı’ veya ‘ÇED gerekli değildir’ kararı alınmadıkça projelerle ilgili onay ve izin verilemeyeceğine’ hükmeden kararına karşı açtığı davayı reddetmiştir.
Danıştay 10. Dairesi, Anayasa’nın 56. Madde hükmü gereği, “herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkının bulunduğu, çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemenin devletin ve vatandaşların ödevi olduğunu” vurgulayarak projeye onay verilemeyeceğini açıklamıştır:
“Öncelikle, davaya konu projelerle ilgili olarak hazırlanan fizibilite raporları çerçevesinde, projelerin, ‘çevreye uyumlu’ olup olmadığının tespiti bakımından, çevre mevzuatı açısından zorunlu olan ÇED sürecinin tamamlanması gerekmektedir. Aksi takdirde 2872 sayılı yasanın 10. Maddesinde belirtildiği üzere, ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu’ kararı veya ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir’ kararı alınmadıkça projelerle ilgili onay ve izin verilemez.”
Alınan bu karar, gerek Munzur Vadisi Millî Parkı, gerekse de Millî Parklar hukuku bakımından emsal niteliğindedir.
Öte yandan, bölge insanının inanç ve kültürel değerleri açısından, ziyaretler önemli bir yer tutmaktadır. Bölge insanları tarafından kutsal olarak kabul gören bazı inanç merkezleri bu süreçte sular altında kalmıştır. Bu durum sosyal ve inançsal açıdan bir yıkıma ve kültür erozyonuna yol açmaktadır.
Bu temelde, Tunceli’deki baraj ve hidroelektrik santrallerin yapım ve işletim süreçlerinin, insan ve doğa üzerindeki olumsuz etkilerinin tespit edilerek, bu projelerin ÇED sürecinde ortaya çıkan yanlış uygulamaların araştırılması ve gerekli yasal düzenlemelerin yapılabilmesi amacıyla bir Meclis Araştırması açılması önem arz etmektedir.”