Kaynak: Yeşil Gazete, 04 Temmuz 2014
Londra ve Bağdat’taki uzmanlar, Irak-Suriye çatışmasında sonucun, bölgenin su kaynaklarını kimin kontol edeceğine bağlı olabileceğini düşünüyor. Nehirler, kanallar, barajlar, kanalizasyon ve tuz arıtma tesisleri, sürekli aşırı su kıtlığı çeken yarı kurak bölgede artık askeri hedefler haline gelmiş durumda, Katar’daki düşünce kuruluşu Royal United Service Direktör Yardımcısı Michael Stephen’ın Bağdat’tan aktardığına göre. Ve ekliyor, “Su tedarikinin kontrolü, hem kentlerin hem de taşranın stratejik kontrolünü sağlıyor. İzlediğimiz, suyun kontrolü için yapılan bir savaş. Su, şu an Irak’taki tüm grupların başlıca stratejik hedefi. Ölüm kalım meselesi. Irak’ta suyu kontrol eden, Bağdat’ta dizginleri elinde tutar ve büyük sorunların çıkmasını sağlayabilir. Su, bu çatışmada önemli.”
Şu an Fırat ve Dicle’nin yukarı kısımlarının çoğu, İslamcı IŞİD’in kontrolünde. Fırat ve Dicle, kuzeyde Türkiye’den çıkıp güneyde Körfez’e akan, tüm Irak’ın ve Suriye’nin büyük kısmının gıda, su ve sanayi için ihtiyaç duyduğu iki büyük nehir.
“İsyancı güçlerin hedefinde su şebekesi var, amaç Irak’ın Şii ağırlıklı güneyinin suyunu kesmek” diyor Birleşik Krallık Parlamentosu ve Queen Mary Üniversitesi Orta Doğu güvenlik araştırmacısı Matthew Machowski’nin açıklamasında ve ekliyor “Bu mevcutta tüm tarafların kullandığı bir araç. Özellikle yaz dönemi, Irak’ta suyu kontrol etmenin petrol rafinerilerini kontrol etmekten çok daha önemli olduğu iddia edilebilir. Su temini çok kritik, suyu kestiğiniz an temizlik ve sağlıkla ilgili krizler başlar. IŞİD, Bağdat’ın batısında, Dicle üzerindeki Samarra Barajı’nı ve dev Musul Barajı etrafındaki alanları kontrol ediyor. Musul Barajı, Kürdistan’ın başlıca su kaynağı olduğu için Kürt peşmergeler tarafından sıkı şekilde savunuluyor ve şiddetli bir çatışma olmadan kaybedilecek gibi de gözükmüyor.”
Geçen hafta, Irak birlikleri, Fırat üzerinde 8 km uzunluğundaki Hadita Barajı’nın ve üzerindeki hidroelektrik tesisin IŞİD’in eline düşmesine engel olmak için IŞİD’i bölgeden püskürttü. Uzmanlara göre baraj düşerse, IŞİD Irak’ın çoğunluğunun elektriğini kontrol eder ve isyancıların Bağdat’taki kontrolü daha da sıkılaşabilir.
Hadita Barajı’nı güvenceye almak, 2003′te Irak’ı işgal eden Amerikan Özel Kuvvetlerinin birinci hedeflerinden biriydi. Saddam Hüseyin’in güçlerinin, Irak’ın elektriğinin %30′unu sağlayan yapının kanal kapaklarını açarak onu bir kitle imha silahına dönüştürmesinden korkuluyordu. Milyarlarca galon su boşa akabilir, Bağdat’ın elektriği kesilebilir, binlerce hektar köy ve şehir sular altında kalabilir, ülkede hayat resmen felce uğrayabilirdi.
Nisan ayında, Felluce’deki IŞİD savaşçıları, Fırat üzerindeki daha küçük bir baraj olan Nuaymiye Barajı’nı ele geçirdi ve suyunu yönlendirerek çevredeki hükümet güçlerini suda boğdu. Kerbela, Necef, Babil ve Nesiriye kentlerindeki milyonlarca insan susuz kalırken, Ebu Garip kenti, 50.000 hektarlık alandaki köyleri, tarlalarıyla biyük bir sel felaketi yaşadı. BM verilerine göre 12.000 aile evsiz kaldı.
