Kaynak: cayhaber, 28 Mayıs 2014
İstanbul’da bu yıl 3.’sü yapılacak olan İstanbul’da 3. Uluslararası Su Forumu’na karşı tepki ve protestolar giderek daha da sertleşiyor. Dünyanın önündeki en büyük tehlike olarak görülen ‘Su Savaşlarına’ karşı çeşitli uyarılarda bulunan bağımsız çevre örgütleri ve sivil toplum oluşumları, yaklaşık 10 yıldır sürdürülen çalışmalarla suların sahiplenilerek paylaşma hesapları yapıldığını ileri sürüyorlar.
Türkiye’de 3.kez düzenlenecek olan ‘Su Forumu’ ile uluslararası su güvenliği ve su hukuku konularında çalışmalar yapılacak ve bu yöndeki su hakkı, su ve gıda-enerji ilişkileri gibi, suyun ticarileştirilmesi ile metalaştırılmasının önünü açacak planlamalar yapılacak.
Ülke genelinde çeşitli sivil toplum örgütlerinin tepki koyduğu forum öncesinde Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu (STHP) alternatif bir panel ve forum düzenledi.
Foruma karşı diğer bir tepki ise HES’lere karşı hukuksal ve demokratik tepki ve mücadelelerini sürdüren, Derelerin Kardeşliği Platformundan (DEKAP) geldi.
DEKAP Sözcüsü Ömer Şan, yaptığı açıklamada, “Dünya üzerinde kendilerini egemen sayanlar, sularımızı paylaşmak, sularımıza sahip olabilmek, suyu metalaştırıp, ticarileştirmek ve kısacası suyumuzu, sularımızı yakmak için bir kez daha geliyorlar. İstanbul’da 3. Uluslararası Su Forumunu düzenliyorlar. Kendilerine göre ‘Su Güvenliği’ ve ‘Su Hukuku’ oluşturmak, mücadelemizin onlar için yarattığı ‘risk ve zorluklarla yüzleşmek’, kendilerince ‘fırsatları yakalamak’ istiyorlar!Ama izin vermeyeceğiz! Yüzyıllardır üreterek var ettiğimiz doğal yaşam alanlarımızın yağmalanmasına, sularımızın paylaşılmasına dün olduğu gibi bugün de karşı duracağız” dedi.
Enerji Bahanesi!
Dünyanın doğal sistem ve kaynaklarını kaybettiğine, doğal varlıkların geri gelmemek üzere yok edildiğine dikkat çeken Şan, “Vahşi kapitalizm, parasına para katmak için sözde, ‘enerji’ bahanesiyle binlerce HES projesini, onlarca termik ve nükleer santrali, zehir saçan madencilik çalışmalarını, taşocaklarını, kanser virüsü gibi bütün vadilerimiz ve yaşam alanlarımıza enjekte ediyor. Bunun yanında bir de yaşamın kaynağı, vazgeçilmezimiz sularımız üzerinde paylaşım hesaplarıyla çeşitli forumlar düzenliyor, pazarlıklar yapıyorlar.Doğasını, dünyasını, yaşam alanlarını, suyunu, toprağını korumaya çalışanlarla, ‘daha çok üretim, ille de tüketim’ diyenlerin kıyasıya savaşımında ne yazık ki para ve rant, çıkar hesapları ağır basıyor” şeklinde açıklamalarını sürdürdü.
Türkiye Su Fakiri!
Açıklamasında, Türkiye’nin yüzde 1’lik oranla Dünyada, yüzde 16’lık oranla ise Avrupa’da ‘Su Fakiri’ sayılan ülkeler arasında yer aldığına işaret eden Şan, “Tüm canlıların yaşam kaynağı olan su, salt bir enerji kaynağı ve para kazanma aracı olarak görülemez, bu amaçla ticarileştirilemez!Su, ticari bir mal-meta değil, tüm canlıların yaşamını sürdürebilmek adına ulaşma hakkının olduğu doğal bir varlık, ekosistemin vazgeçilmez hakkıdır. Sadece insanın değil tüm canlıların sudan yararlanma hakkı vardır. Hiçbir canlı, su ihtiyacının ve suya ulaşma hakkının diğerlerinden daha öncelikli olduğunu ileri süremez, iddia edemez.Bulunduğu ortamın asli unsuru olan suyun yatağı hiçbir şekilde değiştirilemez, bulunduğu alandan başka bir alana taşınamaz. Doğal yaşam ile su ilişkisini dikkate almayan hiçbir karar, uygulama ve yasal düzenleme kabul edilemez. Suyun kullanımı ekolojik, çevresel, kültürel ve sosyal sürdürülebilirlikten uzak ele alınamaz” diye konuştu.
HES, Can Suyu, Kuraklık!
HES’lerin, milyonlarca yıldır yaşamı var ederek varlığını sürdüren suyun beslediği ekosistemleri yok edeceğini ve hiçbir koşulda ‘yenilenebilir temiz enerji’ kaynağı olarak görülemeyeceğini kaydeden Ömer Şan, “Bu bağlamda, yaşamın bitme noktasını ifade eden, ölüm döşeğindeki bir insanın dudaklarına pamukla damlatılan suyu, toprağa atılan tohuma, dikilen fidana verilen bir bardak suyu ifade eden ‘Can Suyu’ kavramı kesinlikle kabul edilemez! Bütün dere ve vadilerimiz, doğal yaşam alanlarımız, su varlıklarımız ivedilikle koruma altına alınmalıdır.Kuraklık ve susuzluk sorunu, derelerin ve akarsuların önündeki bentlerin kaldırılarak, hapsedildikleri tünellerden kurtulması ve kendi yataklarında özgürce akmasıyla ortadan kalkacaktır. Anayasayı, hukuku, uluslararası anlaşmaları, yasa ve yönetmelikler ile yargı kararlarını hiçe sayarak, vadilerimiz ve doğal yaşam alanlarımıza geri dönüşümsüz zararlar veren; sularımızın özelleştirilerek, uluslararası şirketlerin kontrolüne verilmesini de kapsayan bütün HES projeleri durdurulmalı, üretim lisansları ve ‘Su Kullanım Anlaşmaları’ iptal edilmelidir” dedi.
Yerel Karşı Duruş!
“Su Yaşamdır, Haktır… Satılamaz” sloganı ile 27-29 Mayıs’ta yapılacak olan 3. Uluslararası İstanbul Su Forumunu protesto ederek, yerel halk olarak karşı duruşlarını ortaya koyduklarını anlatan Şan, açıklamalarını şöyle tamamladı: “Bütün karar vericiler ve taraflar; başka canlılar, gelecek kuşaklar olmayacakmış gibi sürdürdükleri bu bencil davranışlardan, anlayışlardan vazgeçmelidir. Unutulmamalıdır ki bugünsuyuna, toprağına sahip çıkmayanlar yarın bağımsızlık ve özgürlüğüne de sahip çıkamaz, uğruna mücadele edecek hiçbir varlık bulamazlar!”