Kürtlerin de bu yılın başında Musul Barajı’ndaki suyu yönlendirdikleri söylentisi var. Aynı şekilde, Türkiye de Halep’e su teminini engellemek için Suriye’nin en büyük tatlı su kaynağı olan büyük Esad Gölü’ne akışı azaltmakla suçlanırken IŞİD güçlerinin Suriyeli mülteci kamplarındaki su temin sistemlerini hedef aldığı söyleniyor.
IŞİD’ın su ve elektriği kesmesiyle Musul’dan kaçan Iraklılar, ancak bunların yeniden sağlanmasıyla geri döndüler diyor Machowski. “Musul’a suyun yeniden temin edilmesini Sünniler kurtuluş gibi gördü, insanların geri dönüşlerinin nedenlerinden biri de Musul bölgesindeki su kaynaklarının kontrolü”
Artan sıcaklıklar, son 50 yılın en uzun, en ciddi kuraklığı ve yağışın azalmasıyla gittikçe kuruyan tarım toprakları, Suriye’deki politik istikrarsızlığın nedeni olarak görülüyor.
Hem IŞİD güçlerinin hem de Esad’ın ordusunun Halep’i kontrol etmek için ‘su’ taktikleri uyguladığı söyleniyor. Kentin 90 km doğusunda kalan Fırat üzerindeki Tişrin Barajı, 2012 Kasım ayında IŞİD’in eline geçmişti. Suyun bir taktik silah olarak hem IŞİD hem de Suriye Hükümeti tarafından çokça kullanıldığını söyleyen Chatham House araştırmacılarından Nouar Shamout, “Suriye’nin temel hizmetleri, kritik su altyapısına olan saldırılar nedeniyle çökme noktasında. IŞİD’in engellemeleri, rejimin görmezden gelmesi ve üst üste sekizinci kurak yazın etkileri biraraya gelip zaten 3 senedir çatışma halinde olan ülkede ciddi bir su ve gıda krizine ve dolayısıyla ölümlerin ve göçün daha da artmasına neden olabilir.”
“Su temin şebekesine saldırılar günlük rutin haline gelmeye başladı. El-Hafsa’daki (Halep) şehrin yarısına su temin eden pompa istasyonu, 10 Mayıs’tan beri çalışmıyor. Sorumlusunun kim olduğu belli değil, rejim muhalifleri, muhalifler rejimi suçluyor. Doğal olarak 3 milyonluk şehirde olay panik ve kaosa neden oldu. Çareyi yol kenarındaki su birikintilerinden su içmekte arayanlar bile var.”
Eski ABD istihbaratçılarından Jennifer Dyer’ın geçen hafta ABD televizyonunda söylediği gibi su, gelecekte Irak’ı kontrol edecekler için kilit konumda. “Eğer IŞİD’in bölgede yerleşik bir güç haline gelmeye niyeti varsa, belli bir miktar suyu da kontrol etmek zorunda. Irak’ın kurak topraklarımda, su demek stratejik yaklaşım demek.”
Orta Doğu’nun en büyük ikinci nehri Fırat ve diğer bir önemli nehri Dicle, tarih boyunca çatışmaların merkezinde oldu. 1980lerde Saddam Hüseyin, bu iki nehrin beslediği Mezopotamya çayırlarının %90′ını, rejime karşı çıkan Şiileri cezalandırmak için kuruttu. 1975′ten beri Türkiye, iki nehrin üzerindeki baraj ve HES inşaatlarıyla Irak’a akan suyun %80′ini, Suriye’ye akan suyun %40′ını kesti. Hem Suriye hem de Irak, Türkiye’yi suyu istifleyip su güvenliklerini tehdit etmekle suçluyor.
“Tarih boyunca hiç bir zaman doğrudan su yüzünden savaş çıkmadı ama su Orta Doğu çatışmalarında her zaman çok önemli rol oynadı. Suyun kontrolü kritik” diyen Stephen, suyun ülkenin parçalanması durumunda aşılamaz bir sorun haline gelebileceğini de ekliyor. “Su, Irak’ın en tehlikeli sorunlarından biri. Eğer ülke üçe bölünürse, kesinlikle su için savaş çıkacaktır. Kimse bundan bahsetmek istemiyor.”
Bazı akademisyenler, yağış miktarının böyle devam etmesi durumunda Dicle ve Fırat’ın 2040′a kadar denize ulaşamaz hale geleceğini öngörüyor.
The Guardian’nın çevre editörü olan John Vidal’ın yazısını Özlem Katısöz çevirdi.